bir hafta sonra
yoongi masaya koyduğu kollarının üstüne koymuştu çenesini. istediği iksiri hazırlayan kraliçesini izliyordu.
kraliçe kavanozdan bir parmak çıkarıp gülümsedi ona. "son zamanlarda pek durgunsun, sebebini öğrenebilir miyim?"
"ben hep durgunum." dedi yoongi. masadaki çiçeklerden birini alıp parmakları arasında çevirmeye başladı.
"bu kadar olmadığına emin gibiyim. eski neşeli günlerini özlüyoruz." elini tuttu onun. "ağaçlar çok mutsuz görünüyor, onlarla konuşmayı bıraktın mı?"
"jungkook konuşmuyor mu artık? bana ihtiyacınız kalmadı." mırıldandı. "kimsenin kalmadı..."
"ne? bu hayatımda duyduğum en yanlış şey." kraliçe masanın etrafını dolanıp yanına gitti onun. omuzlarından tutup cama götürdü. "o mu seni ve ağaçlarımı üzüyor? korkarım bu davranışı cezalandırmalıyım."
"hayır, lütfen." ona baktı yoongi. "o bir şey yapmadı." cama döndü yine. "sadece, insan olmak hakkında düşünüyordum... bir de hoseok... düşünüyorum yani sadece."
"hoseok konusunu netleştirmeliyiz. ne yazık ki, o hoseok değil."
"nasıl- jack mi?"
"jack konusunda ne biliyorsun?"
"hiçbir şey."
iç çekti kraliçe. "jack bir alter ego." onu bırakıp mutfağın içinde adımlamaya başladı. "sadece savaş çağrılarında ortaya çıkan bir katil. yalnızca onu çağıran tarafın çıkarlarını gözetir, bir seçim şansı yoktur. gözü en sevdiğini bile görmez. bu durumda, onu ilk çağıran biz değiliz."
"yani, hoseok, hoseok değil mi?"
"korkarım hayır."
"onu öldürecek misiniz?"
kraliçe dudaklarını aralayıp kapattı, yoongi dehşet içinde baktı ona. masadaki iksiri alıp bir teşekkür mırıldandı, kendini dışarı attı.
taehyung'un gözü saraydan koşa koşa çıkan adama takıldı. onun dikkati bununla dağınıkken askerlerinden birinin elinden fırlayan kılıç tam da önüne düşmüştü, taehyung askere baktı. "bu ne?"
jimin gülerek yanlarına geldi. "onu öldürme işini bana bırakın, belli ki becerebildiğiniz bir konu değil çocuklar."
göz devirdi taehyung. "beni şunun diline düşünüyorsunuz ya... ne diyeyim?"
"kraliçe benim bölüğümü daha çok seviyor, doğal olarak. biz faha başarılıyız, malum." sırıttı jimin. "savaşlarda ön sırada biz varız."
"çünkü biz daha gizli görevlerdeyiz. senin gibi önde değiliz." homurdandı taehyung. "gider misin başımdan?"
"son gizli görev nasıldı? yaralandığını duydum? gerçi sen hep yaralanıyorsun."
"tabi dalga geçersin, sen hep aptal insanlarla uğraşıyorsun. onlar sana saldıramaz. ben labirentten geçiyorum, üç kız kardeşten. kolay sanıyorsun."
"bir şey demedik canım, dikkat et kendine." güldü jimin. "elimde olsa o üç kız kardeşi de öldürürdüm."
"ne büyük laflar..." güldü taehyung.
jimin ona biraz daha yaklaşıp kulağına fısıldadı. "hala aranız bozuk mu?"
taehyung ittirdi onu. "işine dön asker."
"ben senin yerinde olsam, bir aylık görevimden önce aramı sevdiklerimle iyi tutardım, asker." omzuna elini koydu jimin onun.
yoongi titrek bir nefes aldı onları izlerken. kalbine, taehyung'u ne zaman görse saplanan ağrı saplanmıştı yine. yüzünden de anlaşılacak saf mutsuzluğuyla ona bakıyordu. taehyung görüşmeyelim demişti ve görüşmüyordu yoongi'yle, yoongi'nin mi bir şey yapması lazımdı acaba bu durumda? bilmiyordu yoongi, daha önce yaşadığı bir durumun içerisinde değildi. sadece üzgündü. bir haftadır jungkook ve kraliçe dışında kimseyle konuşmamıştı. hoseok da zaten iyice çığırından çıkmıştı. neredeyse yoongi'ye eziyet bile etmeye başlayacaktı artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🎩 Harika ♯ Jungkook ✓
FanfictionHARİKA | ritmi hissediyorum tek başıma dans ediyorum çünkü tek başına dans etmekle bir problemim yok jungkook düğününden kaçarken bulduğu beyaz tavşan tarafından harikalar diyarına götürülmüştü. +20. şiddet, sh, !ntihar bahsi ve bilimum kötü tetikle...