bu hafta içinde üçüncü kez jimin'in odasına girdim. "hala yatıyor musun?"
jimin'in sırtı bana dönüktü, onun pozisyon bile değiştirmediğini düşünüyordum artık. oflayarak içeri girdim, yatağın etrafından dolanıp önüne geçtim. jimin'le göz göze geldik. mosmor gözaltıları, çökmüş yüzü beni endişelendirmişti. "neyin var?"
soruma bir cevap alamadım, dizlerimin üstüne oturup elimi onun yüzüne yerleştirdim. "saçlarını kestiğimden beri konuşmuyorsun, sorun ne?" dedim yumuşak bir sesle, jimin bomboş bakışlarla yüzüme bakmaya devam ediyordu.
"benimle konuşmazsan burnunu ısırırım!" dedim, böyle salaklıklarım onu eğlendiriyordu bazen. ama yine tek bir mimiği bile oynamadı.
uzanıp burnunu ısırdım ben de, jimin yine gülmemiş hatta çatırdayan eklemleriyle - artık be kadar hareketsiz yatıyorsa yumruk sıkmak bile eklemlerini kaskatı etmiş olmalıydı - yakamı toplayıp beni kendine çekti. alnıma dayanacak bir silah beklerken dudaklarını dudaklarıma bastırması jimin'in her hareketi gibi beni şoka sokmuştu.
jimin dudağımı sertçe ısırıp ittirdi beni, dudağım kanamaya başlarken kaşlarımı çattım. "bu ne demek şimdi?"
jimin gözlerini kapatıp yorganı kafasına çekti. sinirle yorganı tutup kaldırdım. "sizin oralarda izin alınmaz mı öpmeden önce?" dedim takıldığım tek şey buymuş gibi.
karşılık olarak küfür veya tehdit beklemiştim ama jimin'le göz göze geldiğimde gözlerinin dolduğunu gördüm, bakışlarım yumuşadı anında. "özür dilerim." diye fısıldadı.
"kızmadım, kızmadım üzülme." yorganı bırakıp dizlerimin üstüne oturdum yine. "neden ağlıyorsun?"
parmağıyla dudağımdaki kanı sildi, burnunu çekti gözyaşları hızlanırken. zar zor geriye itti kendini, kolunu açtı. ben de herhalde yanına uzanmamı istiyordur diye yanına uzandım. kolunu belime sarıp başını boynuma gömdü.
"acımadı canım, ona mı üzüldün? neden üzgünsün ki, ben de seni öpeyim ödeşelim?" jimin buna da gülmeyince ben iyice endişelendim. ona sarılıp bir elimle saçlarını okşamaya başladım, fütursuzca konuştum daha sonra, tek istediğim onun bu mutsuzluğunun gitmesiydi.
"neden ağlıyorsun, benim yüzümden mi? olmamış gibi davranırım istersen, beni sevmiyorsun ki zaten hiç biliyorum..." o hıçkırdı. "yok tamam seviyorsun biliyorum. sevmesen de sorun değildi ama-" panikle konuştuğum belliydi ama yapacak başka neyim vardı ki? jimin ağlıyordu hıçkıra hıçkıra, bu durumda ne yapılacağını bilecek tek kişi taehyung'du sanıyorum. "yoksa artık asker olmadığın için mi mutsuzsun? ama kraliçe sana saray dedektifi olma teklifi sundu, meclise gir bile dedi! buna üzülmüyorsun değil mi, istesen taehyung seni hemen geri alır zaten orduya."
hala cevap vermiyordu. susmam gerektiğini hissedince sustum, jimin sakinleşene kadar da çenemi kapalı tuttum.
doğruldu jimin, yatak başlığına sırtını yaslayıp yüzünü siliyordu, yanına yaklaşıp yüzüne eğildim. "hey." dedim elini tutup. "iyi misin?"
bana baktı kıpkırmızı gözleriyle, gülümsedi hafifçe. kıkırdadı sonra. ben bir şey demesini beklerken yanağıma bir öpücük kondurdu. "teşekkür ederim."
elimde olmadan koca gözlerle ona baktım. "ne için?"
sorumu cevaplamadı. tutmadığım eliyle gözlerini silip yüzünü yelledi. "nasıl yapıyorsun bilmiyorum."
"neyi?"
"nasıl kendinden bu kadar emin olabiliyorsun, ne olduğundan?"
"o ne demek ya?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🎩 Harika ♯ Jungkook ✓
Fiksi PenggemarHARİKA | ritmi hissediyorum tek başıma dans ediyorum çünkü tek başına dans etmekle bir problemim yok jungkook düğününden kaçarken bulduğu beyaz tavşan tarafından harikalar diyarına götürülmüştü. +20. şiddet, sh, !ntihar bahsi ve bilimum kötü tetikle...