***
"Belda, neden hiç şarkı söylemiyorsun? Seni hiç şarkı söylerken görmedim." Elimdeki papatyayı, diğer papatyanın kulpuna bağlayıp yüzümü Berlin'e çevirdim.
"Kayı söylesin, ben şarkı söyleyemem." Berlin kaşlarını çatıp sol yanımda oturan Kayı'ya kötücül bakışlar attı.
"Onun karga sesini dinleyeceğime Eres'in havlama seslerini dinlerim daha iyi." Elimdeki papatya tacını Eres'in kafasına koydum. Kayı elini arkamdan uzatıp, sağ yanımda oturan Berlin'in kafasına şaplak attı. Dudaklarımı kıvırıp gülümseyerek sırt üstü çimenliğe yattım.
"Dinlenmeye geldik, kavganızı başka bir zamana erteleyin." Kayı, dirseğini çimene yanağınıda eline yaslayarak yan bir şekilde uzandı. Berlin'de diğer tarafım da uzandığında kapana kısılmış gibi hissettim, niye dik dik yüzüme bakıyorlardı ki?
"Bakmasanıza oğlum." Berlin kahkaha atıp yanağımı öptüğünde burnumu kırıştırıp ayağa kalktım. "Uzak dur benden ucube." Ayağımı kaldırıp bacağına tekme attım, ardımdan Kayı da ayağa kalkıp karnına tekme attı. Ben vururken gülen Berlin, Kayı vurduğun da kaşlarını çatıp ayağa fırlamıştı.
"Bittin lan sen! Bu sefer Belda da kurtaramaz seni." Kayı çoktan arkama saklanmıştı, kollarımı göğsümde birleştirip sırıttım. "Eres kurtarabilir ama, sen ne dersin?" Dediğim şeyle, alt dudağını sarkıtıp kendini yere attı.
"Hep onu koru zaten, Berlin ne ki?" Kayı elini omzuma atıp gururla yanımda durdu. Onu koruduğumu sanmıştı, yazık. "Tabi beni koruyacak oğlum, ne sandın?" Derin bir nefes alıp onlara arkamı döndüm.
Hafif esen rüzgar arkamızda duran ağaçların sallanmasına neden olurken, dikkatimi ayaklarımızın altında olan Mariposa ülkesine verdim. Uçurumun kenarında oturuyorduk, Mariposa ülkesinin tamamı buradan gözüküyordu. "Artık kurtulduk leydim, başardınız." Berlin hemen yanımda dik bir şekilde durmuş, benim gibi Mariposa'yı seyrediyordu.
Kayı da diğer tarafıma geçip durduğunda gülümseyip kafamı omzuma doğru eğdim. "Beraber başardık."
Tüm ülkeyi kırmızıya boyamıştım. İnsanları öldürmek yerine, onların birbirini öldürmesine sebep olmuştum. Tek bir insan kalmayana dek, yaşayan, nefes alan tek bir canlı bırakmadan birbirlerini öldürmüşlerdi. Bize de onları izlemek düşerdi. Duygu tanrılarına gelirsek, onlardan ses seda yoktu. Berlin halledeceğini söylediği için pek kurcalamamıştım fakat nasıl hallettiğini öğrenecektim.
"Peki bundan sonra ne yapacağız?" Kayı'nın yüzüne bakıp omuz silktim. Ben de bilmiyordum.
Derin bir nefes aldığım da, başıma giren ağrıyla elimi kafama götürüp gözlerimi yumdum. Günlerdir uyumadığım için güçten düşmüş olmalıydım. Şu sıralar nefes almak bile başımı ağrıtıyordu.
"Belda, ne yapıyorsun?" Berlin'in endişeli suratına anlamsızca bakıp uçuruma doğru bir adım attım. "Ne yapıyorum ki?" Arkamı dönüp Kayı ile Berlin'in şokla açılmış gözlerine gülümseyerek baktım. Ne yapıyordum? Bedenim kendiliğinden hareket ediyor, uçuruma doğru sürükleniyordu. Adım adım uçuruma doğru gidiyordum. Bedenimi ben kontrol etmiyordum, gülümseyen kişi ben değildim. "Son kez, onlar için gülümse." Sen kimsin?
Sana diyorum, sen kimsin?
"Belda." Son kez ayağım arkaya doğru gitti, bana uzatılan iki kolu tutmak için bir hamle yapmadım. Yapamadım. "Son kez." Durdur şunu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefretin Tanrısı
FantasyVe kızıl dolunay vakti geldi. Beldam için, bizim için yeryüzüne ikinci kez adımımı attım. İkinci kez o mağarada güzel yüzüne baktım ve yaptığım onca şeyden sonra tekrardan pişman oldum. Babamın sürgün edilişine bile ağlamayan ben Belda'nın yüzünü gö...