17 BULUŞMA

74 9 3
                                    

  Ramazan günün ilk ışıklarıyla uyandı. Heyecandan değildi canım, güneşin iş güzarlığıydı. Bu gün her zamankinden parlaktı. Ya kuşlar  onlara ne demeli üçü beşi bir araya toplanmış, birlikte şarkılar söylüyor, seke seke dans ediyordu. Odanın içine sızan sivrisinek bile eşlik ediyordu onlara. Hepsi bir ağızdan sözleşmişçesine, aşk diyordu. Gözünü kör eden aşk, dilini lal eden aşk.
    Kalkıp doğrulan genç adam, işe giderken annesinin kazıyarak çıkardığı yataktan tavşan gibi zıplayarak çıkışına gülümsedi. Güzel bir banyo yaptı. Traş oldu. Mis kokular süründü. Dolabındaki tüm kıyafetleri beni seç, beni, seç diye kafasını karıştırdı. Epey bir zaman sonunda,siyah  kot pantolon üzerine beyaz  v yakalı bir tişort giydi. Son olarak da kot gömleğini üstüne geçirince artık hazır gibiydi. Dalgalı siyah saçlarını jöle yardımıyla şekillendirdi. Boy aynasının karşısına geçtiğinde hiçte fena gözükmediğini düşündü. Evet hala fazlalıkları vardı. Yine de artık insan gibi göründüğüne kanaat getirdi. Zaten bu sevda içinin yağlarını eritmiyor muydu? Dışındakiler de ona boyun eğmişti artık.

   Bir iki lokma attı ağıza, yine otu bol bir kahvaltı yapmıştı. Dişlerini de fırçaladıktan sonra evden çıktı. Vakit daha erkendi. Ama işte sığamamıştı içerlere, sıcaktan bunalmış olsa gerekti. Kasım ayında yazdan kalma  bir gün gibiydi. Bir iki adım atmıştı ki,   güneşin aldatıcılığını fısıldamak ister gibi esen rüzgar içini ürpertti. Dönüp ince bir mont alıp, filmi başa sardı.
   Mümkün olduğunca aheste bir biçimde istasyona adımladı. Vardığında daha buluşma saatine kırk bir dakika vardı. Olsundu, gelen sevdiği olunca insanın, yeri gelir bir ömür bile bekleyebilirdi. Bir sağa, bir sola volta attı bir süre, yorulunca biraz soluklanmak için oturdu bankalardan  birine. Yirmi dört dakika kalmıştı. Eh  'çok bişey kalmamış' diye geçirdi içinden.
  Yere sabitlediği bakışları çok iyi tanıdığı nike markalı beyaz spor ayakkabıları görünce, başını kaldırdı. Yeşim bir ay parçası kadar güzel, karşısında duruyordu. Koyu kestane saçlarını her zaman yaptığı gibi toplamak yerine açık bırakmış, yayı andıran şekilleriyle sanki mümkün gibi genç kızı daha bir güzel göstermişti. Hafif yaptığı makyajla koyu kahverengi olan gözleri belirgin bir hale gelmişti. En büyük bomba ise şüphesiz giysileriydi. Gerçek bir çift gibi aynı kombini seçmişlerdi. Tek fark Yeşim üzerine ince bir hırka almıştı. Genç kız güleç yüzüyle,
___ Günaydın Ramazan hıhıhııı...
Aklı sıra böyle diyerek genç adamı kızdırdığını düşünen kız, kıkırtısına ağzını bir eliyle hafifçe kapatarak devam etti. Ramazan işittiğinden hoşnut, gördüğüne mest olmuş, otuz iki dişiyle gülümsedi.
__Günaydınnn, erkencisin.
Yeşim omuz silkti. Evde canı sıkılmış, açık havada beklemeyi yeylemişti.
__Evet... Biraz hava almak istedim. Senin de işin erken bitti galiba...
Ramazan başını sallamakla yetindi.

Bu sırada rayların üstünde, kendine has ritmiyle yaklaşan trenin gürültüsü duyuldu. Vagona bindiklerinde arka taraftaki boş koltuklara yerleştiler. Cam kenarına geçen Yeşim, neşe içinde Ramazan'a dönerek,
__Çok teşekkür ederim yaa, sayende  bu günü kendime acıyarak geçirmeyeceğim.
Genç kızın gülümsemesi yüzünde dondu. Başını tekrar cama doğru çevirip manzarayı seyre koyuldu.

__Teşekküre gerek yok, ayrıca ne zaman istersen tekrar çıkarız.

Yeşim üzerlerine çektiği kara bulutları dağıtmak istercesine tekrar yukarı doğru kıvırdı dudaklarını.

__ Her istediğimde mi?

Küçük cadı yine neler geçiriyordu aklından, Ramazan gözlerini kapatıp açarak onayladı.

__Seni uyanık... öyle göz kapatıp açmakla olmaz... söz ver bana...

Genç adam istemişti bir göz, Allah vermiş iki göz.

Su GibiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin