23. Bölüm | Deli gibi

2.4K 282 403
                                    

Son olarak cebime telefonumu attıktan sonra dışardan Jungkook'un "efendim hazır mısınız? Doktor randevunuza geç kalacaksınız" dediğini duyunca onun yanına gidip kırmızı spor arabaya yerleştim. O arabayı sürerken bense dışarıyı sessizce seyrediyordum.

"Minho nerede?" diye sordum aklıma gelen soruyla.

"Size söylememi istemedi Bay Han, maalesef açıklayamam"

Cevap vermeyeceğini anlayınca zorlamak istemedim, o yüzden yol boyunca tek kelime etmeden camdan dışarı baktım.

Araba durdunca kapıyı aralayıp arabadan çıktım. Beraber hastanenin önüne varınca duraklayıp sordu;

"Efendim, isterseniz ben burada bekliyim. Siz işinizi halledip gelin" onaylamak için kafamı sallayıp hastaneye girdim. Karşıma çıkan resepsiyon görevlisi kadına yaklaşıp randevu için sıra almak istedim.

"Merhaba, benim doktor randevum vardı. Bunun için sıra alabilir miyim?"

"Doktorunuzun adını söyler misiniz lütfen?"

"Sanırım Jeong Minjae'ydi diye hatırlıyorum"

Kadın verdiğim cevap birkaç saniye durakladıktan sonra sesli yutkundu. Sanki bir şey söylemek istiyor gibiydi.

"Bir sorun mu var hanımefendi?"

"Nasıl söylemeliyim bilmiyorum ama Bay Jeong bu sabah odasında ölü bulundu. İsterseniz sizi başka bir doktorumuza yönlendireyim"

Ağzım açık ve şaşkınca karşımdaki kadına bakıyordum. Gencecik adamın boş yere ölmesi gerçekten hiç hoş olmamıştı. Üzülmüştüm çünkü gerçekten iyi bir doktordu.

"Çok üzüldüm. İntahar mı yoksa cinayet mi?"

"Bilmiyoruz ama şu anlık cinayet gibi görünüyor, çünkü boynu kesilmişti ve yüzünde anlandıramadığımız bıçakla yapılmış bir gülümseme işareti vardı"

Resepsiyondaki kadının dedikleri ile birkaç saniye duraksamıştım. 'Bıçakla yapılmış bir gülümseme işareti' hiç de yabancı gelmiyordu. Aklımdan geçenlerin olmamış olması için gözlerimi kapatıp tanrıya yalvardım. Bunu onun yapmamış olması için yalvardım. Benim yüzümden masum bir canın alınmamış olması için...

"Bayım iyi misiniz?" Duyduğum sesle gözlerimi yeniden araladıktan sonra kadından izin isteyip tuvalete gittim. Tuvalette hemen Minho'nun numarasını tuşlayıp onu aradım. Çok geçmeden telefon açıldı.

"Alo-"

"Acil konuşmamız lazım. Nerdeysen çabuk eve gel" diye sözünü böldüm.

"Jisung şu an çok meşgulüm"

"Sana eve geliyorsun dedim. Yoksa nerede olursan ol, seni bulurum"

"Peki" dedikten sonra cevap vermeden suratına kapattım. Telefonu geri cebime sokup aynadan kendime bakarak derin derin nefes almaya başladım. Benim yüzümden bir can gitmişti. Sırf benim saçma sapan kıskandırma çabalarım yüzünden masum bir insan öldürülmüştü. Haliyle bu beni onun gibi bir katil yapar. Sende artık bir katilsin dedektif Han Jisung, sen bir insanı öldürdün, hepsi senin yüzünden.

...

Jungkookl'la eve varana kadar tek bir kelime bile etmemiştik. Çünkü ben yaptıklarımı düşünmeye dalmıştım. Vardığımızı bile sonradan anladım. Aceleyle arabadan inip eve girdim. Üstümdeki kıyafetleri değiştirip daha rahat bir şeyler giydikten sonra salona geçip stresli stresli onu beklemeye başladım.

O gelince ona ne demem gerektiğini de bilmiyorum. Ne diyebilirim ki? "Neden benim doktorumu öldürdün" mü demeliyim. Bunları düşünmesi gereken onun olmasına rağmen ben burda stresten bayılacaktım.

O sırada hizmetçi kadın yanıma gelip bir şeyler dedi;

"Bir ihtiyacınız var mı efendim?"

"Hayır teşekkürler"

"Öyleyse benim mesai saatim bitti efendim. Bay Lee'ye gittiğimi söylerseniz sevinirim" karşımdaki orta yaşlı kadına buruk bir gülümseme verip başımla onayladım. Kadın evden çıkmak için kapıyı açacağı anda zil çaldı. Açılan kapının ardında Minho olduğunu fark edince bakışlarımı dikleştirip sakin kalmaya çalıştım.

"Bende tam mesai saatim bittiği için çıkıyordum Bay Lee. İzninizle gidebilir miyim?" dedi kadın kapıdaki uzun adama. Çıkması için izini verince o içeri geçti, kadınsa dışarı çıktı.

Koca evde sadece ikimiz kaldığımız için ev tamamen sessizdi. Neredeyse nefes alış verişlerimiz duyulacaktı. Bu sessizliği ilk bozan o oldu.

"Neymiş bu konuşacağın çok önemli şey?." Hala bu kadar pişkin pişkin konuşması yok mu.

"Neden yaptın Minho?"

"Neyden bahsediyorsun?"

"Ne dediğimi gayet iyi biliyorsun. Lütfen numara yapma"

"Bak Jisung, gerçekten ne demek istediğini anlamı-"

"NEDEN MASUM BİR İNSANI ÖLDÜRDÜN?!!" Sesim gereğinden fazla çıkmıştı, bu yüzden biraz durakladı. Evet, itiraz etmiyordu. Edemezdi çünkü, yalan söyleyemezdi bana.

"HİÇ Mİ VİCDANIN YOK SENİN HE?!! SEN BİR CANAVARSIN!!" göz yaşlarımı tutmayı bırakmıştım. Nasılsa tutmanın bir manası yoktu, o üzülmek nedir bilmez.

Yanaklarımdan süzülen yaşlar ve hıçkırıklarımla devam ettim;

"Niye böyle olmak zorundasın?" Sesimin daha sakin çıkmasına rağmen hala tek kelime etmeden sadece dediklerimi dinliyordu. Bu kadarda umursamaz olması sinir bozucuydu.

"Cevap versene!!!"

"Evet öldürdüm, duymak istediğin bu ise iyi dinle; ben öldürdüm" bu ukala lafları bardağı taşıran son damla olmuştu bu yüzden kendime engel olmayı bırakıp aklımdan geçenleri söyledim.

"SENDEN NEFRET EDİYORUM LEE MİNHO!! SEN HAYATIMA GİRDİĞİNDEN BERİ HER ŞEY MAHVOLDU! ÖLSEN BİR DAMLA ÜZÜLMEM"

Derin bir sessizlik oluşmuştu. Etraftaki tüm sesler ölümcül bir sessizliğe dönüştü, biz dahil. Hala tek bir kelime dahi etmemişti. Onu ilk defa böyle görüyordum. Üzgün durmuyordu fakat gözleri sonuna kadar doluydu. Yüzünde hiç bir ifade yoktu, sadece bir görüntüden ibaretti benim için...

"Bir daha karşıma çıkma... yoksa çok kötü olur" diyip kapıya doğru yürüdüm. Ondan hiçbir hareket yoktu, hala aynı yerde, aynı noktaya bakıyor, aynı ifadesiz suratı taşıyordu.

Kapıyı yavaşça açıp çıkmadan önce son kez arkama döndüm. Zaten dolu olan gözlerim daha çok dolup taşarken dışarı doğru bir adım attım ki arkamdan gelen sesle duraksadım.

"Öldürdüm çünkü sana deli gibi aşığım Jisung. Beni bırakırsan kendimi öldürürüm, gitme..." dedi hıçkırıklarının arasından.

Vücudumda ki en ufak noktaya donduğumu hissetmek benim için zor olmadı. Dedikleri kafamın içinde zil gibi yankılanıyordu.

'Öldürdüm çünkü sana deli gibi aşığım Jisung.'

'Öldürdüm çünkü sana deli gibi aşığım Jisung.'

'Öldürdüm çünkü sana deli gibi aşığım Jisung.'

O anda göz yaşlarım bile akmayı bırakıp birer buz tanesine dönüşmüş gibiydi. Tüm kanım çekiliyordu, tüm hislerimi teker teker kaybeder gibi oldum. Zor da olsa dudaklarımı açıp son kelimemi ettim.

"Artık bir faydası yok Minho. Lanet dolu hayatında mutluluklarını dilerim..." kapıyı kapattığım an her şey sanki benim için bitmiş gibiydi. Her şeye yeniden başlamış gibiydim. Sanki tüm anılarım yenilenmiş gibi. Sanki arkamda koca bir enkaz bırakmışım gibi...

Evin önünden geçen ilk taksiye atlayıp evime doğru yol adım. Artık burası bizim evimiz değildi. Çünkü artık 'biz' diye bir şey yoktu.

Devam Edecek...

Ağlamak istiyorum.

~Daisy

Happy Corpses | MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin