elimdeki poşeti sallamamaya gayret ederek saray bahçesine girdim.
jimin beni ölümle tehdit ederek bütün ayak işlerini bana veriyordu. örneğin şu an ona öğle yemeği için pasta yapmıştım, pek sevgili dostu cath'in tarifiyle.
gerçi zaten iş vermese yapacak hiçbir şeyim yoktu, ev pek dağılmadığı için toplamıyordum, jimin nadiren eve uğrarsa yemek yapıyordum, onun dışında kraliçenin verdiği bahçe işlerine bakıyordum. yavaş yavaş buraya alışıyordum halen kendimi buranın bir parçası gibi hissetmesem de.yine de evimden kat kat iyiydi.
bahçede bir asker topluluğu vardı, jimin onların yanında duvara oturmuş silahını temizliyordu. ayaktaki askerler arasında taehyung'u da görmek beni şaşırtmıştı.
yanlarına ulaştığımda selam verdim başımla. jimin'in yanına koydum poşeti. "istediğin pastayı getirdim." dedim çekinerek, sinirli mi değil mi asla anlayamıyordum.
"teşekkürler." dedi bana bakmadan. askerlere döndü.
yaşlı adam konuşmaya başladı. "bu durumda terfiyi jimin'e vermeyecekler gibi duruyor."
"terfi istemedim zaten?" silahını temizlediği bezi omzuna attı. "niye bunun için ayrıca haber yolluyorlar?"
"sadece bunun için değil." dedi adam bakışlarını taehyung'dan jimin'e çekerken. "ayrıca senin kızıl kraliçenin ajanı olduğundan şüpheleniyoruz. bu yüzden ordudan atılmanı talep ediyoruz."
"ne?" dedi taehyung. "saçmalık."
"evine bile giren herkes bunu düşünür." adam bana döndü. "siz onunla beraber yaşıyorsunuz değil mi, siz söyleyin. evi bu diyara inat karanlık değil mi? zaten kraliçenin izni dışında gerçekleşmiş pek çok cinayeti mevcut. mecliste kimse bay park'a güvenmiyor." diye tamamladı adam sözünü, ciddi bir ifadeyle.
"atın." dedi jimin. "kraliçeye hizmet etmek için ordunuzda olmak zorunda değilim." atladı duvardan. silahıyla adamın omzunu ittirdi. "ama kim benim karşıma dikilip kızıl kraliçeye hizmet ettiğimi elinde tutarlı bir kanıt olmadan iddia ederse, onu buraya gömerim." adama baktı, onu ittirip yürümeye başladı daha sonra. hızlı adımlarla peşinden gidiyorken arkamızdan gelen bağırışmaları duyabiliyordum.
taehyung adama bunun bir saçmalık olduğunu, terfiyi kendisinden çok jimin'in hak ettiğini ve kızıl kraliçeden nefret ettiğini söylüyordu.
ta ki, adam jimin'in bu diyarda bile olmayı hak etmediğini söyleyene kadar.jimin durup arkasını döndü, adamdan çok uzakta değildi ve bunu bilerek silahını adama doğrulttu. korkuyla onun kolunu tutmaya yeltenmiştim ki, bir silah sesi duydum arkamda.
arkamı döndüğümde, taehyung silahını adama uzatmıştı, adamsa kolunu tutarak yerde kıvranıyordu.
jimin silahını indirdi, taehyung bizim olduğumuz tarafa bakınca göz göze geldiler. o yüzüne sıçramış kanlarla jimin'e bakarken bir an jimin'in gözlerinin dolduğunu gördüm sandım.
böyle bir şey olabilir miydi?
yok ya, dedim kendi kendime. niye duygulansın, onlar bakışırken hafif bir meltem esmişti, yüzünün iki yanından sarkan saçı falan gözüne girmiştir diyordum kendi kendime.
acaba adamın dediğine mi kırılmıştı?
taehyung silahını kınına koyup jimin'in kalktığı duvara oturdu, jimin de arkasını dönüp yürümeye devam etti. peşinden gittim.
bir yere oturdu jimin, saçlarını bağlıyordu. yanına oturdum. bana bakmadı.
