Bölüm 4 | Gizli odadaki katliam

150 130 116
                                    

***

100 okunma olmuşuz agliycm cok duygulandim ༎ຶ‿༎ຶ

Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. ^^

20:38

***

 Patikadan daha yeni inebilmişken yağmur fırsatını bulmuş gibi sağanak şeklinde yağmaya başlamıştı. Daha bir dakika geçmeden sokak köpeği gibi sırılsıklam olmuştuk fakat bunu umursamayacak kadar dalgındım. Islak saçımı gözümün önünden çekip Kayı'ya baktım. O da bana bakıyordu. "Üşüteceksin." Ben kendi durumumu dahi düşünmezken birileri bunu kendine görev edinmişti sanırım. 

"Daha soğuğunu da gördüm."

"Ama üşüteceksin." Kaşlarımı çatıp üzerinden ne ara çıkarttığını anlamadığım asker yeleğini üzerime geçirme çabasına göğsünden ittirerek karşılık verdim. "Üşümem." İnatlaşmak istemiyordum ama beni o yola sürükleyen kendisiydi. O da bu işi devam ettirerek inadıma aynı şekilde karşılık verip tepeden memnuniyetsiz bir suratla ıslak elbisemi süzdü. "Üşüdüğünü biliyorum." gözlerimi kıstım, "bilmiyorsun."

"Elbisen yırtık ve ıslak."

"Sadece atletle karlı havalarda da gezdim." Ani çıkışıma sadece şapşal gibi açılan gözleriyle cevap verip sustu. Donup kalmasını fırsat bilerek hızla yanından geçtim. Arkamdan sadece fısıldayışını duymuştum. "Ama titriyorsun." 

Olduğum yerde durup kafamı gökyüzüne kaldırdım, "temizleniyorum Kayı, üşümüyorum." Döktüğüm kanları ruhen temizleyemesem de bedenen temizliyorum. Göklerin göz yaşlarıyla insanların kanlarını temizliyorum, "eve gidince de temizlenebilirsin. Hem çoktan tüm kirler akıp gitti ki, hadi inat etme giy şunu."

"Pes etmeyeceksin değil mi?" Bıkmış suratıma gülümseyerek cevabını verip yeleği yavaşça üzerime geçirdi. "Hiç etmedi ki." Yeleği giydirmenin rahatlığıyla seke seke yürüyen Kayı'ya son kez bakış atıp Berlin'in dediği şeyi anlamaya çalıştım. Bana mı dedin Berlin? "Kendi kendime konuşuyordum sadece." Tamam öyleyse.

Onu kendi halinde bırakıp Kayı'nın giydirdiği yeleğe sarıldım. Dediği gibi üzerimde ki kanlar ve çamurlar yağmurla akıp gitmişti. Yanağıma tırnağımla kazıdığım yara da kabuk tutmuştu, parmak ucumla dokunduğumda o tırtıklı dokuyu hissedebiliyordum. Yağmur yarayı ıslattığı için kabuk biraz yumuşamıştı ama açılmamıştı. 

Aklımdan geçen düşünceyle Kayı'nın gömleğiyle sarılı kolunu tutup bana bakmasını sağladım. Attığı adımlarını izleyen bakışları bana döndüğünde yanağımdaki ve boynumdaki izleri gösterdim.  "Çok mu kötü? İz kalacak derece de mi?" İnsanlar dış güzelliğe önem verirdi. Çirkin insanlar her zaman onlar için hayata bir sıfır geriden başlardı çünkü insanlığın kendi yarattıkları algılara uymayan her güzel, onların gözlerinde çirkin olan şeylere memnuniyetleri yoktu. Yaralı bir yüz onların gözünde çirkin olmalıydı. "Leydimiz her haliyle güzel." Güzel olmadığımı söylemedim Berlin. Bana göre çirkin insan yoktur zaten, hepsi aynı çamura gömülecek bir kaç kilo et torbası sadece.

"Etrafı biraz kızarmış, sen yarayı soyma eve gidince oraya biraz merhem sürelim olur mu?" Onaylarcasına kafamı sallayıp gözlerimi tekrardan sırtına diktim. Kayı toplumun oluşturduğu güzellik algılarına tamamen uyuyor olmalıydı. Onun suratı hayatım boyunca gördüğüm en parlak ve güzel surattı çünkü. "Ben daha yakışıklıyım." Ona ne şüphe Berlin. "Biraz daha yürüdük mü ev gözükecek." Cevap vermeyip gözlerimi omuzlarında ve sırtında gezdirdim. Yapılıydı, uzun bir eğitimden geçtiği sırtından bile belli oluyordu. Boyu da şu ana kadar gördüğüm her erkekten uzundu. Yüzünü görmem için kafamı geriye atmam gerekiyordu. Bu da oldukça sinir bozucuydu, bacaklarını kesip boyunu kısaltsam rahatça yüzünü görebilirdim. "Bir ürperti geldi, biri benim hakkımda mı konuşuyor?" Gözlerimi kısıp bakışlarımı Kayı'nın sırtından yere çevirdim. Zihnimi falan mı okuyordu bu herif? 

Nefretin TanrısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin