tw ! +18
t*c**** bahsikapı çalınca ofladım, jimin yine bir şey unutmuş olmalıydı ya da işe gitmemek ve beni öpmek için naz yapıyordu.
kapıyı açtım. "işe gitmezsen kraliçe beni-"
karşımda abisimi görünce durdum. "hey." dedim gülümseyerek. onun gergin oluşu beni de germişti.
"hey." gülümsedi. "nasılsın?"
"iyiyim. içeri geçsene." kenara çekildim, içeri girdi. oturduğunda elindeki tabağı gördüm.
"sana kek getirdim." dedi. masaya koydu keki. "limonlu, seversin- severdin."
yanına oturdum. "çok severim." uzanıp keki aldım. "kahve yapayım, kekle beraber içeriz?"
"olur, tabi istersen..." mırıldandı. "tabi ki isterim." elini tuttum onun. "seninle karşılıklı kahve içmeyeli çok zaman oldu." ayaklandım elimde kekle, mutfağa ilerledim. abim de peşimden geliyordu.
"maalesef..." masaya oturdu, ben de kahve makinesine su koyuyordum. "sen benden korkuyordun ve insanlar seni benden uzak tutuyordu... öyle olunca..."
ona döndüm. "insanlar aptal, biliyorsun değil mi?"
güldü. "o asker bile mi?"
"o asker en aptallarından." kahveyi de koyup demlenmeye bıraktım. abimin yanına oturdum. "asıl benim senin yanına gelmem lazımdı bunca zaman. ama ortalık biraz karışık... şu jest denen adam geldi falan. ayrıca hoseok çok garip davranıyor. sahi hoseok demişken- annemle babam sana ne yaptı?"
abim bir anda bembeyaz oldu, paniklemiştim. "iyi misin?"
"n-nereden çıktı şimdi bu?"
"hoseok söyledi, çok kötü şeyler yapmışlar sana. o nereden biliyor? tanışıyor muydunuz?"
"hayır..." titrek bir nefes aldı. "bilmesen daha iyi."
"ne olabilir ki? dövdüler mi? beni de çok dövdüler biliyorsun, bodruma kapatıp, günlerce..." omuz silktim.
"keşke sadece dövselerdi jungkook." kollarını kendine sardı. bir anda ürperdim. ve sonra, anladım. "yapmış olamazlar. o kadar kötü olamazlar. olamazlar değil mi?"
derin bir nefes aldı. "sana da dokunmamaları için çok uğraştım. neyse ki seni o sapık ruhlardan koruyabildim jungkook. pek korumuş da sayılmam ama en azından sana hiç..." duraksadı. "her neyse, gerçekten, konuşmaya değmez."
dişlerimi sıktım. hepsini öldürmek istiyordum. ve bunca zaman jimin'in bana öğrettikleriyle, bunu yapabilirdim.
"ve sen onların yanına döneceksin öyle mi?"bana baktı. "yani, burada beni isteyen tek bir canlı varlık bile yok gibi hissediyorum. kediler bile beni sevmiyor... ama her koşulda burası o cehennemden kat kat daha iyi benim için. sanırım seokjin beni evden atana kadar burada kalacağım. atarsa da sokakta yatarım."
"benimle yatarsın."
"jimin istemez eminim."
"benimle sokakta yatarsın o zaman. seni yalnız bırakacağımı mı snaıyorsun?" elini tuttum yine. gülümseyerek baktı bana, çok yorgun görünüyordu. gülümsedim. seokjin'in anlattığı şeyler canımı o kadar yakmıştı ki unutamıyordum. zaten sonrasında ona mal satmayan bütün esnafları azarlamış, jimin'e asla girmemesini söylemiş üstüne de meydanda bu esnafların iğrenç insanlar ve kurbağalar olduklarını söylemiştim. yine de yeterli değildi, öfkem dinmemişti.
"lütfen bir ihtiyacın olursa bana söyle tamam mı?"
"sen de seokjin gibi evi botanik mi yapacaksın? bütün meyve ağaçlarını aldı eve... bu kadar abartmasına gerek yoktu."
"iyi yapmış." güldüm. "ayrıca soruma cevap vermedin. hoseok'la nereden tanışıyorsun?"
"tanışmıyorum, sanırım..." gözlerini kıstı. "ama şu yoongi, bana inanılmaz tanıdık geliyor. çok saçma ama..."
"bana da ilk gördüğümde çok tanıdık gelmişti ama çıkaramadım."
"benim küçükken bir bebeğim vardı, halam vermişti hatırlıyor musun?"
"bay min mi? a evet, tabi ya! nasıl bu benim aklıma hiç gelmedi?"
"çok saçma bir şekilde ona benziyor. gerçi seokjin yoongi bir oyuncak dedi ama onun lafına güven olmaz."
"doğru demiş." güldüm. "ağlarken gözlerinden inciler dökülüyor. sonra taehyung o incileri toplayıp herkese kolyeler yapıyor."
"bana yapmadı." dudağını büzdü abim. boynuma uzanıp kolyemi çıkarıp ona verdim. "sen benden daha çok hak ediyorsun bunu."
güldü. "sen bence o askerden daha aptalsın."
"ona sorsan o da böyle der." güldüm.
"desin de onu öldürmek için bir sebebim daha olsun." kahvesini yudumladı.
güldüm. "beni seviyorsun!"
"anlayabilmene sevindim." gülümsedi. elini tuttum. "yanımda olduğun için mutluyum." dedim. "sen yokken bir yanım eksikti sanki, şimdi yanımda olmasını istediğim herkes yanımda."
"o asker de bunlardan biri mi?" yüzünü buruşturdu.
"evet." kıkırdadım.
kapı çaldı, kalkıp açtım. karşımda taehyung ve yoongi vardı. "merhabalar." gülümsedim.
"jimin yoktur umarım." taehyung girdi içeri. yoongi de.
"yok, abim var."
"aranızı düzelttiniz mi? ne güzel." mutfağa gitti taehyung. biz de peşinden.
"merhaba namjoon." oturdu onun yanına. "ev arkadaşlığını özledim. nerede kalıyorsun?"
"beni evden kovmuştun." ona bakmadı abim.
"ayıp etmişim." omzuyla dürttü onu. "barışalım mı?" keke uzandı.
"barışmayalım."
güldüm, ben de yerime oturdum. yoongi abime bakıyordu. "hah!" dedi bir anda. "sen osun!"
"kim?"
"beni dönüştüren çocuk. senden nefret ediyorum!"
"benim artık en iyi arkadaşım." taehyung abime baktı. "dünyadaki en sevdiğim insansın artık."
güldü abim. "teşekkürler... merhaba bay min."
ofladı yoongi. "hayat benim için ne kadar zor haberin var mı? gerçi senin için de zordu o tecavüzcü anne babayla. seni de anlıyorum..."
herkes bir anda sessizliğe bürünmüştü yoongi böyle diyince, abim gerilmişti bir anda.
"ne dedin sen?" mutfağın bahçeye açılan kapısı tarafından bir ses geldi. "neyci anne babayla?" jimin gergin çehresiyle yoongi'ye bakıyordu. kimse cevap vermeyince benim yanıma geldi. "sana da dokundular mı?"
"hayır." dedi abim. "izin vermedim."
jimin ona baktı, bakışlarında minnettarlık gördüğümü sandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🎩 Harika ♯ Jungkook ✓
FanfictionHARİKA | ritmi hissediyorum tek başıma dans ediyorum çünkü tek başına dans etmekle bir problemim yok jungkook düğününden kaçarken bulduğu beyaz tavşan tarafından harikalar diyarına götürülmüştü. +20. şiddet, sh, !ntihar bahsi ve bilimum kötü tetikle...