18 ÇAKMA YUSUF

71 9 8
                                    

   Yusuf ve Ahmet ailenin biricik kahramanları olarak masanın başındaki yerlerini almışlardı. Özenle kurulan sofrada Feyza, Hacer Hanım ve yeni gelinleri Zuhal bütün maharetini konuşturmuş, ortaya mükellef bir sofra çıkarmışlardı.

   Yusuf yıllar sonra ilk kez kalabalık bir aile sofrasında olmanın memnuniyeti içindeydi. Sadece o değil, eve hakim olan bu huzur ve sukunet ortamı yemeği hepsi için daha bir lezzetli, daha bir keyifli hala getirmişti. Nasıl olmuştu bu? Feyza bakışlarını Ahmet abisine dikmiş, zevkle çorbasını içip bir yandan da adamı nasıl yakaladıklarını, evin tapusunu nasıl aldıklarını anlatışını dikkatle izledi. Tavrı konuşma şekli tanıdığı abisinden çok farklıydı.
Yemekten sonra sofrayı toplarken hem Hasan abisi hemde Yusuf onlara yardım etmeye koyulmuştu. Buraya kadar normal olan bu durum, bu eyleme Ahmet'in de katılmasıyla ev ahalisinde tam bir şok etkisi yaratmıştı. Sonunda binbir surat abisine daha fazla tahammül edemeyen Feyza mutfakta yalnız kaldıkları bir anda dayanamayıp sordu.
__Neyin peşindesin?
Anlamaz gözlerle bakan Ahmet, ellerindeki tabakları tezgaha bırakıp
__Ne gibi? Diye sordu.
Feyza gerginken hep yaptığı gibi tek kaşını kaldırmış bir halde,
__ Ne konuşmaların, ne tavırların, ne de böyle bize yardım eden hallerin... Bunların hiç biri sen değilsin. İkimizde böyle biri olmadığını çok iyi biliyoruz. Şimdi tekrar soruyorum neyin peşindesin?
Ahmet kardeşinin sivri diline dem vurup,
__Sense tamamen bana karşı aynı cadoloz tavırdasın... Milim fark yok.
Neyin peşindeyim gayet iyi biliyorsun. Tıpkı sana benzeyen o cadoloz arkadaşının...

Şimdi alık, alık bakma sırası Feyza'ya gelmişti.
Ahmet kendinden emin bir tavırla devam etti konuşmasına.
__Doğru duydun... Ona aşık oldum. Fakat o beni beğenmiyor... İstemiyor...
Sevmiyor...

Ahmet gibi bir adam için bu durumu itiraf etmek, hele de kendisinden nefret eden kız kardeşine anlatmak hiç mi hiç kolay değildi. Bulunduğu vaziyet çok rencide ediciydi. Fakat o bunları çoktan aşmıştı. Ben diyen yanı çoktan yerle yeksan olmuştu.

Mutfak masasının üstünde duran sürahiden bir bardağa su koyup, tek nefeste içti. Sonra acı çekmekten zevk alırcasına bir türlü kabuk tutmayan yarasını kanatmaya devam etti.
__Ben bu yaşıma kadar hiç nasıl bir insanım diye düşünmemiştim. Biliyorsun orta okulu bitirdiğimizden beri Hasan' da bende hep çalıştık, benim tek bir amacım vardı. Çektiğimiz sıktılardan kurtulmak. Param olsun istedim çok param olsun... Para beni adam eder sandım. Tüm eksikliklerimi o tamam eder... Öyle düşünüyordum. Tanıdığım kadınlarda bu düşüncemi doğruluyordu. Yakışıklı da bir adamım, ağzımda iyi laf yapar... Kim olsa sever beni diye düşünüyordum. Amma.. İşte... Bunların yetmeyeceğini gösterecek biri çıkacakmış karşıma...

    Zuhal'in mutfağa girmesiyle sustu Ahmet. Kimbilir yaktığı canların bir diyetiydi belki de bu hali. Yaktıklarının toplamı kadar yanmadan sönmeyecekti içindeki aşk ateşi.
    Yerinden kalkıp içeri geçti. Hasan'ın yanına oturup, Yusuf ve babasıyla ettikleri muhabbete dahil oldu. Demlenen çayın yanına, tatlı servisi yapan Feyza'nın aklı ise abisinin anlattıklarıyla meşguldü.
Gerçekten duyduğu o sözlerin hepsini abisimi söylemişti. İnanılır gibi değildi. Kendine Muhteşem Ahmet diyen adamın edeceği itiraflar değildi bunlar, hem de hiç değildi.

Genç kadın göz hapsine aldığı abisinin sigara içmek için arka bahçeye geçmesini fırsat bilip, peşine takıldı.
   Sigarasını çakmağıyla yakmak üzere olan Ahmet, Feyza'nın sessiz adımlarını fark etmemiş bir an karşısında belirmesiyle irkilmişti.
Sigarasından derin bir nefes çekip dumanını karanlığın içine doğru üfledikten sonra Feyza'yı dönüp,
__ Duyduklarına inanamadın Di mi?
Rahat ol... Ben de bunları sana nasıl söylediğime hala inanamıyorum...

   Eski Ahmet olsa kendine toz kondurmazdı. Biri onu kazara beğenmeyecek olsa bile bunu görmezden gelir, sanki kendi o kişiden haz etmemiş gibi davranırdı.

