boyayı tamamen jimin'in saçlarına boca ettiğimde bu teklifi kabul etmenin çok yanlış bir karar olduğunu anlamıştım ancak artık çok geçti. ellerimden eldiveni çıkardım, çıkarırken boyayı az da olsa ellerime değiştirmiştim yeterince temas etmemiş gibi.
jimin mutlu mutlu kalkıp odasına gitti üstünü değiştirmek için, ben de ortalığı toparladım. ellerim ve kollarım gittikçe kaşınırken boyalara alerjim olduğunu nasıl oldu da unuttum diye düşünüyordum.
kokusuna o kadar çok maruz kalmıştım ki, birkaç dakika sonra öksürük krizine gireceğime emindim. jimin'e haber vermek için vaktim bile olmayacaktı.
camı açmak için ilerledim, alerjimi hatırlasam bile jimin'e hayır diyemeyeceğimi düşünüyordum, saçını boyamam onu inanılmaz mutlu etmişken bu hevesini kıramazdım. bu gecem zehir olacaktı ikimize de ama buna değeceğine emindim.
"jimin!" diye bağırdım boğazım gıcıklanırken. "abim!"
"ne olmuş abine?" elinde tişörtle baktı bana odaya girip, ben öksürükten iki büklüm olurken, son sözümle onun bilinç altına abime gitmemizi sokabilmiş olmayı umuyordum.
boğazım o kadar çok gıdıklanıyordu ki boğuluyor gibiydim, öksürüklerimin öğürmelere dönmesi çok kısa sürmüştü.
jimin yanıma gelip beni tutmaya çalışırken kapı çaldı, onu kapıya doğru ittirdim. o bu panikle hiçbir şey yapmamaya devam edecerse ölecektim.
koşup kapıyı açtığında karşısında kimi gördüğüne dair bir fikrim yoktu.
jungkook'u bırakıp kapıyı açmamla kapıda kim olduğunu anımsayamadığım ama görür görmez sinirlerimi hoplatan birini görmüştüm. kimdi ki bu? evimde ne işi vardı?
"jungkook!" iri omuzlu dallama evime daldı panikle, jungkook tuttu, başını geriye ittirdi. kapıyı sertçe çarptım. bu dallamanın kim olduğunu hatırlamıştım. abisiydi.
bana döndü. "dikilme orada, su getir!" jungkook'u kucakladı, ben en yakınımdaki sürahiyi kapana kadar çoktan evden çıkmışlardı. peşlerinden gittim.
o dallama, jungkook'u çimlere yatırmıştı, ne yaptığını biliyordur diye ses etmiyordum ama eğer bilmiyorsa onu bu bahçeye gömerdim.
yanlarına gidip suyu uzattım. suyu sertçe elimden aldı. "uzak dur kardeşimden."
göz devirdim. "çocuk boğuluyor senin derdin hala ben miyim!"
bana baktı çatık kaşlarla, kafasına bir tekme geçirsem ne kaybederdim ki? "derdim sen değilsin aptal, bu çocuğun boyalara alerjisi var, kafandaki boya yüzünden bu halde. daha bunu bile bilmiyorsun..." jungkook'a dönüp cebinden çıkardığı ilacı içirdi ona, jungkook getirdiğim suyu içiyordu, o sırada ben de öğrendiğim şeyin altında ezilmekle meşguldüm.
içeri dönüp saçlarımı yıkadım, üstümü değiştirdim ve boya kokusu gidene kadar parfüm sıktım, üstüne bir de bere taktım. yanlarına geri döndüğümde jungkook çimlerde uzanıyordu hala. namjoon yanında dizlerini kendine çekmiş ona bakıyordu. ben de yanlarına gidip dizilerimin üstüne çöktüm.
"iyi misin?" jungkook'a dokunmaya korkuyordum şu an. resmen çocuğu öldürüyordum.
namjoon dalga geçer gibi gülüp dizlerini indirdi, bağdaş kurdu. jungkook'un başının altındaki koluna uzandı, kucağına çekti. çocuğun kolları kıpkırmızı olmuş ve kabarmıştı. cebinden bir kutu çıkarıp içindekini kollarına sürmeye başladı.
jungkook sonunda gözlerini açıp bana baktı, "iyiyim." gülümsedi. "saçlarını mı yıkadın?"
utançtan ağzımı açamadım, namjoon'a baktım göz ucuyla. derin bir nefes alıp konuştu. "sana mı boyattı? yapmazsan öldürmekle mi tehdit etti yine?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🎩 Harika ♯ Jungkook ✓
FanfictionHARİKA | ritmi hissediyorum tek başıma dans ediyorum çünkü tek başına dans etmekle bir problemim yok jungkook düğününden kaçarken bulduğu beyaz tavşan tarafından harikalar diyarına götürülmüştü. +20. şiddet, sh, !ntihar bahsi ve bilimum kötü tetikle...