1.Bölüm

216 43 47
                                    

Kadın yanına minik, siyah, deri kaplama bir defter aldı ve bulunduğu o küçük, bir kısmı boydan camlarla kaplı olan evden çıktı. Yavaş adımlarla yürürken, hiç bir acelesi yoktu. Gökyüzü masmavi, güneş sımsıcaktı.. Temiz havayı derince içine çekti ve denize doğru açılan o yolda yürümeye başladı. Çok geçmeden merdivenlerin yanında buldu kendini. Adımları hala yavaş ama kendinden emindi. Merdivenlerden indi, Deniz fenerinin yanına yaklaştı ve hemen dibine oturup sırtını deniz fenerine yasladı. Gözlerini bir süre yavaşça süzülen dalgalarda, olduğu yerden görülen o küçük evde, bileğindeki pusulayla çalışan bileklikte ve tam kalbinin üzerinde duran kolyede gezdirdi. Kolyenin nota desenli ucunu yavaşça avucunun içine alıp bir süre gözlerini kapatıp tenine vuran o sıcak havaya odaklandı. Gözlerini araladı ve bakışlarını hala elinde duran deftere çevirdi. Dizlerini kendine doğru çekip defteri bacaklarına yaslayıp ilk sayfayı açtı. Tişörtünün önünde duran küçük cepte sabitlenmiş dışı beyaz renkle kaplanmış tükenmez kalemi eline alıp üst kısmına bastırdı ve ucunun açılmasını sağladı. Ardından yazılarının onu nereye götüreceğini bilmeden; sevdiği adama söylemek istediklerini, yaşantılarını ve aşkını kaleme almaya başladı.

Sevgilim.. En doğru nasıl başlanır bilmiyorum, ama bilirsin bir kere başlayınca her sözün devamı geliyor.. Nasıl başladığını bilmediğim halde, sana olan aşkımın devamının bitmek bilmeksizin gelmesi gibi. Nasıl olduğunu, neden olduğunu hiç bilmedim, anlamadım. Ancak herşeyden habersiz "Cehennem öncesi son durak" diyerek çıktığım yolda cenneti yaşamıştım. O yolda karşıma çıkıp beni kalp denilen, dört odacıklı yerde bütün duvarları yıkıp tek bir yer haline getirip sonuna kadar korumak adına orada saklamıştın. Orada güvenliğimi sağlayan her şey vardı. Sadece bana aitti; yabancı, bana zarar verebilecek hiç bir şey yoktu. Sadece ben, sen ve kalbin..

Seni bir yere götürmek istiyorum, başlangıcı olan ancak sonu olmayan bir yer... Böyle bir yer var mı? Olmalı. Başlarda böyle bir yer var deseler asla inanmazdım. Bu çok saçma ve imkansız gelirdi, ta ki seni tanıyana kadar. İzin ver seni tanıştığımız ilk güne götüreyim. O günden başlayıp sonsuza kadar devam edecek aşkımızla orada yaşayalım.. Elimi sıkıca tut ve sakın bırakma, biraz sarsılacağız ama endişelenme, düşmemen için seni tutacağım. Olurda düşersen, düştüğündede yanında olacağım.. Düşüşümüze gülüp ellerimizi ayırmadan kalkacağız. O halde hazır ol, tam şu anda başlangıca gidip sonu olmayacak o yerde buluşacağız..

İlk gün daha dün gibi aklımda. Hatta sanki bir kaç saat önce ilk günümüzü yaşamışız gibi hissediyorum. Anlamsızca bi gece yarısı evine gizlice cama tırmanıp girmiştim. Amacım neydi ki? Evet, ben mafyaydım ama seni öldürmek için girmediğim kesindi. Sadece odanın ortasında durmuş uyurken aldığın nefese odaklanmıştım. Tek bir kelime bile etmiyordum. O gün sabahladığımı hatırlıyorum, sabaha kadar hiç bir yere ayrılmamıştım. Sabah kımıldamaya başladığında başta elim ayağım birbirine dolaşmış, ne yapacağım ne tepki vereceğim bilmeden hareketlerini izliyordum. Gözlerini açtığında beni karşında gördüğünde çıldırmış olduğumu düşünmüş olmalısın. Şu an düşünüyorumda, fazlasıyla komik geliyor. Komik ama anlam dolu..

Bana bakıp eve nasıl girdiğimi sormuştun. Ben ise kapının kilidini kırdığımı söyleyince o şaşkın yüz ifadeni görmeliydin. Gerçi yapamayacağım bir şey değildi ama kıyamadım. İşte ilk buluşmamız böyle başlamıştı. O gün beni kahvaltıya kalmam için ikna etmiştin. Çok fazla direnmedim zaten karnımda açtı, bütün gece uyumadan öylece seni izlemiştim. Sen kahvaltılık bir şeyler çıkarırken seni gözlemliyordum. Daha önce söyledim mi bilmiyorum ama gerçekten gözüme çok sevimli gelmiştin. Oturup kahvaltı etmeye başlamıştık. O sırada buz pateni yapmaya karar verdik. Bu benim için oldukça zor bir karardı çünkü ne buz pateni yapmayı biliyordum ne de korumalarıma durumu nasıl açıklayacağımı.. Özellikle başta Lucas olmak üzere, buna hiç iyi bakmayacaklardı. Bunu biliyordum çünkü bana karşı oldukça korumacı, çevreye karşı oldukça güvensiz bir tavırları var. Bunu sen zaten biliyorsun. eşyalarımı almak için Eve gittiğimizde sana siyaha bürünmüş evini gezdirdim. Seni bodrum katına götürmemiştim, orası oldukça soğuk ve ıssızdı. Genelde insanların orda acıyla ölmesini sağlıyordum.. Her neyse bence şu an bunlardan bahsetmeye hiç gerek yok. Sana tüm evi gezdirdikten sonra odamın önüne götürmüştüm, kapıyı açmadan önce "güneş gözlüğü taksan iyi olur" demiştim. Sen ise o sırada bunu söylememin sebebini anlamaya çalışıyordun. Kapıyı açtığımdaki tepkin şu an gözümün önüne geldi. Gülmeden edemiyorum.. Tüm karanlık odaların arasında bembeyaz odamın seni şaşırtması çok normaldi tabii. Sana hak veriyorum, ben olsam bende şaşırırdım. Ama kabul etmelisin, değişik olsada ilginç derecede hoştu. Sen bu şoku atlatmaya çalışırken, ben ise Lucas'ın bizi hala görmemiş olmasıyla mutlu oluyordum. İşte tam o sırada omzumdaki elle bi kere yutkundum. Bu kişinin Lucas olduğuna emindim, oydu da zaten. Lucasa seni tanıttım ama tam tahmin ettiğim gibi seni sevmemişti. Birbirinize nerdeyse öldürecek gibi bakıyordunuz. Bu yüzden bi karmaşa çıkmasından korkup Lucas'ın başına bir sürü iş yüklemiştim ve onu göndermiştim. Geri dönmesi çok uzun sürmezdi bu yüzden hızlı bir şekilde eşyalarımı toplamıştım. Seninle küçük bi ajancılık oynamanın vakti gelmişti. Bi dolabı itmiştim ve arkasında o koca delik. Gülünç. Bence o geçit daha iyi gizlenebilirdi. Sencede öyle değil mi? Yinede bizi görmemeleri için o delikten geçip, lazer dolu bi odaya girmiştik. Ah tanrım, evden gizli gizli kaçmak için her zaman verdiğim bu mücadeleye bakar mısın?

QuerenciaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin