Makalenin tamamlanmış son halini göndermenin verdiği mutlulukla gecenin bir vakti olmasına rağmen zafer çikolatamdan büyükçe bir ısırık aldım. Karanlık odaya baktığımda, üniversiteden geldiğimden beri kıpırdamadan saatlerdir çalışma masamda makaleyi bitirmeye çalıştığımı fark ettim. Perdeleri çekmeyi ve lambayı açmayı unutmuşum, hatta farkına bile varmamışım.
Makaleyi göndererek canım Sılacığımla bir bağımızı daha kesmiş oldum. Geriye sadece tez bağımız kaldı. Yarından itibaren rahat rahat tezime devam edebileceğim çok şükür.
Çikolatamın ikinci paketine dalmışken mideye indirdiğim birinci paketini özenle katladım ve makaleyi bitirmenin zafer nişanesi olarak ders kitaplarımdan birinin arasına yerleştirdim. Boş çikolata paketi sayfalar arasında yeterince düzleşince en tatlı ayraç olarak yaşamına devam edecek.
Tuna n'apıyor ki... Muhtemelen bu saatte uyuyordur. Hem o nereden çıktı şimdi? Makalem bitmiş, şurada kendi kendime çılgınca kutlamalar yaparken Tuna nereden çıktı...
Bir kaç gün önce Miraylarda gördükten sonra bir kere de üniversitenin bahçesinde karşılaştık. Yanımda kimse olmadığından ve kaçacak başka deliğim de olmadığından konuşmak zorunda kaldım. Ancak iyi ki de karşılaşmışım; artık dönüşmeme ya da kaçmama gerek kalmamış.
Miraylarda gördüğümde biraz paniklemiştim ama bu sefer çok daha normaldim. Onu görünce vücudumda her hangi bir tepkime olmadı. İlk görünce bir şaşırır gibi oldum ama bir şey hissetmeyince daha çok rahatladım.
Koyduğum mesafeyi sorgulamak istiyordu ancak buna müsaade etmeden çok yoğun olduğumu üstüne basarak yineledim. Kafasında soru işaretleri kalmaması açısından gülümseyerek; hiç bir şey olmamış gibi davranarak yaptım bunu ki bir kez daha beni arayıp sormasın. Gerçekten yoğun olduğum için arayamayacağıma emin oldu ve bu mesele de kapandı.
Bir daha da aklıma gelmemişti. O da gözümde herkesleşti, bir özelliği kalmadı. Tuna deyince içimi bir hüzün kaplamıyor, ya olsaydı soruları beynimi yemiyor. Hatta o hallerimi düşününce şimdi anlamsız geliyor. O tadı kaçtı, o zaman çok cazip görünenler şimdi öyle gelmiyor. Küçük bir hoşlantı ya da hayranlıkmış...
Zaten daha fazla kurcalamamaya karar verdim. Yapamıyorum arkadaş, beceremiyorum bu işi. O yüzden işi ehline bıraktım; Serpil Teyze! Kadında 60 yılın tecrübesi var. Hem Miray'la Alper de onun eseri.
Tanıştığımız günden beri kadıncağız gözüne kestirdiklerinin fotoğraflarını var gücüyle bana gönderiyor. Biri telefonumun galerisini kurcalasa benimkilerden çok tanımadığım erkeklerin fotoğraflarını bulur. Birini beğenecek gibi oldum, tam o sırada Hakan odaya girdi, vazgeçtim. Hakan da bir kara kedi sayılır, kötü şans getirir belki belli mi olur? Neyse Hakan'ı hatırlayıp şu mutlu anımı bozmayayım.
Ayaklarımı masaya uzatmış, çalışma sandalyemde neredeyse yatak pozisyonuna geçmiş, 2'nci çikolatanın son parçasını keyifle götürürken laptobumdan bir mail bildirim sesi duyuldu.
"Aylinciğim tebrik ederim, makaleyi bitirdik.
Tezine devam etmeden önce bir ricam daha var. Haiku (Geleneksel Japon şiiri) ve Zen öğretisi ile ilgili ufak ricalarım aşağıda bilgine sunulmuştur.
Kolay gelsin!"
Maili okumamla birlikte kendimi toparlamam bir oldu. Bu kadarı da fazla ama! Haikuyla ne işim var benim! Git Kou'dan ya da kimden isteyeceksen iste demek bu!
"Merhaba Sıla Hocam,
Bitirmiş olduğum makale ve yazmakta olduğum tezim ile ilgili yoğunluğumdan ötürü bu ricanızı yerine getirecek uygun zamanım yok maalesef.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kintsugi
RomanceKusurları güzelleştiren Japon yaşam felsefesi Wabi-Sabi'ye dayanan, kırık parçaların altın tozuyla birleştirilerek onarılması sanatına Kintsugi denir. Hayal kırıklıkları, yenilen kazıklar, kıymet bilmeyen arkadaşlar, bencil ve acımasız yakınlar, ka...