"konuşmak ister misin?"
hala bana bakmıyordu. yine çekinerek elimi yüzüne yaklaştırdım, tokadan fırlamış birkaç tutam saçı kulağının arkasına sıkıştırdım. "o adamın dedikleri saçmalıktan ibaretti."
ben cevap vermesini beklerken o silahını alnıma dayamıştı. gözlerimin içine baktı boş bakışlarla. ellerimi kaldırdım. "tamam, konuşmayacağım, özür dilerim. sınırı aştım. hatta, gideyim ben."
alnıma her gün birkaç kez silah dayadığı için eskisi kadar paniklemiyordum ama tabi ne yapacağı asla belli olmuyordu.
ayağa kalktığımda elimi tutmuştu. kolumu çekiştirdi.
anında geri oturdum. ellerimi bağlayıp sessiz sessiz ona bakıyordum.
göz devirip başını çevirdi. "bakıp durma."
"konuşmak istemiyorsun, bari bakarak seni anlamaya çalışayım."
güldü. onu güldürdüğüm için şok oldum.
bana döndü bir şey diyecek gibi, dudaklarını araladı. tam konuşacağını tahmin ettiğim sırada yüzlerimizin arasına bir kağıt girdi.
jimin kağıdı uzatan taehyung'a baktı. "ne var?"
"üstüme istifa mektubumu veriyorum. al."
"almıyorum."
"ben veriyorum ama."
"iyi ben de almıyorum."
tenis maçı izler gibi izliyordum, ikisi de gergindi.
"alsana şunu kardeşim, sinir etme insanı."
"ben senin kardeşin değilim."
sırıttı taehyung. "öylesin ki."
jimin burnundan soluyarak aldı zarfı. taehyung'dan gözlerini ayırmadan yırttı. "kabul etmedim."
"zaten atılacağım, kendim istifa etmiş olmak istiyorum." kollarını bağladı. "kırmızı zarfa da koydum, sen kırmızı seversin diye."
"siktir git." kağıtları yere attıktan sonra kırmızıya boyalı tırnaklarını saklamıştı.
bu taehyung'un da dikkatini çekmişti, o da ellerine bakıyordu jimin'in. dudağını ısırdı başını çevirirken.
"gitsene." dedi jimin rahatsızca kıpırdanarak. sesi hiç de sinirli değildi.
taehyung ona döndü, sonra bana. baktı. "neyse."
"şey ben rahatsız ediyorsam gidebilirim." dedim ayaklanırken. "özel bir şey konuşacağınızı düşünmemiştim o yüzden..."
jimin bana baktı, "gitme." dedi epey emir veren ve net bir tonda. yine anında geri oturdum.
"özelimiz yok." dedi taehyung. "hiçbir şeyimiz yok. sadece iş arkadaşıyız."
jimin başıyla onaylarken, TAM ANLAMIYLA, ölümü göze alarak şu soruyu sordum. "kardeşiz dediniz."
"üvey." dedi ikisi de aynı anda. "aptalca bir hikaye." dedi jimin taehyung'a gözlerini dikmiş sinirli sinirli bakarken. taehyung sakindi gayet. "geçmişte yapılmış bir hata. bizi etkilemiyor." sustu ikisi de, taehyung sanırım dayanamayıp devam etti. "bizi etkileyen başka yanlış tercihler var."
"ya, öyle mi?" jimin'in kulakları kızarmıştı sinirden. "neymiş o yanlış tercihler?" dedi dişleri arasından.
"ellerini ceplerinden çıkarırsan görürsün." taehyung hala oldukça sakindi.
"kim karar veriyor neyin yanlış neyin doğru olduğuna?" cebinde ne olduğunu oldukça merak etsem de jimin ellerini çıkarmıyordu.
taehyung eğildi onun yüzüne. "sen." dedi fısıldayarak. "senin karar vermen gerekiyor. başkalarının değil. ben de bunu diyorum."
"sen hiçbir şey bilmiyorsun." oturduğu yere sindi jimin, üstelik ne silahına davranmıştı ne de taehyung'u itmişti.
acaba jimin'in kafasına saksı mı düşmüştü?
"ben her şeyi biliyorum jimin." doğruldu taehyung. "neyse. daha fazla rahatsızlık vermek istemem. ikinize de." arkasını dönüp gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🎩 Harika ♯ Jungkook ✓
FanfictionHARİKA | ritmi hissediyorum tek başıma dans ediyorum çünkü tek başına dans etmekle bir problemim yok jungkook düğününden kaçarken bulduğu beyaz tavşan tarafından harikalar diyarına götürülmüştü. +20. şiddet, sh, !ntihar bahsi ve bilimum kötü tetikle...