Sabah çalan alarmımla hemen onu susturdum. Gözlerimi açmaya uğraşırken bedenim kalkmak için en küçük bir harekette bulunmamıştı. Beynim komut vermişti oysaki. Bacaklarım hareketlenmeye başlarken kafam yastıkla kardeşlik kurmanın eşiğindeydi. Öyle ki acaba yastığı da mı beraberimde getirsem diye düşünmedim değil. Ezan da okunmaya başlamıştı. Ben beş dakikadır vücudumu harekete geçirmeye çalışıyorum ki en başta kafam henüz bir tepki vermedi. Bacaklarımı ve sonra bedenimi yataktan sarkıtırken kafamı son bir hışımla kaldırdım. Ezan bitmişti. Ben tamı tamına on bir dakikadır kalkmaya çalışıyorum. Müezzin altı dakikada okuyor ezanı,ben alarmı beş dakika öncesine kurduğuma göre evet şeytan bu sabah oldukça enerjik. Bu kadar uzun süre uğraştığına göre erken başlamış mesaiye.
Odamdan çıkınca annemle karşılaştık odanın önünde.
-Hhhıııaaağğğüüaydııığğnn.
Ne dediğimi ben bile anlamazken annemin anlamasını bekleyemezdim. Ama anlamıştı veya sabah sabah ne diyebilirim düşüncesiyle hareket ederek,
-Günaydın.
Dedi. Annemle birlikte antreye geçerken her sabahki gibi yine bana göre saatlerce babamın abdest almasını bekledik. Bu süre boyunca gözlerim kapalı,kafam boynuma gömülmüş vaziyetteydim. Sonunda babam çıkınca hemen annemden önce girip abdest aldım ve az da olsa uyandım.
Sabah namazını gözkapaklarım kaşlarımla birlikte gözlerimi kapatmaya yemin etmiş gibi zorlarken kıldım. Duamı bitirdiğim gibi üzerimdeki eteği, hırkayı ve yazmayı bir yerlere atıp uyudum. Artık sabah annem toparlar.
Çalan alarmıma hiç de hoş olmayan laflar söylerken bir yandan da elim telefonu bulmaya çalışıyordu ve bulamıyordu. Elimi daha uzaklara doğru uzatırken bedenimde peşinden sürüklendi ve sonuç;
-Ahhh,off sus ya sus..
Sonunda alarma ettiğim küfürleri yataktan düşerek ödediğimde telefonu bulup susturdum. Harika bir güne uyandım!
Düşüşün etkisiyle iyice açılan uykum ve gözlerim en azından uyurgezer olmamı engellemişti.
Lavaboya gidip işlerimi hallettim ve abdest alıp odama geri döndüm. Dolabı açmak gibi birşey sabahları yoktu benim lügatımda. Çünkü giyeceğim şeyler ve şallar kapıma asılıydı. Annem bir gün bu kapının düşeceğini söylüyordu. Ama ben üşengeç bir insan olarak her gün dolabımın içinde kıyafet arayamazdım.
Vizon rengi dizlerimin altında biten viskon tuniğimle siyah geniş paça pantolonumu giyip siyah şalımı iyice düşürdüğüm topuzun üstünden dolama şekli ile yaptım. Bu şekle hijab diyorlardı ama ben nedenini anlayamamıştım. Hijab İngilizcede başörtüsü demekti zaten bildiğim kadarıyla, ne alaka yani?
Çantamı da hazırlayıp içine bugünkü iki sınavla ilgili tüm kaynakları koydum. İkinci sınav haftası başlıyordu bugün ve ilk sınav sürpriz yumurta gibi Almanca idi. Üç sayfa kelime ezberletmişti vicdansız adam,altı üstü on tane kelime soracak.
İkinci sınav daha berbat; İnkılap tarihi. Her ders sövüyordum içten içe o herife. Çağdaşlaşmakmış. Peh!
Hayır yani bir MF öğrencisi neden tarih dersi alır ki? Coğrafya görmüyoruz tarih de görmeyelim. Coğrafyadan da nefret ediyorum ama bu ders gibi değil.
Sonunda odamdan çıkıp çantamı antreye bıraktım ve mutafağa gittim. Dolabı açıtığımda sütü görünce peynirle sütü çıkardım ve kapattım. Sütü ısıtıp peynirle bitirdikten sonra servise geç kalıp bir de derse geç kalmamak için anahtarımı alıp montumu giydim ve çantamı tek omzuma atıp evden çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMTİHAN
Teen Fiction"Hemen oradan kalk minik yobaz! Yoksa ilk günden hayatta unutamayacağın kötü şeyler yaşamak zorunda kalırsın." Şaşkınca Ona bakarken zaten yaşayabileceğim kadar kötüsünü yaşadığımı ve Onun bana daha fazlasını yaşatamayacağını düşünüyordum da O bilmi...