Tepemde hissettiğin kıpırdanmayla Minho'nun uyandığını anladım. Hemen kafamı kaldırıp ona baktım. Anlamdıramadığım bir şekilde endişeliydi.
"Minho, iyi misin?"
"Minnie... Minnie nerde"
"Gece Felix gelip onu götürdü. Merak etme." Dediğimle birlikte daha rahatlamış görünüyordu. Gerçekten tam bir şapşalsın Lee Minho. Yüzünü kafama yaslayıp saçlarıma bir öpücük kondurdu. Kalbim...
Aniden Minho'nun telefonuna gelen mesajla hafifçe irkilmiştim. Telefonu eline alıp ekranı açtı. Gelen mesajı görünce gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Hemen koltuktan kalkıp hızlı adımlarla odasına doğru gitmişti. Ne olduğunu bile anlayamadığım durumu 'işle ilgilidir' diye kendime yedirmeye çalıştım.
...
Çatalımı peynire batırıp ağzıma atıcakken Minho'nun söylemeye çalışıpta söyleyemediği bir şey olduğunu anladım.
"Bir sorun mu var? İstersen bana anlatabilirsin"
"Hayır. Sadece bu akşam yemeyi dışarda yiyelim mi diye sorucaktım." Aslında bakarsak bugün hiç yemek yapmakla uğraşacak modumda değilimdim. Gayet cazip bir teklifti benim için.
"Güzel bir fikir. Değişiklik olmuş olur"
"İyi öyleyse. Jungkook'a hemen iyi bir restoran bulmasını söyleyeceğim."
'tamam' anlamında kafamı salladıktan sonra kahvaltımı bitirmeye odaklandım.
...
Havanın kararmaya başladığını görünce gideceğimiz restoran için üstümü giyinmeye, odama çıktım. Çeşit çeşit kıyafetleri barındıran dolabımın kapağını açıp içine biraz bakındım. Kesinlikle mükemmel olmalıydım çünkü Minho ile ilk defa baş başa yemeye çıkacaktık ve ne kadar heyecanlı olduğumu anlayamazsınız.
Altıma kahverengi ekoseli, pamuklu pantolonunu geçirdim. Üstüme de klasik siyah bir boyunlu kazak giyip pantolonumun içine soktum. Son dokunuş olarak boyuma bir iki tane narin görünen ince zincir kolyelerimi taktım. Aynadaki görüntümden tatmin olunca üstüme açık kahve kabanımı alıp aşağı indim.
Salonda hazır bir şekilde beni bekleyen Minho'yla karşılaşınca kalbim sıkışmaya başladı. O kadar iyi görünüyordu ki anlatmaya dilim varmıyor. O da aynı şekilde benden etkilenmiş görünüyordu.
Üzerinde 3-4 düğmesini açık bıraktığı kadife, lacivert bir gömlek, altında ise gömleğini içine soktuğu siyah pantolonu vardı. En dikkat çekici kısmı ise açık olan göğsünde görünen altın zincir kolyelerdi. Sanırım ona tekrar aşık oldum.
"Başımı döndürüyorsun sevgilim" diyip ellerini belime yerleştirdi ve dudaklarımı uzunca öptü. Bende kollarımı boynunda birleştirerek cevapladım:
"Sende çok şıksın bebeğim." Onu etkilediğim o kadar belliydi ki kaskatı kesilmişti.
"Artık çıksak iyi olur, yoksa bu işin iyi yerlere gideceğini sanmıyorum." Elimden tutup beni dışarı çıkardı. Bu sefer ilk defa gördüğüm kırmızı bir spor araba vardı ve şaşırtıcı bir şekilde içinde bizi bekleyen Jungkook yoktu.
"Jungkook nerde?"
"Ona gelmemesini söyledim. Bu sefer tamamen baş başa kalalım istiyorum." Ona en samimisinden bir gülümseme verip bu havalı arabaya bindim. O da binince gideceğimiz restorana sürmeye başladı.
Çok uzun bir yolculuk yapmadan arabanın yavaşlamasından geldiğimizi anladım. Tamamen durduğunda kapıyı açıp çıktım. Dışarıdan bile 'BEN ŞIKIM' diye bağıran restorana doğru yürüdük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Happy Corpses | Minsung
Mystery / ThrillerDedektif Han Jisung, son zamanlarda çok ünlü ve ünlü olduğu kadar da tehlikeli bir seri katilin peşine takılır 🏅#1 - minho 🏅#3 - minsung 🏅#3 - han 🏅#4 - leeminho 🏅#5 - leeknow 🏅#8 - skz