21 BEYAZ BİR SAYFA

59 8 3
                                    

  Yusuf eve döndüğünde, Feyza onu yalancı bir sitemle karşıladı.
___Hiç gelmeyeceksin sandım...
Yusuf otuz iki dişiyle sırıttı.
___Olur mu hiç güzelim... Dayanamam ki sensizliğe...
Duyduğundan hoşnut, devam etti genç kadın.
__Belli, belli... Gecenin bu saati olmuş hala ne konuşuyorsanız... hayır yani abi benim mi, senin mi bilemedim. Gerçi benim abimken pek çekilmez bir adamdı. Senin abin olduğundan beri çok şükür huyu, suyu da sana benzedi biraz...
Duyduğu övgü utandırdı Yusuf 'u
Hafifçe gülümseyip,

__kötülüğü de iyiliği de herkes kendi yazdırır hesabına, o pişman olmuş, kendini düzeltmeye iyi bir adam olmaya çalışıyor, bize düşen de ona köstek değil, destek olmak...Bir şans ver ona...Emin ol pişman olmayacaksın... Sen onu affet ki o da kendini affedebilsin...

   Ah Yusuf ne güzel bir adamdı böyle. Yusuf'u her düşündüğünde böyle hissediyordu. Sırf onu bulmasına sebep oldu diye bile affedebilirdi abisini. Belki de çoktan af etmişti de farkında değildi. Zira kızın taş kesen kalbini Yusuf çoktan  pamuk tarlasına çevirmişti. Körle yatan şaşı kalkarsa, Yusuf 'la yaşayan sevgiyle dolar, taşardı böyle. Sevginin hüküm sürdüğü topraklarda kine, nefrete de yer olmazdı elbet. Merhamet tohumları ekilir, bağışlama hasat edilirdi.
  Genç kadın yanına yatan koca adamına sarıldı küçük bedeniyle. Yusuf ağaç olmuştu kız sevimli minik bir kuala. Hep böyle sarsın istiyordu kolları bu ağacı. Bu ağaç ki gölgesinde tüm ailesini serinletmişti. Meyvesini yiyenlere  her daim şifa vermişti.

   Yusuf ertesi günün akşamında, bir süre Ahmet'in uğramasını bekledi. Sultan'la konuşabilmiş miydi acaba?
Genç adamın son zamanlardaki hali pek üzüyordu onu.
   Adam, resmen kahve çekirdeğine dönmüştü. Pişmanlıkla öğütülmüş, aşkla kavrulmuştu. Kırk yıllık hatrı mı
olacaktı, yoksa kısa sıcak bir moladan ibaret mi kalacaktı? Bunu en iyi zaman gösterecekti.
  Zaman, bize öğretilen rakamlara her daim sadık mı akardı? Yoksa yaşadığımız anın bize hissettirdiği duyguların gücüne göre, bazen lastik gibi uzadıkça uzar mıydı? Şayet öyle değilse atmış dakika nasıl atmış yıl kadar uzun gelebilirdi ki insana.
  Öyle hissetmişti Sultan. Bir saat, bir ömür gibi gelmişti genç kıza. Ne yapacağını bilemeden, çaresizliğin  içine dalmıştı. Duyacakları onu ya karanlığında boğacak, ya da aydınlığında rahat bir nefes aldıracaktı.
   Ahmet'in  sağlık durumu hakkında bilgi veren doktor, genç kızın yüreğine su serpmişti. Henüz kendine gelemeyen adamın, hayati fonksiyonları normal görünüyordu. Yapılan ilk tetkiklerde de herhangi bir sağlık sorununa rastlanmamıştı. Sıkıntı ve strese bağlı bir atak geçirmiş olma ihtimalini güçlü bulan doktor, yine de hastanın detaylı bir muayene olmasını tembihleyerek Sultan'ın yanından ayrılmıştı.
   Genç kız ürkek adımlarla Ahmet'in yatağına doğru ilerledi. Yüzü kireç gibi beyazdı adamın, vücudu hareketsiz tıpkı bir ölü gibi yatıyordu. Onu böyle  görmek içini acıttı. Hem de çok acıttı. Varken yok olmak, etrafımızda her an, her saniye olan, hayatın kanunu iken nasıl da görmezden gelirdi bunu insan. Ancak birinci dereceden yaşadığında ayrımına varırdı bu gerçekliğin. Gariptir ki bir müddet etkisinde kalsa da sonra yine unuturdu.
  Ve bazı unutmalarda vardı ki, iyiki unutmak diye birşey varmış dedirtirdi. Sultan'ın Ahmet'in yaptığı her ne varsa kaybetme korkusuyla yok sayıp unutması gibi, adamın canına karşılık kızın ettiği duaların arasında adağıydı bu. Yaşarsa affedecekti. Yok sayacaktı geçmişi. Bembeyaz bir sayfa açacaktı ona.
Kalemi bundan böyle ne yazarsa, kız onu okuyacaktı.
  Uzun siyah kirpikleri titredi Ahmet'in, ah bilse baş ucunda bekleyeni, belki kalbi de böyle titrerdi. Mırıltılı bir sayıklama sesi çıktı bıyıklarının altındaki etli, solgun dudaklarından,
__ Ssssull.. taannn...

Bu halinde bile ağzından çıkan ilk kelime, genç kızın adıydı.
__lüüütt.. fen.nn.. SSSSonnn... kez... Din.lee.. Bbbeee.. Sulltan!!!
   Yakarışı andıran sözcüklerinin her bir harfi genç kızın gözlerinde bir damla yaş olup aktı yanaklarından...
   Genç adam hafifçe araladı gözlerini, son hatırladığı şey olan karanlığın aksine ışığın  baskısıyla sonra tekrar kapattı göz kapaklarını.

'Ulaaaan ne olmuştu? Zortu çekmiş miydi yani? Tabii yaa bu ışık falan. Çok gençtim yaw...  Herkesten gizli biriktirdiğim nakitte yalan olacak şimdi. Sakladığım yerde siddin sene kimsecikler bulamaz onu... 
Off derbiye de biletim vardı benim...
Lan, Ahmet şimdiye değin yediğin hurmalar, kim bilir seni nasıl tırmalar?...
O değilde nasıl şimdi... ne olacak bana? Sevdiceğime de kavuşamadan, yaptığım hataları telafi bile edemeden vaktim dolmuştu demek...Keşke... Geleceğinde şüphe olmayan bu güne, hazırlıklı yaşasaydım ömrümü...'

  Tek bir damlaya sığdı Ahmet' in keşkesi. Derken titrek bir dokunuş hissetti yanağında. Süzülen gözyaşını silende kimdi böyle? Daha fazla düşünmeden, açma düğmesine basılmış gibi havaya doğru kalktı göz kapakları. Hayır bu bir rüyaydı. Ölüler rüya görür müydü? Vayyy yada...
___Cennete gelmiş olmalıyım...
Genç kız adamın bu tepkisiyle kıkırdamadan edemedi.
___Tabi yaa... Yoksa benim tanıdığım Sultan ne göz yaşımı siler, ne de böyle tatlı, tatlı bakıp güler... Kesin ölmüşüm ben.

Gözleri dolan kız,
___ Yapma hadi Ahmet... Deme öyle Allah korusun...

___Al işte okkalı kanıt. Hem adımı söyledin... Hemde benim için dua ettin... Yine söylesene adımı...
___Ahmet...
___Bak şimdi de isteğimi yerine getirdin. Kesin öldüm... Ölmek böyleyse yaşamak kimin umrunda olur ki...
   Sultan adamın bu haline önce gülse de şimdi endişe etmişti. Düştüğünde kafasını bir yere çarpmış olabilir miydi acaba? Yok yok öyle olsa doktor mutlaka söylerdi. O halde bu adamı Ata'dan kalma o dahiyane yöntemle kendine getirmek en iyisiydi.
  Genç kız yaklaştı adama. Yüzünde hınzır bir bakış pedah oldu. Ahmet bu tavırdan bir hayli işkillenmişti. Lakin ses çıkarmasına müsaade etmeden kız, baş parmağı ve işaret parmağının ucuyla, işin içine tırnaklarını da dahil ederek sağlam bir çimdik attı adama.
Ahmet acıyla bir,
__Ahhh... Tamam tamam  hayattaymışım...
 
___Çok korkuttun beni...

Ahmet kızın bu tavrına şaşkın ve bir o kadar da mutlu olurken,

__Ama sen... Benim için korktun mu sahi? Bak işte al sana hayatta olmadığıma dair bir sebep daha...

Bir çimdik ve bir çimdik daha, bu sefer tepki vermedi genç adam canını yakan parmaklara, onun yerine  diğer eliyle kavradı kızın elini. Sıkmadan sanki avucunda bir kuş varmışçasına nazik olmaya çalışarak. Feri sönmüş gözleri kızın gözlerini buldu.
___ Özür dilerim... Çok özür dilerim... Bilsen nasıl pişmanım sana yaptıklarım için... Beni affedebilecek misin?

   Adama bu gün bir haller olmuş, çocukluğunda bıraktığı ağlamayı, bu gün durduramaz olmuştu. Hem de ne ağlamak. Katıla, katıla durmadan, beyhude geçen günahkar ömrüne, karşılık bulamadığı aşkına, yapmak isteyip te yapamadıklarına. Bir müddet sonra kız elini usulca çekip adamın göz yaşlarını sildi yeniden. Sonra saçlarını okşadı şefkatle,
__Tamam... Geçtiii... Şışşşş... Ağlama ne olur... Affettim ben seni...

Kızarmış elalarını kıza dikmiş, küçük bir köpek yavrusu gibi bakıyordu.
___Gerçekten mi?

Kız başını salladı. Tabi ki gerçekti. Lakin oda deli gibi pişman olmuştu. Çok şükür ki affedecek bir şansı olmuştu. Onu da kaçıracak değildi. Hayatın kısacık bir anda varlık ve yokluk arasında yaşandığını bizzat deneyimlemişti bu gün.
__Gerçekten affettim seni... Yüzün kadar beyaz bir sayfa açıyorum sana...
İkisi de gülümsedi kızın bu dediğine,
Sultan boğazını temizleyip, devam etti kararlı bir ses tonuyla.
__Kalem sensin Ahmet... Elin, dilin, belin, niyetin, yaptığın ettiğin... Öyle şeyler yaz ki sayfama... Bende sana itimat edip altına imzamı atayım...
  
















Su GibiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin