Yatağımda uyumayı umarken gözlerim fal taşı gibi açıktı. İçimde küçücük bir uyku kırıntısı bile yoktu. Evdeki herkes yatıyor olmalıydı, ben hariç.
Ne yaparsam yapayım olmuyordu, Minho'nun sorduğum sorunun ardından hiçbir şey demeden gittiğinden beri uyuyamıyordum. Bir sağa döndüm, bir sola döndüm, bir sırt üstü yattım, bir yüz üstü yattım ama asla uyuyasım yoktu. En sonunda yorganı üzerimden atıp doğruldum ve ayaklarımı yataktan aşağı sarkıttım.
Bir kaç süre sessizce etrafı inceledikten sonra yataktan inip odanın içinde turlamaya başladım. Ne düşünüyorum bende bilmiyorum ama bir sağa bir sola adımlar atıyordum. Çıplak ayaklarımın parkenin üzerinde çıkardığı seslere odaklanmıştım.
Biraz durakladıktan sonra odamdan çıkmaya karar verdim. Adımlarımı mutfağa doğru yönlendirip içeri girdim. Amaçsızca buz dolabını açıp boş boş bakındım. Gözüme kestirdiğim bir muzu alıp soydum.
Bir yandan muzu yerken diğer yandan da evi gezmeye devam ediyordum. Aslında bahçeye çıkmayı planlıyordum fakat hava rüzgarlı olduğu için vazgeçerek koridorları gezmeyi düşündüm.
İnce ve uzun koridorda gezinirken aynı zamanda da kapısı açık olan bazı odalara dalıp içeriyi inceliyordum. Koridorun sonunda dikkatimi çeken bir oda vardı. Kapısı kapalıydı ve içeriden bir kaç mırıltı sesi geliyordu. İlgimi alan odanın kapısına kulağımı dayayıp biraz dinledim. Merakıma yenik düşüp kapıyı tıklatmadan içeri daldım.
İrkilerek bana bakan Minho'yla göz göze geldik. Masa lambasının ışığı ile önündeki kağıda bir şeyler çiziyordu. Şoktan çıkar çıkmaz panikle eliyle kağıdı kapamaya çalıştı.
"Özür dilerim, içeri girebilir miyim?" diye sordum sessiz bir tonla. Sesli yutkunup cevapladı.
"T-tabii ki, gel"
Sessiz adımlarla içeri girip masanın yanındaki diğer sandalyeye oturdum.
"Ne çiziyorsun?"
"Y-yani öylesine bir şey önemli değil aslında önemli ama değil demek istediğim-" panikle kurduğu saçma cümleyi bölerek sorumu tekrarladım.
"Bakabilir miyim?" sorum net ve anlaşılabilirdi. Bu yüzden direnicek başka kozu kalmadığı için ellerini kağıttan ayırıp resmi bana uzattı.
Dikkatlice elime aldığım kağıt ile bakakalmıştım. Kağıttaki resim bana aitti. Benim bu. Beni çizmişti. Ama nasıl desem... yani benden daha çok bana benziyordu. Bildiğiniz ben işte.
"Biliyorum çok olmadı ama öylesine çizmiştim zaten, üzgünüm..."
"Bu harika!" dedim büyülendiğimi belli eden bir sesle. Gözünde ki parlama benim tepkimle büyümüştü. Mutlu oluşunu izlemek güzeldi. Farkında olmadan sırıtarak onu izledim.
"Gerçekten mi! Beğenmene çok sevindim"
Aramızda yarım saatlik bir konuşmadan sonra istemsizce gözlerim kapanmaya başladı. En sonunda dayanamayıp kendimi serbest bıraktım. Benim bu halimi gören Minho, tek hemlede kucağına alıp beni odama götürmek için ayaklandı.
Merdivenlerin sonunda odamın kapısını açıp içeri girdi. Beni nazikçe yatağa bırakıp üstümü örttü. Son olarak gidecekken duraksayıp bana uzun uzun baktı. Kendisine alıkoyamayıp dudaklarını alnıma değdirip küçük bir öpücük kondurmuştu. Yanımdan uzaklaşacakken ani hareketle bileğini kavradım.
"Gitme. Yanımda kal" gözlerini, benim zar zor araladığım gözlerime çaresizce baktı.
"Lütfen~" benim yalvarmalarıma kıyamayıp üstündeki tişörtü tek hamleyle çıkarıp yanıma uzandı. Kafamı göğsüne yaslayıp kollarımı beline sararak uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Happy Corpses | Minsung
Mystery / ThrillerDedektif Han Jisung, son zamanlarda çok ünlü ve ünlü olduğu kadar da tehlikeli bir seri katilin peşine takılır 🏅#1 - minho 🏅#3 - minsung 🏅#3 - han 🏅#4 - leeminho 🏅#5 - leeknow 🏅#8 - skz