elimde süpürge sapıyla koltukta gazete okuyan jimin'e baktım. "senin işte olman gerekmiyor mu?"
jimin gözlerini gazeteden ayırmadan konuştu benimle. "nesin sen, karım mı?"
sırıttım fırçaya yaslanıp. "bu bir dilekmiş gibi konuştun."
"git başımdan jungkook." gazete sayfasını çevirdi. "ne yapıyorsan sukunet içinde yapmaya devam et."
"evde sen varken sukunet ne arasın?"
jimin bana baktı başını eğip. "dilin mi uzadı senin?"
"kesecek misin?"
"zevkle."
kıkırdadım. "saçlarını toplamalısın. her yere dökülüyorlar."
"burası benim evim, burada kuralları ben koyarım."
"silahına el konulduğundan beri o kadar da korkutucu biri değilsin biliyor musun?"
"silahımı teslim ettiğimi sana düşündüren nedir?" gazetesini kapattı. ayağa kalktı. "bir huzur vermedin."
"dünün acısı olsun, bütün evi temizlettin bana."
"elindeki süpürge ne o zaman?"
"yakmaya götürüyorum, bir daha bana ev temizleteme diye."
güldü, ben yine şok oldum. "dilinle temizlemek zorunda kalırsın."
hala şoktaydım, bir şey diyemedim.
gazeteyi göğsüne çarptı. "şimdi fotoğrafımı ver." bakışları ciddileşmişti yine.
"ne fotoğrafı?" bir an içim titremişti korkudan, dün temizlik sırasında odasında taehyung'la olan bir fotoğrafına çamaşır suyu dökmüştüm, hatamı telafi etmek için uğraşacaktım bugün. yokluğunu bu kadar hızlı fark edeceğini düşünmemiştim.
"cevabını bildiğin sorular sorarak ikimizi de yorma jungkook." dedi adıma vurgu yaparak. "fotoğraf. nerede."
elimi cebime sokup fotoğrafı çıkardım. "özür dilerim, ben halletmeye çalışacaktım..." uzattım ona yarısı beyazlamış fotoğrafı.
jimin sertçe çekip aldı elimden. fotoğraftaki kaybolan yansımasına baktı bir süre, gözleri doldu. "unutulmak..." diye mırıldandı. fotoğrafı göğsüme çarptı. "at gitsin." arkasını dönüp gitti.
ben de elimde fotoğrafla ardından öylece bakakalmıştım. gözlerini dolduracak kadar büyük bir hata yapmış olma farkındalığı altında eziliyordum.
fırçayı bırakıp alelacele evden çıktım. soluğu taehyung'un evinde almıştım, bu evin adresini de birkaç gün önce jimin'in ona götür ama benim gönderdiğimi söyleme dediği pastayı götürürken öğrenmiştim.
kapıyı panikten ne kadar hızlı ve çok çaldıysam, taehyung kapıyı belinde havluyla açmıştı. "savaş mı çıktı, ne var?"
"bana yardım et." dedim, sesim çaresiz gelmişti kulağıma çünkü çaresizdim.
"ne konuda?" dedi taehyung beni içeri davet ederken. ben girince arkamdan kapıyı kapattı. "berbat, korkunç bir hata yaptım." dedim koltuk dolu odaya geldiğimde. "bu kadar abartmaya değer mi bilmiyorum." gülerek, üstünü giyiyordu bir yandan.
fotoğrafı uzattım. "ben... yanlışlıkla..."
elimden aldı, dudaklarını birbirine bastırdı. "harbiden korkunç bir hata yapmışsın. jimin ne dedi?"
"at dedi."
"at mı dedi? bu kadar mı?" taehyung yüzüme baktı, gözlerinde gördüğüm şeyi umut sandım.
"bu kadar mı derken?" ne duymak istediğinden asla emin olamıyordum.
"başka bir şey demedi mi?"
"unutulmak dedi ilk gördüğünde, o kadar."
güldü, sinirleri bozulmuştu herhalde. "salak bu çocuk." benden uzaklaştı, odadan çıktı. peşinden gidiyordum. "unutulmak öyle mi? onun için her şeyini riske atan ben mi unutacakmışım onu?" odası olduğunu tahmin ettiğim bir odaya girdi. çekmeceyi karıştırdı. içinden bir fotoğraf çıkardı, aynı fotoğrafı.
masasına koyup bir kağıt ve kalem aldı, kağıda 'şimdi unutulan benim, yeterince adil.' yazıp ikisini de bana uzattı. "al koy bunu odasına. ağlayıp durmasın."
aldım elindekileri. "o fotoğrafı düzeltemez miydik?"
taehyung mahvolmuş fotoğrafa baktı, omuzlarını silkti. "o sadece bir an jungkook. o anın bir yansımasına sahip olmak hiçbir şeyi değiştirmez eğer zaten o anda yaşıyorsan. o sadece aptal bir fotoğraf. yerine yenisi konamayacağı için, kendisinin olmasının da bir anlamı yok. artık ne ben o küçük çocuğum ne de yanımdaki küçük kardeşimi tanıyabiliyorum..." yüzüme baktı. "fotoğraf için üzülme. biz o fotoğraftan çok daha önemli şeyleri jimin'le beraber paramparça etik zaten."
yutkundum. verecek bir cevabım yoktu. ancak söyleyecek sözlerim vardı. "barışmanızı çok isterdim. eminim jimin de isterdi."
"jimin istese barışırdık zaten." gülümsedi burukça. "böyle olmamız gerekti, onun özgürlüğü için onunla savaşmam gerekti, ben de savaştım. üzülme."
anlamıyordum, yine de uzatmadım. "rahatsız ettiğim için özür dilerim."
eve döndüğümde jimin ortalarda yoktu, odasına gidip fotoğrafı ilk bulduğum yere, yastığının altına koydum notu ve fotoğrafı. odadan çıktım içimdeki dehşet sıkıntıyla, derin bir nefes almaya çalıştım ama olmuyordu, sanki biri boğazımı sıkıyordu.
"kraliçem biz her buraya yeni geleni sanki evim gişeymiş gibi evime mi getireceğiz?" odaya girdiğimde jimin'in sesini duydum.
"çok ayıp..." dedi kraliçe.
"aşk olsun." dedim ben de. "arkadaşız sanıyordum." güldüm, elbette değildik. ikisi bana dönünce aralarından, koltuğa yatırdıkları adamı gördüm. görmemle kaskatı kesilmem bir olmuştu.
jimin bana cevap verecekken muhtemelen betim benzim attığı için, "iyi misin?" diye sormuştu.
bense ona cevap verecek halde değildim. koltukta yatan baygın abime ilerledim. başucuna oturdum. "abi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🎩 Harika ♯ Jungkook ✓
FanfictionHARİKA | ritmi hissediyorum tek başıma dans ediyorum çünkü tek başına dans etmekle bir problemim yok jungkook düğününden kaçarken bulduğu beyaz tavşan tarafından harikalar diyarına götürülmüştü. +20. şiddet, sh, !ntihar bahsi ve bilimum kötü tetikle...