İnsanlık tarihinde milattan öncesi ve milattan sonrası ayrımı gibi, genç adam için de Sultan'dan öncesi ve Sultan'dan sonrasına ait iki ayrı dönem vardı. Bu iki dönemi birbirinden ayıran en belirgin özellik ise, Sultan'dan sonra kişiliğine eklenen vicdan fonksiyonu olmuştu. Yeni donanımı olmadığı zamanların acısını çıkarmak istercesine hiç durmadan konuşuyor, susmak nedir bilmiyordu. Öyle bir an geliyordu ki sırf çenesini kapatsın diye Ahmet onun sesine kulak veriyor nefsine hükmedebildiği ölçü de isteklerini yerine getiriyordu. Üstelik bu vicdan denen şey Gurur'dan ve hırstan hiç mi hiç hoşlanmıyor, yeri geldi mi onları ayaklarının altına alıp ezmekten geri durmuyordu. Ahmet'in zihninin karanlık dehlizlerindeki gezintisi Feyza'nın sorusuyla son buldu.

__ Kaç yüzün var senin?
Gerçekten tanıyamıyorum seni...
Sana amacını soruyorum, bana kendini değil, peşinde olduğun şeyi anlat.
___Boş yapma diyorsun. Tamam...
Sigarasını söndürüp, peşine ikincisini yaktı. Alkol almayı bıraktığından beri sigarayı daha bir çok tüketir olmuştu.
__ Sultan'ı istiyorum... Aylardır peşindeyim. Bir ışık görsem çiçek çikolata ful paket anamları alıp kapılarına dayanıcam. Ama yok. Vicdanını bana zülüm etsin diye musallat eden, kendi vicdansız kalan kız... Beni bi gram sevmediğini söyleyip duruyor...

Genç adam sigarasını içmemiş adeta tutmuştu.
__ Onun gözünden beni dinleyince ben de pek sevemedim kendimi. O zaman dedim oğlum Ahmet, bu kızdan vazgeçmiyorsun madem, kendinden vazgeç. Onun sevebileceği bir adam ol...
Feyza,
___ Özüne döndün yine...Özetle Sultan'ı kazanana kadar İyi adammış gibi numara yapacaksın yani...

Ahmet itiraz etti hemen.
__ Asla... Numara yok... Senin Yusuf'a baktığın gibi bana baksın... beni sevsin istiyorum...anlıyor musun? Sırf İkiniz aynı kafa olduğunuz için Yusuf'u kendime örnek aldım... Bakma ama öyle valla... Bi nevi çakma Yusuf olma yolundayım.
Kendi haline alaycı bir kahkaha ile gülen adam Feyza'ya dönüp,

___Bak kardeşim gözümün içine iyi bak... Gerçekten seviyorum arkadaşını... Onun için iyi bir adam olmaya çalışıyorum... Ahmet'ten ne kadar Yusuf olur bilmiyorum... Ama deniyorum... Bana biraz güven ne olur?

   Feyza abisinin yalvaran bakışlarına kitlendi bir süre. Söylediklerinde samimi görünüyordu. Ahmet nefret koğuşundan, belirsizler koğuşuna nakil olmaya hak kazanmış gibiydi. Kim bilir istikrarlı olmayı başarırsa belki bir gün tövbekarlar koğuşuna bile transfer olabilirdi.

__Denicem abi... Gerçekten denicem...

Ahmet çocukluk yıllarından sonra, bayramlarda dahi hiç sarılmadığı kız kardeşine sımsıkı sarılmıştı. Feyza onun düşmanı olmaktan çıkıp müttefiki olursa şayet, zafer hiçte uzak bir ihtimal olmazdı.

    Sultan yemekten sonra odasına çekilmiş, müzik dinliyordu. Bir süre sonra sessizliğe ihtiyaç duyduğunda radyoyu kapatmış, tam yatağına uzanacakken Feyza'nın sesini duyar gibi olmuştu. Penceresinin camını araladığında Ahmet' le olan konuşmalarını işitmiş, ister istemez kulak kabartmıştı.
Ahmet,
'Sultan'ı istiyorum... Aylardır peşindeyim. Bir ışık görsem çiçek çikolata ful paket anamları alıp kapılarına dayanıcam.' diyordu.
Genç kız duyduklarına' çok beklersin daha ' diye iç geçirdi. Pislik herif ne zaman vazgeçecekti? İstemiyordu işte nefret ediyordu ondan.

Fakat konuşmalarının ilerleyen bölümlerinde,' Oğlum Ahmet, bu kızdan vazgeçemiyorsun madem, kendinden vazgeç... Onun sevebileceği bir adam ol... '

Duydukları biraz önceki duygularına tezat bir biçimde, hoşuna gitmişti. Dudakları farkında bile olmadan yukarı doğru kıvrılmış, konuşmaya daha bir dikkat kesilmişti.

   Ahmet son sarf ettiği kelimelerini asıl muhattabının kalbine kadar ulaştırmayı işte tamda o anlarda başarmıştı.
  Sultan, Ahmet' in 'Gerçekten seviyorum arkadaşını... Onun için iyi bir adam olmaya çalışıyorum... Ahmet'ten ne kadar Yusuf olur bilmiyorum... Ama deniyorum... Bana biraz güvensen...' deyişine tıpkı arkadaşı gibi tepkisiz kalamamış,
__Göreceğiz... Diyerek karşılık vermişti.
   Biten konuşmanın ardından, yatağa uzanan genç kız, Ahmet' i düşündü. Bunu daha önceleri yapmaktan özellikle itina ile kaçınmıştı. Biliyordu ki aklına ne kadar çok gelirse, kalbine de sızması o kadar kolay olurdu.
























Su GibiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin