Mırıldanarak gözlerimi araladığımda beklediğim tam tersi etraf hala karanlıktı. Hay aksi, gece uyanmışım. Gözlerimi geri kapatırken arkamdaki bedenin olmadığını hissettim. Arkamı dönüp baktığımda gerçekten olmadığı gördüm.
Merakla yataktan kalkıp üstüme kıyafetlerimi geçirdim. Odadan çıkıp merdivenlerden aşağı inmeye başladım.
Salona vardığımda kimse yoktu. Nereye gitmiş olabilir bu saatte?
Mutafa gidip Felix'i uyandırmamak için sessizce etrafı aradım. Fakat burdada yoktu. Ufakta olsa endişelenmiştim. Daha sağlıklı düşünebilmek amacıyla koştuğa oturup düşündüm.
Odada yok, mutfakta yok, tuvalette yok, bahçede... Doğru! Bahçeye bakmadım.
Jet hızıyla oturduğum yerden kalkıp bahçeye yöneldim. Sürgülü kapıyı yavaşça açıp bakındım. Gözlerim onu bulunca rahatlamıştı.
Gözleri kapalı, çimenlerin üstünde otururken bir şarkı mırıldanıyordu.
"I sit by myself... Talking to the moon~
Trying to get to you~"Şarkı adı; Bruno Mars - Talking To The Moon
Sesinin bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum. Sanki bir meleğin sesi gibi. Ayrıca bu en sevdiğim şarkılardan biri...
O şarkısına devam ederken bende sessizce gidip yanına oturdum ve daha yakından dinledim.
"I feeling like im famous, the talk of the town~
They say i've gone mad yeah, i've gone mad~"Gözleri kapalı olduğu için nasıl olsa beni göremiyordu. Bu yüzden durumdan faydalanarak suratını yakından inceledim.
Yüzüne vuran ay ışığı onu dünyanın en önemli heykeli gibi gösteriyordu. Tanrı onu özenle yaratmıştı. Badem gözleri, dudakları, burnu, saçları onu insan dışı kılıyordu. Sanki bunlar yetmezmiş gibi ona bir ses vermiş. Şarkı söylemek için yaratılsaydı şaşırmazdım. Sanırım normal bir insan olsaydı ona ilgi duyabilirdim...
Yavaştan şarkısının sonuna geldiğinde hiç bitmemesini diledim. Şarkısı bitirip gözlerini açtıktan sonra beni görünce şaşırmıştı.
"Jisung? Niye yatakta değilsin"
"Seni göremeyince merak edip bakmaya gelmiştim. Sonra sesini duyunca gitmeye elveremedim"
O utanmış mıydı. Bakışlarını kaçırıp yanakları pembeleşmişti. İnanamıyorum, onu ilk defa bu halde görmüştüm. inanılmaz tatlıydı. Hep böyle kalması için dua edebilirim.
Kendini çimlere bırakıp tekrar gözlerini kapatmıştı. O sırada hava esmeye başlıyordu.
"Erken kalkacağız, uyumalısın Minho"
"Uykusuzluğa alışkınım"
"Uykusuz kalmak ne! Ne kadar sorumsuzsun. Eminim öğrenciyken de böylesindir. Kalk hadi odaya-"
Kolundan tutup onu kaldırmaya çalışırken birden kendimi onu üstünde buldum. Bana sıkıca sarılıp kafasını boynuma gömmüştü.
"Lütfen Jisung. Biraz böyle kalalım" Kafasını boynumdan kaldırmadan söylediği için nefesi tenimi gıdıklamıştı.
Nedenini bilmiyorum ama dediği şey beni hüzünlendirmişti. Küçük yaşta yaşadığı sevgisizliği en iyi ben anlayabilirim, yani çocukluğunu yetimhanede yaşamış biri
...
Vücudumdaki ağrılarla uyandığım anda parlayan güneşle gözlerimi sıktım. Sonra tekrar bakışlarımı aralayıp kendime geldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Happy Corpses | Minsung
Mystery / ThrillerDedektif Han Jisung, son zamanlarda çok ünlü ve ünlü olduğu kadar da tehlikeli bir seri katilin peşine takılır 🏅#1 - minho 🏅#3 - minsung 🏅#3 - han 🏅#4 - leeminho 🏅#5 - leeknow 🏅#8 - skz