1.0

1.2K 170 37
                                    

Yongbok kapalı kapıyı çaldı ve ardından elindeki içinde çorba olan tepsiyle birlike içeri girdi.

"Hyung, sana ne hazırladım bak."

Sesini olabildiğince neşeli bir tonda ayarlamaya çalışmıştı, Minho'nun keyfinin kaçık olduğunu biliyordu bu yüzden de olabildiğince mutlu davranıp bu enerjisinin ona da geçmesini sağlamaya çalışıyordu. Bunun yanında onu mutlu edebilmek için pek çok şeyi daha yapmaya çalışıyordu ama nafileydi.

Minho Seungmin'in yanından geldiğinden beri adeta yürüyen bir ölü gibiydi. Doğru düzgün yemek yemiyor, yataktan çıkmıyor ve ilk kez tedavisini aksatıyordu. Ne kadar kötü hissettiğini kilometrelerce öteden baksanız bile net bir şekilde görebilirdiniz.

Minho bir şey demeden yatağının daha çok içine girmiş ve "Bir şey istemiyorum Yongbok, beni yalnız bırak sadece." demişti.

Yongbok onun bu halinin sebebinin Seungmin olduğunun farkındaydı ve bu konuda Seungmin'e oldukça sinirliydi de. Fakültede istemeden de olsa bu sinirini ona yansıtmıştı. İkisinin arasında küçük bir tartışma yaşanmış olay tatlıya bağlanamadan ise Seungmin ortamı terk edip gitmişti.

Yongbok başta abisi ve Seungmin'in etkileşiminin iyi olacağını düşünmüştü. Çünkü abisi etrafına her zaman pozitif bir enerji yayar ve çevresindeki herkesi mutlu edip içlerinin  umut dolmasını sağlardı. Seungmin'e aynı şeylerin olacağını düşünmüştü, onu bulunduğu karanlıktan tutup çıkarabileceğine inanmıştı. Ama Seungmin'in karanlığı o kadar büyüktü ki abisini de içine çekmişti.

"Hyung doğru düzgün hiçbir şey yemiyorsun, ilaçlarını sürekli aksatıyorsun. Kendine bir çeki düzen vermen gerekiyor artık. Bak hem yosun çorbası yaptım, sen çok seversin."

"İstemiyorum dedim Yongbok." Minho sert ve soğuk bir sesle konuşurken Yongbok abisini ilk kez böyle gördüğüne emindi. Onu ilk kez bu kadar umutsuz ve karamsar görüyordu.

"İlaçlarını içmek için yemen gerekiyor. "

"O ilaçları da içmek istemiyorum artık, hiçbir işe yaradıkları yok. Hastalık hala kötüye gidiyor günden güne öleceğin kesinleşiyor ve ben zamanımı bir dolu ilaç içip evimde oturup polyannacılık oynayarak geçiriyorum."

Yongbok derin bir nefes aldı napması gerektiğinden emin değildi. Abisi hastalığının başından beri ilk kez böyle şeyler söylüyordu. Ağzından öleceğim lafını ilk kez duyduğuna emindi.

"Doktorlar bu hastalığı yenebileceğinden en emin oldukları kişinin her zaman sen olduğunu söylüyorlar hyung, verdikleri ilaçlar yüzünden bunları demediklerini biliyorsun. Sır sadece ilaçlarda olsa herkes iyileşirdi. Böyle diyorlar çünkü sen asla pes etmezsin, her zaman umut dolusundur, asla vazgeçmezsin. Benim tanıdığım abim bu değil kesinlikle. Umarım bir an önce kendine gelirsin."

Minho bir şey diyememiş Yongbok ise tepsiyi masasının üzerine bırakarak odadan çıkmıştı. Sinirle mutfağa inmiş ve masada oturmuş telefonuna bakan  Chris'in yanına oturmuştu.

Chris sevgilisinin gelişinden sinirlerinin bozulduğunu anlayabilmişti.

"Noldu bebeğim?"

Yongbok masanın üzerinde bulunan tatlı ve çatalı önüne çekerken konuşmaya başlamıştı. "Gidip Seungmin ile bir posta daha kavga edesim var gerçekten. Mahvolmuş durumda Minho hyung."

Yongbok sinirle tatlıya yumulmuştu. Bu onun kaçış yollarından biriydi kendini keyifsiz hissettiği her an tatlılara yumulurdu. Tatlı yemek ve temizlik onun siniri attığı şeylerdi.

"Abimin bu durumda yapabileceği tek şey var o da umudunu yitirmemek. Bunca zaman koruyabildiği şeyi bir anda kaybetti. İnanılır gibi değil."

"Tamamen Seungmin'i de suçlayamamalısın." dedi Chris, bununla birlikte Yongbok'un sert bakışları ona dönmüştü. "Ne demeye çalışıyorsun Christopher? Abim kendi kendini mi soktu sence bu duruma?" Gerçek bir soru değildi elbetteki bu, ses tonu ve sesindeki iması. Hepsi birlikte apaçık bir şekilde tek suçlunun Seungmin olduğunu savunduğunu hissettiriyordu. Ayrıca abisine bu durumda tek bir kelime gelirse bu konuşmanın apaçık bir tartışmaya döneceği de fark ediliyordu.

"Onu kast etmediğimi biliyorsun, Seungmin'i suçlayamazsın çünkü o da sağlıklı düşünebilecek konumda değil. Sen kendin bana anlattıklarını unuttun mu yoksa? Sence kendine bunları yapan birinin sağlıklı düşündüğü savunulabilir mi? O bile ne yaptığını bilmiyor sadece doğru kararlar almaya çalışıyor o kadar ama karar alabilecek durumda değil şu an. "

Yongbok ofladı ve iç çekti, Seungmin için kendinin ne kadar değerli bir yerde olduğunu biliyordu ve muhtemelen tartışmaları onu da yıkmıştı. Üstelik abisinin onun için ne kadar değerli olduğunu da görebiliyordu. Abisini korumaya çalışırken en yakın arkadaşının kalbini kırmıştı.

"Ben de çok sağlıklı düşünemiyorum sanırım." dedi Yongbok bıkmış bir sesle tüm bu karamsar ve karanlık havadan bıkmıştı. Ne kadar onlar tam tersi yönünde davransalar da hiçbir şey yokmuş her şey iyiymiş gibi davransalar da yine de Minho'nun hastalığını öğrendiklerinden beri evlerinde bir düzine kara bulut vardı sanki. Ev karamsarlık ve mutsuzluk doluydu adeta. Ve o bundan artık çok yorulmuştu. Savaşmaktan yorulmuştu.

Sevgilisinin kolları arasına girerken başını göğüsüne yasladı ve "Abime bir şey olursa ne yaparım bilmiyorum Chris, o benim ailemden kalan tek kişi. Onu da kaybedemem." dedi.

Chris de kolları arasındaki oğlanın saçlarını okşarken "Ona bir şey olmayacağını sen de biliyorsun, Minho ne kadar şu anda karamsarlığa düşmüş olsa da o hala tanıdığım en güçlü kişi. Bu hastalığı atlabilecek biri varsa o da Minho'dur."

~

Minho Yongbok'un odadan çıkmasıyla birlikte sesli bir şekilde nefesini vermişti, hiçbir şey yapmak istemiyordu. Ne o ilaçları içmek ne de yemek yemek. İçinden hiçbir şey gelmiyordu. Sadece uyumak istiyordu.

Ancak bir yandan kardeşinin söylediklerinin de doğru olduğunun farkındaydı, savaşması gerekiyordu. En çok onun savaşması gerekiyordu. İyileşebilmek için savaşmalıydı. Ama artık iyileşebilecek gibi hissetmiyordu ki. Sanki bu lanet hastalık tüm bedeninin sarmış gibiydi. Kuşatma altındaydı da daha fazla kendini savunamıyor gibiydi. Yenilmeye başlamıştı bile.

Suçu tamamen Seungmin'e atamıyordu bu durumda. Seungmin pek bir şey yapmamıştı aslında. Onun yaptığı tek şey Minho'nun suratına gerçeklerin çarpmasına etkide bulunmasıydı.

Minho aylarca kaçtığı gerçekle yüzleşmişti onun sayesinde ve bu yüzden belki de bu kadar sarılmıştı.

O ölüyordu, her geçen gün biraz daha ölüyordu. İlk hasta olduğunu öğrendiğinden beri hep bundan kaçmıştı. Hep ölüyor olduğunu inkar etmişti. Sanki hiç bu hastalık yokmuş gibi davranmıştı.

Hep eskisi gibi olmayı dilemiş olamadığı için ise kendini suçlamıştı, güçsüzlüğü yüzünden böyle olduğunu sanmıştı.

Ama düşünceleri yanlıştı, çok büyük bir hata yapmıştı gerçeklerden kaçarak.

Bu geçeceği kabullenmesi gerekti, hasta olduğunu kabullenmeliydi. Varlığını bile kabul etmediği bir şeyle nasıl savaşacaktı ki zaten?

Yatağından kalktı ve kardeşinin masasına bıraktığı çorbayı içti, ardından ilaçlarını aldı. Belki de artık daha güçlü bir şekilde savaşabilirdi bu hastalıkla. Çünkü artık hasta olduğunu kabullenmişti ve bundan kaçmıyordu.

Tepsiyi mutfağa bırakmak için odasından çıkmıştı. Mutfağın önüne geldiğinde kardeşi ve arkadaşının konuşuyor olduklarını gördü bölmemek adına kapının önünde bekledi.

"Abime bir şey olursa ne yaparım bilmiyorum Chris, o benim ailemden kalan tek kişi. Onu da kaybedemem." demişti Yongbok, Minho bu sözleri duyduğunda neden savaştığını bir kez daha hatırladı ve bu sefer sadece kendi için bunu yapmadığının da farkındaydı.

İçeri girip bunları duyduğunu anlamalarını istemedi çünkü Yongbok söylediklerini duyduğunu bilse kendini yiyip bitirirdi üzüldüğünü düşünerek.

Tekrar odasına çıktı ve tepsiyi masasının üzerine bıraktı geri. Tekrar yatağına girerken bu sefer içine çekildiği karanlıktan nasıl kurtulabilceğini düşünüyordu.

Kaçmayı bırakıp kabullenmek ise bariz bir şekilde en iyi seçenekti.

kisa bir gecis bolumu malsf yazim yanlislari olabilir cunlu su an bunu gece iki bucukta uc saat biyoloji calismamin ardindan yaziyorum mazur gorun

ybsiz kalmayin diye bunu su an atiyorum cunlu odevlerim yogun oldugundan dolayi muhtemelen haftasonundan once yb gelmez malsf

one reason to live || 2min Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin