Paris e gideceğimiz günün sabahıydı, aşırı heycanlıydım. Bavulumu hazırlamıştım. Ne olacaktı, nasıl bir gün geçirecektik bilmiyorum. Ama benim için harika bir deneyim olacağı kesindi sevgilim. Aslında garipti de çünkü hala tam olarak tanımadığım bir adamla yurt dışına çıkıyordum. Sana ne diye bu kadar çabuk güvenmiştim? Bu doğru bir şey değildi. Güvenmemem gerekiyordu, çünkü neden sen düşmanlarımın bilgi almak için gönderdiği bir köstebek olmayasın ki? Bunun olamayacağını bana düşündüren şey neydi? Her şey olabilirdi. Yinede ne yaparsam yapayım kalbim işe karışıp sana güvenmeyi seçmişti. Kim kalbe söz geçirebilirdi ki..
Hava alanına gittiğimiz zamanı hatırlıyorum. Uçağa bindiğimizde biletleri hava alanının sahibi toplamıştı. Ve bizden almamıştı, ne kibar adam ama. Kesinlikle biz zorlamamıştık, o ısrar etmişti hatta öyle değil mi? Evet, şaka yapıyorum. Hatırlıyorsun, adamın üzerine silahla gitmiştik.
Uçak sonunda kalkmıştı. Uçakta uyukladığımdan tam olarak ne yaşadık hatırlamıyorum. Şimdi parise giderken uyuklamak mı? Dediğini duyar gibiyim. Ben hep gariptim, bunu sorgulamamalısın. Paris e giderken de uyuklarım, Londra ya giderkende, Almanya, Rusya... Daha saymama gerek var mı? Ah saymam bile hataydı, sen beni çok iyi tanıyorsun zaten. Bir kaç saatin sonunda hava kararmıştı ve camdan baktığımda o ışıl ışıl parlayan eyfel kulesini görebiliyordum. İşte tam o zaman uyuklamayı bırakmıştım. İçimi çocuksu bir heyecan kaplamıştı. Uçak inince otele gitmek için taksiye bindik ve taksi eyfel kulesinin o taraflardan geçecekti. Otel eyfel kulesine oldukça yakındı. Benim heycanımı görüp otele kadar yürümeyi teklif ettin. Hadi ama, reddedeceğimi düşünmedin değil mi?
Taksi bizi bi sokakta bıraktı yürüyeceğim sırada sesinle duraksamıştım.
" Hala buz pateninde sana yakınlaştığımda ne hissettiğini söylemedin."
Buna cevap vermesem sürekli soracaktın değil mi? O yüzden cevap vermem gerekiyordu. Şu an tam sırasıydı. Ama bunu konuşarak yapmamıştım. Sana yaklaştım ve omuzlarından hafifçe iterek bi binanın duvarına yaslanmanı sağladım, gözlerini yüzümden kaçırmadan ne yaptığımı izliyordun. Cidden, ben ne yapıyordum? Sana yaklaştım, bir elimi boynun ve yanağın arasındaki bir noktaya koydum. Diğer elimi ise omzunda tutmaya devam ederken, burunlarımız bile değecek kadar sana yaklaştım ve sessizce dudağına doğru fısıldadım.
"Ne hissettiğimi şimdi anladın mı? "
Başını hafifçe olumlu anlamda sallamıştın. "Hmhm, anladım." Senden ayrılacağım sırada dudaklarını ani bir hareketle dudağımda hissetmemle neye uğradığımı şaşırmıştım. Bir adım geri çekilmiştim ama nefes alamıyordum, yine aynı şey oluyordu, heyecanlanıyordum. Sen, sen beni dudağımdan öpmüştün. Buna nasıl cüret etmiştin? Seni öldürebileceğimi hiç düşünmedin mi? Yapmamıştım. Öylece duruyordum. Kımıldamadan, nefes almadan, göz kapağımı bile hareket ettirmeden.. Öylece duruyordum. Bunu durdurmak için elimi tutmuş, beni yürümem için hafifçe çekmeye başlamıştın; elimi tutuyordun, yürüyordun ama benden bir adım ileride kalıyordun çünkü ben hala öpmenin etkisindeydim. Bakışlarımı olduğum yerden görünen yüzünde ve ellerimiz arasında gezdirmiştim. Ne? Elimide tutmuştun? Ne yapıyorsun? Amacın ne? Ben yine bi tepki vermeden bakışlarımı elimize çevirmiştim. Yanından geçtiğimiz halde, hayallerimin şehrinin merkezi olan Eyfel kulesi bile dikkatimi çekmiyordu. Yeni bir merkezim mi vardı? Sabret sevgilim, Sana her şeyi anlatacağım..
Otele vardığımızda bunu düşünmemeye çalışıyordum. Ama yapamıyordum ki, beni öptüğünü, ilk öpüşünü nasıl aklımdan çıkarabilirdim? O öptüğün bir saniye benim için sanki zaman durmuştu. Sevgili bile değildik sen ne düşünüyordun bilmiyorum. Ancak düşüncelerini hep merak ettim. Bu yaptığından hiç pişman oldun mu sevgilim?
Bavulu bir yere bıraktım sana hiç bir şey söylemeden bi kaç eşya alıp banyoya gittim ve orada üzerimi değiştirdim. Daha rahat giyindim, ama eyfele çıkmak istiyordum.
Bu nedenle otelden çıktık ve Eyfel Kulesine çıkmak adına oraya gittik. Eyfel kulesine varınca en üst katına çıkmıştık, kalabalık değildi hatta kimse koktu, sadece sandalyelerin birinde bir çocuk oturuyordu. Demirlere yaklaşıp bakışlarımı dışarda gezdirmiştim, istemsizce gülümsüyordum. Bir süre bakışlarımı üzerinde gezdirmiştim. Nasıl hissettiğimi söylemeli miyim? Gözlerin parlıyordu.. Gözlerindeki yıldızları ilk o zaman keşfetmiştim. Bakmak istiyordum, gözlerimi ayırmadan gözlerine bakmak istiyordum. Ama seni rahatsız etmekten korkuyordum.
Orda oturan küçük çocuk yanımıza geldi ve sana bi defter uzattı. Ben ise o sırada ne olduğunu görmeye çalışıyordum. Gördüğüm şeyle afallamıştım. Çocuk, ben sana bakarken bi resmimizi çizmişti. Oldukça yetenekli bir çocuktu. Bu gerçekten fazlasıyla güzeldi. Başta utanmıştım ama çocuğa teşekkür ettik.
Aşağı baktığımda dikkat çeken o adamları görmemle hızla çantama yöneldim. Bunu yapmış olamazlardı değil mi? Çantamı boşalttım işte o anda bi takip cihazını yanımda taşıdığımı fark ettim. Nasıl bu kadar aptal olabilirdim. Kendi ülkemizdeyken çantama yaklaşan adamdan bunu fark etmeliydim. Seni hızla kolundan tutup asansör ve bir demir arasında kalan araya girdim. Adamlar hızla geliyordu sesleri duyulmaya başlamıştı. Girdiğimiz alan oldukça dardı. Onlar asansörden olduğumuz kata çıktığında silahıma yöneldim. O sırada beni gözükmemem için biraz daha kendine çekmiştin. Kımıldayamıyordum, sesimi çıkaramıyordum sen tam önümdeydin ve vücudun vücuduma değiyordu. Aranın darlığından uzaklaşamıyorduk. İşte tam o gün, o an kokunu hissettim sevgilim.. Rahatlatıcı kokunun farkına vardım. Aslında bu kadar yakın olmamıza rağmen ayrılmak istemiyorum. Kokundan, gözlerinden...
Adamlar olduğumuz katta bizi arıyorlardı, daha fazla bu şekilde duramazdık. Doğru düzgün tanımadığım bi adam bana değiyordu. Kendime gelmeliydim. İşime duygularımı karıştıramazdım, büyü gibi etkileyen sana kapılamazdım. Sana bi silah vermiştim. Aradan çıkıp onları iki taraftan sıkıştırmaya karar vermiştik. Bu nedenle ayrıldık. Sen diğer taraftan arkaya ilerliyordun ben ise tersi yönünden. Senin ne yaptığını bilmiyorum ama silahımı her ihtimale karşı önümde tutarak yürüyordum. İlk çıkan adama silahla saldırmamıştım, ellerimi kullanıp kafasını çarpmasını sağlamıştım. Silah sesi çıkarsa polislerin hepsi buraya gelecekti, sessiz olmalıydım. Yavaş adımlarla yürürken bi aradan adamın çıkıp silahıma sertçe vurmasıyla yere düşürmüştüm. Adam saçlarımı kavradığı sırada bi silah sesi duymuştum. Vurulmamış olman için dua ediyordum. Bir yandan çok canım acıyordu. Adam saçımı bırakmadan silahı başıma dayamıştı, senin olduğun yere geldiğimizde yerde vurulmuş olan adamda gözümü gezdirdim şaşırmıştım ama şimdi bunun sırası değildi. Gitmen gerekiyordu. Sana bağırdım "git burdan!" beni bırakıp gidemeyeceğini söylüyordun, adam saçlarımı daha sıkı kavramıştı, silah hala başıma dayalıydı tekrar bağırdım. "Bana güven ve sadece git!" polisler silah sesinden dolayı birazdan burada olacaktı bu yüzden bana bir şey olmayacağına emindim. Sadece seni burda görmemeleri için gitmeliydin. Ancak gitmemekte, beni yalnız bırakmamakta ısrarcıydın. O adamı öldürmüştün, benimle birlikte senide içeri tıkacaklardı. Bunu istemiyordum. Son bir kez daha bağırdım. "Hemen Git burdan!
<3..
~Korkarım, tişörtünün üzerindeki gül desenindeki dikeninin, gölgesinin tenine değip canını yakmasından.. ~

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Querencia
DragosteKadın karar vermişti, anılarını sonsuzluşturacaktı... Sonuçta oda insandı ve unutabilirdi, unutmak istemiyordu. Aşkı ile yaşadığı tek bir anı, aldığı tek bir nefesi bile unutmak istemiyordu. Bu yüzden aşkına hediye edeceği o defteri hazırlamaya başl...