[20: Her Şeyimsin]

74 10 0
                                    

Yuta

Sahil iskelesine getirmiştim Mark'ı. Başının ağrıdığını söylemişti ya, burayı severdi ve biraz hava alırsa iyi gelir diye düşünmüştüm. Yol boyunca kısa cevaplar vermek dışında hiç konuşmamıştı, sanırım birkaç gündür onu ihmal ettiğim için bana kızgındı. Bu akşam biraz da olsa bebeğimle ilgilenip ruh halini düzeltmek istiyordum.

Arabadan indikten sonra iskele boyunca yürümeye başlamıştık, sonuna kadar gidip manzarayı izlerdik genelde.

''Üşüdün mü?''

Kafasını iki yana sallamıştı. Hava biraz soğuktu, sıcak hissetmesi için elinden tutmuştum.

''Pekala, bana kızgınsın. Kabul ediyorum ki seni ihmal ettim ama biliyorsun ya bebeğim benimde halletmem gereken işlerim var.''

''Kızgın değilim.''

Öyleyse surat ifadesi neden düşüktü? Ya konunun benimle alakası yoktu ya da bilmeden öyle aptalca bir şey yapmıştım ki patlamak için bekliyordu. Mark genellikle böyle olmazdı, dolayısıyla şuan tam olarak nasıl davranmam gerektiğine emin değildim. Ve onun için endişeleniyordum.

''Bana kızgın değilsen eğer canını sıkan başka bir şey mi oldu? Her şeyi konuşuyoruz değil mi, benimle paylaşabilirsin.''

Bir cevap vermemişti, vermemişti ama gözlerime öyle bir bakmıştı ki adeta içim ürpermişti. Kötü bir his tüm ruhumu sarmıştı, ilk defa sevgilimin bakışlarında anlamını bilmediğim bir şey görüyordum. Tanımlayamıyordum, anlayamıyordum, altında ne aramam gerektiğini bilmiyordum. Ve bu ilk kez oluyordu...

Rıhtımın sonuna geldiğimizde elimi bırakıp kollarını tırabzana dayamıştı. Elimi yüzüne yerleştirip yeniden bana bakmasını sağlamıştım.

''Mark, konuşalım mı? Lütfen.''

Bu sessizlik beni deli ediyordu, çünkü ne zaman sessizlik çökse arkasından iyi bir şey gelmezdi.

Parmaklarımı suratında gezdirip okşarken tekrarladım, ''Mark, lütfen''. Sonunda bana doğru dönmüştü ancak gözlerimdeki gözleri beni mahvediyordu.

''Neden izin verdin Yuta... sana aşık olmama.''

Bir soru muydu yoksa bir sitem miydi bilmiyorum ama iliklerime kadar işleyen bir korkuyla göz bebeklerim titremişti. Ne demekti bu, ne anlam çıkarmalıydım?

''Mark-''

''Seni gerçekten seveceğimi düşünmemiş miydin? Ya da başka birini unutmak için miydi? Hım, hangisi?''

Yüzünü avuçlarımın arasına aldım.

''Saçmalıyorsun Mark, nereden çıkarıyorsun bunları? Seni çok seviyorum ve senin de beni çok sevdiğini biliyorum. Sorun ne?''

''Sorun ne biliyor musun, tüm gece düşündüm. Gözüme bir gram uyku bile girmedi. Bilmediğim o kadar çok detay var ki hiçbir şeyi doğru bir yere koyamadım. Ama sonra en kötü ihtimali düşündüm, en kötü ne olabilir Mark dedim kendi kendime. Eğer karşımdaki herifi gerçekten tanımadıysam, eğer sen benim bildiğim Yuta değilsen ne olur dedim.''

Gözlerinden yaşlar geliyordu, düşündüğüm şey olamazdı değil mi? Sakın söyleme bana o sözcükleri, yalvarırım.

''Beni öldürecek misin...''

En çok korktuğum şey başıma gelmişti. Az önce ruhumu saran o kötü his buydu işte, biliyordu. Benim bir insan olmadığımı biliyordu. Ne kadarını bildiği önemli değildi, önemli olan onun gibi biri olmadığımı biliyor oluşuydu. Ellerim ayrılmıştı yanaklarından, kendimi çok güçsüz hissediyordum. Söyleyecek bir kelime bulamıyordum, yalnızca gözlerim doluyordu.

Heart of the Monster | RenHyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin