20. Bölüm | Beni seviyor musun?

2.6K 359 99
                                    

Hatırlatma: lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin bebitolarım

Gözümü loş olmasına rağmen kamaştıran sarı ışıkla bilincim yerine geldi. Hala Minho'nun kucağında yatıyordum, o ise beni izliyordu. Uyandığımı görür görmez bana kocaman sarıldı. O bilindik parfüm kokusu ciğerlerime dolarken az kalsın tekrar bayılıyordum.

"Tanrıya şükür! İyisin Hannie"

Bende ona karşılık verip sarılmak istiyordum fakat vücudum hala yeteri kadar güce sahip değildi.

"Çok acıktım..." diye mırıldandım kelimeleri birleştirmeye çalışarak.

İkimizde saatlerdir ne yemek yemiştik, ne de su içmiştik. Bu dört duvar içinde gece mi gündüz mü bile göremiyorduk. Dayanmak artık olduğundan da zor geliyordu bana.

"Üzgünüm, elimden bir şey gelmiyor" dedi sesindeki hüzünle.

O kadar dayağın üzerine suratım feci hale gelmiş olmalıydı. Nasılsa adamlar ağzımı yüzümü kırmışlardı. Suratımın halini görebileceğim hiçbir kaynağa sahip değildim.

"Çok mu... çirkinim?." Donup, ifadesiz bir yüzle bana baktı. Gerçekten o kadar mı çirkinim.

"Kes sesini, çirkin falan değilsin. Hala hayatımda gördüğüm en güzel insansın. Hem bu morluklar sana biraz renk katmış oldu, değil mi?" cümlesinin sonlarına doğru tatlı bir espiri yapıp az da olsa gülmeme sebep olmuştu. Bu durumlarda bile mutlu olabilmemi sağlayabilen sayılı kişilerden birisi.

O an cevapsız kalıp gözlerine uzun uzun bakmak istedim. Öyle de yaptım. Susup gözlerinin renginde kendimi kaybetmeme izin verdim.

Nasıl oldu da bu konuma gelebildik. Nasıl oldu da beni öldürmek isterken şu an yaşamam için ağlayan birisi oldu. Ne oldu da birbirimizden nefret ederken bu kadar güvenir olduk. Ne oldu da ona karşı böyle hisseder oldum?

Ne oldu bilmiyorum ama o hedefine kavuştu. O dedektif Han Jisung'u öldürdü. Onun yerine benim bile tanımadığım bir Jisung geldi. Kendimi tanıyamıyorum.

Belki bize bir şans vermeliyim. Belki onu sevmeme izin vermeliyim. Bir kerelikte olsa onu yakından tanımaya çalışmalıyım...

"İyi misin?" Daldığım hayallerden onun sorusuyla ayrıldım.

"İyiyim, neden sordun?"

"Gözlerime hiç böyle bakmamıştın"

"Nasıl?"

"Ne desem... bir şeyler düşünür gibi" Cevaplamadan gözlerimi onun gözlerinden kaçırdım. Konuyu değiştirmek için acilen bir bahaneye ihtiyacım vardı.

"Kalkmama yardım eder misin?" dedim ağrıların bana kazandırdığı titreyen sesimle.

Anında tereddüt bile etmeden elinden geldiğince nazik olmaya çalışarak beni kucaklayıp ayağı kaldırdı.

"Söz veriyorum buradan çıkar çıkmaz ilk işim seni hastaneye götürmek." Cevaplamak için dudaklarımı aralamışken yakınlarımızdan birkaç el silah sesi geldi.

Hemen refleks olarak kulaklarımı kapadığım an kendimi Minho'nun kollarının arasında buldum. Bitti sanıp kulaklarımı açacakken art arda bir sürü silah sesi yankılandı. Sanırım her şey bitti.

"Buraya kadarmış" dedim hala onun kollarındayken.

"Seni seviyorum Jisung" dedi beni korumaya çalışırken.

Gözlerimi sıkıca kapatıp ölümü beklerden birden kapı hızlıca açıldı. Sıktığım gözlerimi aralayıp kapıdaki bedene baktım.

Ağzım beş karış havadayken karşımızda ki nefes nefese, elinde bir silahla duran Felix'i gördüm. Ardındansa ondan farkı olmayan Hyunjin'i...

"Siz..." diye lafa girerken Felix benden önce davranıp cümlemi bölmüştü.

"Evet biz sizi kurtarmaya geldik." Gözlerimi ondan ayırıp hemen arkasında duran Hyunjin'e çevirdim. Sormama bile gerek kalmadan konuştu.

"Bu konuyu sonra konuşalım Jisung" dedi Hyunjin. Öğrenmiş olması beni mutlu mu etti yoksa üzdü mü bilemiyorum ama şu an burayı terk etmezsek ölüp gideceğiz.

"Çabuk gidelim burdan!" diye tembihledi Minho. Bizde ona uyup hızla bu iğrenç rutubetli yeri terk etmeye karar verdik.

Gecenin karanlığında, önceden evin önüne park etmiş olduğumuz arabaya dördümüz de bindikten sonra aceleyle çalıştırdı. Derin bir nefes verip Minho'nun dediklerini aklımda canlandırdım.

"Seni seviyorum Jisung"

Gayet net bir cümle neden beni bu kadar çok karmaşık duygular içine sokuyor ve heyecanlandırıyor bilmiyorum.  "Seni seviyorum Jisung" ...

Minho'yla kaldığımız o koca eve tekrar görebilmek beni ne kadar sevindirmişti bilemezsiniz. Kaçma planları kurduğum o eve geri dönmek beni güvende hissettirmişti. Ağrılarıma rağmen hızlı hareketlerle kemerimi çözüp eve doğru hızlı adımlar attım. Hyunjin evi ilk defa gördüğü için hayranlıkla bakıyordu. Gerçi ben defalarca görmeme rağmen hala hayranlıkla bakıyorum.

Hepimiz içeri girdikten sonra  kendimi salondaki kocaman rahat koltuklara bıraktım. Minho'nun bana mutfaktan getirdiği suyu alıp kana kana içtim yoksa susuzluktan bayılacaktım. Hepimiz koca koltukta otururken garip bir sessizlik vardı ortamda.

"Nasıl öğrendin?" diye sessizliği bozdu Minho.

"Ben söyledim" dedi Felix, tam Hyunjin konuşacakken. Cevabının devamını beklemeye başladık.

"Sizi özlemiştim, görmek için buraya geldim. Sonra Jungkook'la karşılaştım ve bana ikinizin birlikte bir şey demeden arabaya binip gittiğinizi söyledi. İçeri girince koltukta unuttuğun telefonunu alıp onlardan gelen mesajı okudum. Dahasında ise durumun iyi olmadığını anladıktan sonra bir silah kapıp geldim. Yolun yarında falan Hyunjin'in beni takip ettiğini görüdüm. Mecburen gerçekleri anlattığımda o da bana katıldı ve birlikte mekanı bastık"

"Neden en başından beri yalan söyledin?" Dedi Hyunjin kırgın bir ifadeyle. Ne demem gerektiğini bilmediğim için kafamı eğip farkına varmadan ellerimle oynamaya başladım. Minho'nun sesiyle kafamı geri kaldırdım

"Neyse bu konuyu kapatalım. Saat çok geç oldu, yatalım artık. Jungkook size odalarınızı göstersin. Biz gidelim." Bileğinden nazikçe çekiştirip beni üst kata, odama getirdi. Bana dolaptan rahat bir eşofman ve bol bir tişört çıkarıp yatağın üzerine bıraktı. Sonra alt çekmeceden yara bandı ile ağrı kesici olduğunu düşündüğüm bir krem çıkardı.

Beni yatağa oturtup kendisi de karşım oturdu. Krem tüpünün kapağını açıp biraz parmağına boşalttı ve yüzümdeki bir kaç yaranın üzerine hafifçe sürdü. Bu süreçte daha kolay olabilmesi için yüzünü benim yüzüme biraz daha yaklaştırmıştı. O tamamen yaralarıma odaklıyken ben tam tersi gözlerine bakıyordum.

Benim ona baktığımı anlamış olmalı ki o da gözlerini benimkilerin üstüne çekti. Odadaki sessizlikten kaynaklı, nefesimiz bile rahatça duyulabiliyordu. Bakışlarını gözlerimin üzerinden alıp dudaklarıma getirdi. Anında kalbim göğüs kafesimi kırarcasına çarpmaya başladı.

Kendine hakim olmayı başarıp yaptığı işe geri döndü ve krem sürdüğü yerlere küçük yara bantlarını yapıştırdı. Ardından eşyaları çekmeceye geri koyup odanın kapısından çıkıyordu ki sesimi yükselttim.

"Bugün silah seslerinin arasından bana dediğin şey..." bir kaç saniye duraklayıp arkasını döndü

"beni seviyor musun Minho?"

Devam Edecek...

Çaktırmayın bölüm kısa oldu ama mükemmel bir yerde bitirdim zort

Vote atmayı unutmayın

Artık 1 yıl sonra tekrar yb atarım hadi bb

~Daisy

Happy Corpses | MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin