"Ben senden hoşlanıyorum."
Seungmin duydukdukları karşısında şaşkınlıkla karşısındaki oğlana bakmıştı. Ettikleri ufak çaplı da olsa ikisini de etkileyen kavgadan sonra böyle bir itiraf beklemiyordu asla.
Minho ona şaşkın şaşkın bakan ve hiçbir tepki vermeyen çocukla gerilmeye başlamıştı. İkisi de ne diyeceğini bilememiş bir şekilde birbirine bakıyordu.
Seungmin daha önce çok aşk itirafı almıştı ancak asla hiçbiri onun için Minho gibi değildi. Onlara vereceği cevapta asla tereddüt etmezdi. Hayır der, her zamanki donuk ifadesiyle bakar ve karşıdaki kişinin yaptığı itiraftan utanmasına sebep olurdu.
Ama bu sefer karşıdaki kişi Minho'ydu, o diğer red ettiği kişiler gibi değildi. Minho'ya karşı hisleri var mıydı, bilmiyordu. Düşününce onun harici başka kimse için bunları yapmazdı. Peki ondan hoşlanıyor muydu? Emin değildi. Yani eğer hoşlanıyorsa da ya onu üzerse diye düşünüyordu. Kafasında binbir tilki dönerken Minho daha fazla bu sessizliğe dayanamamış ve konuşmaya başlamıştı.
"Bak bir şey demek zorunda değilsin, ben sadece söylemek istedim. O kadar yani benden hoşlanmak zorunda hissetme sakın."
Seungmin'in kafasında binbir tilkinin dolaştığından bahsetmiştim değil mi. İşte o bütün tilkiler Minho'nun konuşmaya başlamasıyla kaybolup gitmişti. Ses tonu, konuşma şekli, konuşurken dudaklarının kıvrılması. Her bir hali, her bir anı. Seungmin hepsine ne kadar hayran olduğunu hatırladı bir kez daha. Ve onlar için yapabileceklerini.
O psikiyatristin odasına aylarca gidip tek bir kelime etmeyişini ama konu Minho olunca kendi isteğiyle anlatmaya başlamasını. Buraya gelip kendini anlatışını, günlerdir onu üzdüğü düşüncesiyle kendini yiyip bitirişini hatırladı.
Belki bunlar kulağa basit şeyler gibi geliyordu ancak hiçbiri öyle düşünüldüğü gibi basit değildi. Seungmin kendini açıklarken her bir kelimesinde o anları tekrar yaşamış gibi hissetmişti. O yıllarca bunları Changbin ile bile konuşamamışken Minho'ya anlatabilmişti.
İşte o an fark etti her şeyi, kafasındaki tüm tilkiler bir bir yok oldu. O da aynı Minho gibi "Ondan hoşlanıyor muyum?" sorusunun cevabını alabilmişti.
Yine birkaç saniyelik sessizlik oluşmuştu. Minho biraz daha sessizlik devam ederse ağlamaya başlayabilirdi gerçekten, ne kadar senden bir şey beklemiyorum zaten dese de aralarındaki o değişik çekim bir şeyler beklemesine sebep olmuştu.
Seungmin cevabı biliyordu ama ne diyeceğini bilmiyordu. Daha önce hiç böyle bir şey yapmamıştı ki nerden bilsindi?
"Minho." diyebildi zar zor. Minho'nun sonunda onun bir şeyler diyebilmesiyle sevinçten gözleri parıldamıştı. Tek umudu ise söyleyeceği şeyin onu hayal kırıklığına uğratmamasını beklemekti.
Seungmin nasıl devam edeceğini bilmiyordu, mantığını bir kenara bıraktı o an. Kalbinin eline verdi tüm ipleri. Konuşma sırası kalbindeydi çünkü.
"Ben de senden hoşlanıyor muyum bilmiyorum. Sen, kelimelere dökebileceğim gibi değilsin. Hislerim ise hiç değil. O yüzden sana dönüp soramıyorum da bu hoşlanmak mı diye. Daha önce hiç birinden hoşlanmadım ben, hayatımda hiç kimseyi kendi önüme koymadım ondandı belki de kimseden hoşlanamamam. Ama Yongbok'un Chris için söylediği her şeyi ben de sana hissediyorum. Hatta belki de daha fazlasını bile hissediyor olabilirim. Ne dediğimi bilmiyorum gerçekten.Ama senin beni anlayabileceğini biliyorum."
Minho karşısındaki genç oğlanın kendini açıklamak için çektiği acıları gördü, yalan söylemek istemezdi biraz hoşuna gitmişti. Hislerinin karşılıklı oluşunu ifade ediyordu çünkü bu acılar.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
one reason to live || 2min
Fanfictionİntihar düşünceleriyle boğuşan Seungmin yaşamak için elinden gelen her şeyi yapan kanser hastası Lee Minho ile tanışır. Seungmin, hayata tutunmak için büyük uğraşlar sergileyen bu gencin kendisinin hayata tutunma sebebi olacağından habersizdir. iki...