Kelime sayımız: 1006
----------
'Jeongin' her sabah olduğu gibi yine erkenden kalkıp Yoongi'yle birlikte kiliseye gitti. Bugünkü seremoniden sonra festival yarışının duyurusunu da yapacaktı.
Cüppesini üstüne geçirip İsa'nın önüne geçti ve kalabalığın önünde vaazını vermeye başladı, ne demesi gerektiğini tam olarak bildiği için hiç kekelemiyordu da.
İnsanların içinde ona gülümseyen ve halinden memnun olan Yoongi'yi gördü, ikiliden en az birinin mutu olması 'Jeongin'i' de mutlu etmişti.
''Dostlar ve ziyaretçiler'' diye seslendi piyanonun sesi kesildiğinde ''Sizlere bir duyurum var. Festival bitmek üzereyken önümüzdeki perşembe günü bir y-yarış düzenleyeceğiz, ben de katılacağım ve toplanılan parayı b-bağışlayacağız''
Bunun üstüne kalabalık onu alkışladı ve piyano yeniden çalınmaya başlarken kitaplar bir kez daha açıldı. 'Jeongin' işine devam ederken aklına kendi anıları geliyordu.
Bir zamanlar bu kalabalığa benzer bir grubun içinde bulunmuştu ve bütün kalbini bu inanca vermişti. Buradaki insanlar gibi o da bir zamanlar bu seremonilerde mutluluk bulmuştu ve Peder Bob'un söylediği her şeye samimi şekilde inanmıştı.
Ama şimdi... 'Jeongin' için herhangi bir şeye inanmak çok zordu. Tanrı gerçekse ve bu kadar cömert biriyse, 'Jeongin' neden bu halde bırakılmıştı? Neden bir zamanlar olduğu kişinin ve kıymetli gördüğü insanların ona acı veren anılarıyla çürümeye bırakılmıştı?
Edindiği birkaç arkadaşın ve onu sadece kullanan bir sevdiceğin anılarıyla, neden bütün bunlarla ortada bırakılmıştı? Tanrı gerçekten varsa ve bu kadar hoşgörülüyse, 'Jeongin' neden kendini cehennemde gibi hissediyordu?
-.-.-
Minho aynanın arkasındaki odada otururken elinde her zamanki gibi bir bardak viski vardı. Son zamanlarda insanlar onun sarhoş hallerinden yararlanmaya çalışıyordu ve Minho bunu biliyordu, ama artık bunu umursayacak durumda değildi.
''Hey sen... çocuk'' diye seslendi yarım bir ağızla.
Odanın diğer tarafında kısacık şortuyla ayakta duran ve adı hatırlanmamış olan genç adam korku içinde patrona doğru yürüdü.
''Evet?'' dedi aralarında çokça bir mesafe bırakmış ve ellerini bacak arasının önünde birleştirmiş halde.
''Sana kaç kere söyledim'' diye mırıldandı Minho.
''Üzgünüm'' diye özür diledi genç adam ''Evet... daddy?'' diye fısıldadı.
Hiç kimse bu kelimeyi gerçekten kime ait olduğunu belli edermişçesine gururla ve yüksek sesle söylemiyordu. Kimse Minho'ya bu şekilde seslenirken mutlu değildi. Onu övmüyorlardı ve çağırılmadıkça ona yaklaşmıyorlardı.
''Şimdiye kadar sana i-insanlık göstermemiş olmalarına şaşmamalı! Kendin h-hakkında boktan bir hikaye uydurmuşsun ama bütün bunları kendine sen etmişsin b-besbelli! İstediğin şey insanlıksa, belki bunu sen de g-göstermelisindir aptal psikopat!''
Minho aklına bir anda gelen bu anıyı hatırlayınca sinirle gürledi ve yanındaki genç adamın korkudan neredeyse altına edecek halde daha da uzaklaşmasını izledi.
Jisung ta o zamanlardan haklıydı, Minho bütün bunlara kendisi sebep olmuştu. Herkesin ondan korkmasını kendisi sağlamıştı.
Jisung'un patronunun aslında kim olduğunu bilmesi ve her şeyi öğrenmesine rağmen yine de yanında kalmış olması Minho'nun canını en çok yakan şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daddy'nin Küçük Canavarı 2 -MinSung-
Fanfiction[⚠ İkinci Kitap ⚠] -Tamamlandı- Han Jisung tüm dünyanın gözünde ölüydü. Onun yerine Yang Jeongin adında bir papaz olarak hayatına devam etmeye başlamıştı. Ama sırlar ancak kısa bir süre tutulabilirdi... ⚠Bu kitap, ağır dil ve +18 sahneler içermekte...