Yuta
Şifreyi girip kapıyı açmıştım. Doğruca salona ilerlediğimde Chenle koltuğa yaslanmış ayakta dikiliyordu. Renjun'un odasından gelen seslere aldırış etmemesine bakarsam bir şeyler olmuş gibiydi.
''Sonunda geldin hyung.''
Yanına yaklaşıp ne oluyor gibisinden Renjun'un odasını işaret etmiştim. Doğrusu birkaç tahminim vardı ama...
''Mührünü yakmak istedi izin vermedim. Uyandığından beri çıldırmış gibi.''
''Anlaşıldı, odada durmasını sağlaman bile bir mucize.''
''Beni o kadar da hafife alma hyung.''
Gülümsemesine karşılık verip hafifçe saçlarını karıştırmıştım.
''Sen biraz dinlen. Ben o arada Renjun'la konuşayım sonra da ne yapacağımıza karar veririz.''
Onaylarcasına kafasını sallayıp koltuğa geçmişti. Bende Renjun'un odasına yönelip kapıyı açmıştım. Bütün odayı birbirine katmıştı ancak şaşırmıyordum, bunlar olabilecek en hafif şeylerdi. Bir köşeye çökmüş bedeni odaya girdiğimi anladığından az da olsa kıpırdamıştı. Kapıyı kapatıp yanına gittim, tam karşısına geçip eğildim hafifçe. Kollarından tutup onu kaldırmıştım. Bir şey söylememişti, söylemesine gerekte yoktu zaten ben yüz ifadesinden her şeyi anlamıştım. Gözleri kan çanağına dönmüştü, gözaltları ağlamaktan şişmişti. Renjun'u tanıdığımdan beri şahit olduğum en kötü hali buydu.
Devrilmiş olan sandalyeyi düzelttim.
''Otur.''
İkiletmeden oturmuştu. Bende hemen karşısında yatağın ucuna oturmuştum. Yüzüme bakmıyordu, ya da daha doğru ifadelerle bakamıyordu. Kafasını kaldırmıştım bu sebeple.
''Zaten buradayım, kaçabileceğini mi sanıyorsun?''
''Hyung... Mührümü yakmama izin ver. Dayanamıyorum.''
Ağzından çıkan ilk şey bu olmuştu. Bizim türümüzde işler biraz farklıdır. Renjun'un Donghyuck'a sahip olma arzusu dün geceden beri çok güçlü olduğundan, zihni bundan vazgeçse dahi bedeni istemeye bir süre daha devam eder. İstediğine ulaşamadığındaysa dayanılmaz acılar çekmek zorundadır. Mührünü yakmak istemesinin sebebi bu acının diğerini bastıracak olmasından başka bir şey değildi.
''Olmaz Renjun, mührü yakmanın yasak olduğunu sende çok iyi biliyorsun. Fark edilirse cezasız kalmaz ki ben buna izin veremem.''
''Bedenim soğumuyor hyung, halen onu düşünüyorum ve bu beni çıldırtıyor. Bana dokunmasına ihtiyacım var ama olmaz biliyorum. Hata yaptım, çok kötü bir hata hemde. Düzeltemem ki, hiç yapmamam gerekiyordu. En başından beri hepsi benim hatamdı.''
Gözlerinin titrediğini net bir şekilde görebiliyordum. Huang en çok korktuğu şeyi yapmıştı, bir insanla beraber olup olamayacağını bilmeden duygularına yenik düşmüştü.
''Donghyuck peki? O ne düşünüyordur şimdi? Benim de ona karşı hislerim olduğunu anlamıştır. Beni tekrar öpmesini istedim, aptal Huang, aptalsın aptal.''
''Renjun dur artık. Kendini suçlamayı bırak, çoktan olan oldu.''
Yanaklarından yaşlar süzülmeye başlamıştı. Bir süre boyunca onu sakinleştirmek için çabaladım. Kolay olmayacağını biliyordum ancak o benim küçük kardeşim dediğim kişiydi. Türümüzde akrabalık bağları gibi şeyler olmasa dahi ben o şekilde benimsemiştim Huang'ı. Şimdilerde kendini tam anlamıyla insan duygularının içinde bulmuşken onu en iyi anlayabilecek kişi benden başkası değildi...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heart of the Monster | RenHyuck
FanfictionHangi canavarın kalbi bir insan için atardı? Canavarların kalbi olur muydu?