9. Bölüm

64 10 29
                                    

"INO....!!"

"On..burada n...var??"

"UZ--..."

"TA...KAT ET!"

Rüyasındaki yankılanan seslerden korkarak, bir mağarada uyandı Sumihiko. Az önce ne görmüştü? Eski anılar mı? Rüyasında doğru düzgün birşey görememişti doğrusu. Kaori onun dibinde dizlerinin üstüne oturmuş bir şekilde masum masum ona bakıyordu.

"İyi misin?"

"E... Evet sayılır.. Yıllardır aynı rüyayı gördüğüm için biraz alıştım.."

"Bana çok alışmışsın gibi gelmedi. Neyse, rüyanda ne gördün?"

"Gerçi, bende bilmiyorum. Etraf karanlık ve görmek zordu, sadece yankılanan birkaç ses vardı."

"Anladım... Neyse, hadi kalk. Toplanma alanına gitmemiz gerek."

Bir anda Sumihiko ayağa kalkıp dikildi, 7 gün hayatta kalmayı başarmışlardı. Çok birşey hatırlamıyordu, nasıl geçtiklerini bile merak ediyordu. Sırayla mağaradan çıkıp toplanma alanına doğru ilerlediler. Kaori biraz tedirgindi, arkadaşlarından biri vefat etmiş miydi bilmiyordu. Hem kendisi de biraz yaralanmıştı, ama çaktırmadı. Sumihiko ise bir başka kafadaydı zaten, rüyadan dolayı kendine gelememişti. Elleriyle gözlerini kaşıyordu ve aklından o rüyayı çıkaramıyordu. Ateş Nefesi öğrenmeye başladıktan sonra sürekli aynı rüyayı görüyordu ve tam rüyada düşeceği sırada, rüya orada bitiyordu. Devamını merak etmiyor değildi. Dalgın bir şekilde devam ederken Kaori'nin onu dürtmesiyle kendine geldi. Ama Kaori ona bakmak yerine morsalkım çiçeklerine bakıyordu.

"İşte geldik. Buraya gelebildiğimiz için mutluyum..."

Diye mırıldandı, kızın buz mavisi gözleri parlıyordu. Sumihiko bundan etkilenmişti, görünüşü çok güzeldi. Morsalkım çiçeğine uzanıp bir tutam kopardı ve ona uzatıp gülümsedi. Kaori'nin bir anda yanakları pembeleşti, çiçeği alıp başına koydu ve kıkırdayıp Sumihiko'nun sırtına çıktı.

"ULAN.. Kaç kilosun sen?!"

"Abartma be! 39 kiloyum varmı.? Hem kızlara kilo sorulmaz!!"

"YOH AĞĞ-...16 yaşındasın ama 39 kilosun. Bu anormal bişey."

"Çok konuşma ve ilerle!!"

Diye coşkulu bir şekilde bağırdı Kaori.
Sumihiko kızın bu coşkusu karşısında birşey yapamayıp arkadan onu tutup ilerledi.






"Hehe!! Kendi nefes stilimi buldum. Hava Nefesi!"

"Başka isim mi bulamadın?"

Touko ve Aoba, toplanma alanında birbirleri ile tartışıyordu. Kanata ise saçının bir yarısı sarı olan Yoshiteru ile uğraşıyordu.

"Yarısı da patates kızartmasına dönmüş."

"Kes şunu."

Yoshiteru ve Kanata birbirlerini yerken, Touko sürekli toplanma alanının girişine bakıyordu. Bunun farkına varan Aoba ne olup olmadığını sordu. Touko, Kaori'yi beklediğini açıkladı ama onu hiçbir yerde bulamamıştı. Diğerleri de farkına varıp girişe bir süre baktıktan sonra birbirlerine baktılar.

"Sizce nerededir?"

Diye sordu Touko, suratına çarpan saçını kulağının arkasına alıp kendi kendine sarıldı.

"Bilmiyorum, umarım ölmemiştir.."

"eee...ben ölmediğinden eminim."

Dedi Aoba onlara bakmadan, başını girişe çevirmişti. Kanata'nın kolunu dürtüp girişi gösterdi. Hepsi girişe bakınca Aoba dışında herkes gördüğü manzara karşısında ağzı açık kalmıştı.

"E ama yeter! Bari merdivenlerden çıkarken sırtımda durma."

"Aman! Hani beni taşıyacak gücün vardı??"

"Gücüm mü kaldı?!"

Sumihiko ve Kaori girişte birbirini yiyordu. Bir anda Touko onların üstüne atladı, ardından Yoshiteru ve Kanata geldi. Sumihiko'nun adını mutlulukla bağıra bağıra söylüyorlardı, onun öldüğünü sanmışlardı.

"ALTTA KALANIN CANI ÇIKSIN MI OYNUYORUZ ULAN? ÇIKIN ÜSTÜMDEN!!"

Diye cırladı Kaori, en altta o kalmıştı. Herkes üstünden kalkınca o da ayağa kalkıp üstünü sirkeledi.

"Yoshiteru'nun saçının yarısı hardal olmuş."

"Yeter, cidden yeter."

Diye mırıldandı Yoshiteru, bundan sıkılmış gibiydi. Azıcık öne eğilmiş bir şekilde kollarını sallıyordu, uzun bir süre sonra iki küçük kız yavaş adımlarla geldiler ve sırayla konuştular.

"Hepiniz hoşgeldiniz."

"Buraya gelebildiğiniz için sevindik..-"

"Hey! Kılıcımızı ne zaman alacağız?!"

Dedi bir ses. Ses bir kıza aitti fakat biraz gür çıkıyordu, sesin sahibi grubun birkaç adım ilerisinde duruyordu. Ön saçı ve at kuyruğu açık turuncu renkte, geri kalanı siyahtı, yüzünde bir maske vardı. Gözleri çekikti ve pembe-kırmızı renkleri arasında bir renkteydi. Kız da olsa bir kıza göre fazla tehditkar ve fazla yapılıydı.
Uzun bir sessizlik sonrası küçük kızlardan biri söze girdi.

"Kılıcınız için cevher seçmenizi isteyeceğiz, kılıcınızın yapılması 10 ila 15 gün sürecektir. Ama size ilk önce üniformalarınızı vereceğiz, üniformalarınız için vücut ölçülerinizi alıp rütbenizi üniformanıza koyacağız. Tam tamına 10 tane rütbe vardır."

Dedikten sonra sırayla en yüksekten en düşüğe doğru rütbeleri saydılar. (Yazar rütbeleri unuttum demiyor da :d)

"Siz şu an en düşük rütbe olan, Mizunoto rütbesindesiniz. Bundan sonra ise, size özel mesajcı kargalarınızı vereceğiz."

Bunu derken ellerini çırptı, uzun bir sessizlik oldu. Derken yukarıdan kargalar sırayla sahiplerinin omuzlarına kondu.

"Dalga mı geçiyorsunuz..."

Dedi Yoshiteru, elinde küçük bir serçe tutuyordu.

"Kargamız yoktu demeyip serçe vereni de ne bilim."

"Şaka mı bu? Aptal bir kargayı ben napayım?? Tch, şuan abilerimle iblis avlıyor olmalıydım, burada oyalanmak bana göre değil!!"

Diye bağırdı öndeki kız, iki adım ilerledikten sonra durdu ve yumruğunu sıktı. Küçük kızlar iki yana çekildiler, arkalarında cevher dolu masayı gösterdiler.

"Şimdi sizden cevherinizi seçmenizi istiyoruz."

Sumihiko öne geçti ve ilerledi. Arkadaki arkadaşlarına, eliyle "gelin" dercesine işaret verdi. En öndeki kız biraz düşündükten sonra hemen cevherini seçti ve dağdan ayrılan da ilk o oldu.

"Sabırsız kezban."

Dedi Touko içinden, uzun bir süre cevherlere göz gezdirdiler ve herkes kendisine uygun cevheri seçti.
Uzun süre dağda kaldılar, küçük kızlar tekrar geldiklerinde onlara üniformalarını verip dağdan inmelerine izin verdiler.

Kimetsu No Yaiba★YENI NESIL★FANMADEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin