[22: Ateş, Kan Ve Gözyaşı]

75 12 1
                                    

Renjun

Saatlerdir onu arıyordum, bebeğimi, sevgilimi, her şeyimi... Lee Jeno dokunmaması gereken birine dokunmuştu, bu savaş ilanıydı ve ben bulduğum yerde o herifi öldürecektim. İçimde kimseye karşı acıma duygusu kalmamıştı artık, girdiğim her yeri talan etmekten çekinmiyordum. Bir yıkımsa herkesin istediği, her şeyi yakıp yıkacaktım. Sadece peri masalımı çıkaracaktım o felaketin ortasından, sadece onu...

Şimdiye kadar Jeno'nun Donghyuck'u götürmüş olabileceği her yere bakmıştım. Sık takıldığı mortuus letalis'leri bulmaya çalışmıştım ve birkaçı ağzını açmayınca onları yaralamıştım. Artık ipler kopmuştu benim için, Donghyuck'a gitmeme engel olan kim varsa ortadan kaldıracaktım.

Arabayı sağa çekip indim. Nereye mi gelmiştim, bir zamanlar sık sık onunla ava geldiğimiz ormana. Bu orman çok büyüktü ve bir saate kalmadan karanlık çökerdi. Jeno'nun enerjisini değil ancak daha arabadan iner inmez birçok ölü yiyici enerjisi almıştım. Zamanımı boşuna harcamak için bir tuzak mıydı emin değildim, sevgilimin kokusu yoktu yine. Onun kokusunu alamadıkça çıldırıyordum, içimdeki yangın büyüyordu, adeta gözlerimin rengi değişiyordu. Gerekirse tüm ormanı yakar, eğer buradaysa bulurdum onu.

Ormanın içinde ilerlemeye başlamıştım hızlıca, herhangi bir yer arıyordum Donghyuck'u saklayabileceği. Bana yaklaşan mortuus letalis'lerin enerjilerini alıyordum bir yandan. Çok fazla enerji vardı, bu şekilde devam ederse hepsi kafamı karıştıracaktı ve hiçbir şey bulamayacaktım. Yok etmeliydim onları, ne olacaksa olsun bana umurumda değil.

Elimde tuttuğum ateşle hızlı adımlar atmaya devam ederken bir grup leşçi sarmıştı etrafımı. Bana ilk saldıran olmalarını falan beklemeyecektim, ne zamanım vardı ne de sabrım. İçimdeki o canavar çoktan bedenimi ele geçirmişti...

Kaç taneydiler emin değilim, belki 8-10 tane kadar. Bazılarının kalbini söküp almıştım, bazılarının boynunu kırıp bir kenara savurmuştum. Hiçbiri benden güçlü değildi, asla da olamayacaklardı. Cehennemden gelen bendim ve eğer ateşimi istiyorlarsa onları kül etmekten geri durmayacaktım.

Kan içinde kalan ellerim, yüzüm, kıyafetlerim... Gram umurumda değildi, ben sadece sevgilimi istiyordum. Durup bağırmıştım.

''Bu ormanda olduğunu biliyorum! Ve seni bulduğumda sana acıyacağımı sakın düşünme! Ölümün geliyor Lee Jeno!''

Bütün ormanda yankılanan sesimle başka ölü yiyicilerde belirmeye başlamıştı. Sağıma soluma bakma ihtiyacı duymuyordum bile, onları yakıyordum. Elbette ki bende yaralar alıyordum ama bu acıları hissetmiyordum. Zayıf ölü yiyicilerin bana saldırması sinek ısırığından farksızdı benim için. Önüme gelen kim varsa şimdi acımasızca katletmiştim hepsini. Bir savaşın ortasında nasıl olmam gerekiyorsa öyle...

Sonunda duymuştum sesini, uzaktan geliyordu ama duymuştum ya, yaşadığını biliyordum ya bu bile yeterdi. Sesin geldiği yere doğru koşmaya başladım, nefes almak nedir bilmiyordum. Ormanın hiç bilmediğim, daha önce görmediğim yerlerine gelmiştim artık. Ama görmüştüm, evden bozma bir yer vardı ve önünde sıralanmış 5-6 leşçi. Biraz daha yaklaştığımda Jeno köpeğini ve sevgilimi de önümde gardiyan gibi dikilen heriflerin arkasında görmüştüm. Korkunç görünüyordum, her yerim kan olmuştu ve Donghyuck artık bu canavarı görecekti, ait olduğum beni.

''Renjun!''

Gözlerimi doğruca ona dikmiştim bana bağırdığında. O piç bileklerine zincirler geçirmişti, benim sevgilime, benim saçının teline bile kıyamadığım sevgilime. Kana susamışlığım hız kesmeden artıyordu.

''Sevgiline bak Donghyuck, her yeri kanlar içinde kalmış. Ama sanki zarar gördüğünden değil de zarar verdiğinden he?''

Özür dilerim her şeyim, beni böyle gördüğün için, beni belki son görüşün olduğu için. Özür dilerim Donghyuck, tanıdığın Renjun olmadığım için...

Heart of the Monster | RenHyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin