Zaman: Tılsım ile Alpagu'nun düğün toyunun 3. Günü
ÇOLPAN
3 gündür takip ediliyordum.
Elim kılıcımın kabzasına giderken etrafı taradı gözlerim huzursuzca. Ensemde hissettiğim ürperti, sol omzundan bileklerime akmış, parmaklarımı okşuyordu şimdi. Yumruğumu sıktığımda rüzgarı içine hapsetmiştim sanki. Bir his nasıl elle tutulurdu bilmiyordum ama avcumun içindeydi işte. Kanıma karışıyor, kafamı karıştırıyordu.
Solumdaki ağaçlara baktım uzun uzun. Oradaydı, göremesem de biliyordum. Ama bu ayaklarıma dolanan ipek elbiseyle ona ulaşmaya çalışsam bile, ben onu bulamadan kaçacaktı yine. Çatılan kaşlarımla fısıldadım ormana:
"Korkak..."
Rahatsız olduğum dikkat çekmek değildi. Hatta şuan, kalabalıktan uzakta, bir ağacın gölgesinde saklanmama rağmen beni izleyen 3 alp ve 2 boy beyi olduğunun da farkındaydım. Benim, beni izlediklerini fark etmediğimi düşündüklerinin de...
Er kişiler benle dans etmek için biraz fazla saftı.
Bacımın tabiriyle dikkat çekmek doğamda vardı ve ben bunu kendi faydama kullanmayı öğreneli çok olmuştu. Tılsım gibi bir bakanın bir daha baktığı duru bir güzelliğim yoktu, evet, ama ben bundan fazlasıyla memnundum. Ablamın güzelliği erlerin onu ciddiye almasının önündeki en büyük engeldi hep. Tılsım'ın söyledikleri pek duyulmazdı, ta ki Tılsım sinirlenip de yayını gerene kadar.
Öte yandan ben karşımdakini sözlerimle, konuşmamla, bakışlarımla büyüleme sanatında ustaydım. Ufak bir gülüş ve imalı birkaç sözle yaptıramayacağım çok az şey vardı şu acunda. Babamın, çocukluğumuzdan beri, benim eğitimime Tılsım'ınkinden çok daha fazla odaklanmasının sebebi de Tılsım'la aramızdaki bu temel farktı belki de.
"Ne saklanırsın burada, bacının yanında olman gerekmiyor mu?"
Evren Alp'in alaycı sesinin geldiği yöne döndüm bir o kadar eğlenen bakışlarla. Tılsım'ın ısrarıyla giydiğim ipek elbisenin eteklerine takılmamak için çabalayarak yaklaştım dağbanların başına.
"Sen ne saklanırsın? Pek bir göz süzenin vardı, hatunlar üzülür seni göremezlerse."
Evren Alp'in gözlerini hülyalı bir bakış kaplamıştı yine. Üçkurukan'dan döndüğünden beri oluyordu böyle. Sebebini bilen tek kişi ise bendim. Açıkçası başta dalga geçmek hoşuma gitse de, artık Evren Alp'in Akkız'ını dinlemekten bunalmıştım. Bir yandan Tılsım, bir yandan Evren Alp fenalık geçirmeme sebep olacaklardı. Başkası olsa asla dayanmazdım buna ama onların yeri ayrıydı bende. Az kahrımı çekmemişlerdi bunca yıl. Yine de mümkünse yıllarca toy, sevda ve bala kelimelerini duymak bile istemiyordum.
"Sana da izleniyormuşuz gibi geliyor mu?" diye sordum hemen, o Akkız'ını anlatmaya başlayamadan.
Evren Alp aniden ciddileşen bakışlarıyla kolaçan etti etrafı hızlıca.
"Toydayız Çolpan Bike'm. Kalabalıkta illa ki buraya bakan birileri vardır. Pusu olmasından mı şüphelenirsin yoksa?"
"Hayır, öyle değil..." dedim, ama daha çok kendime.
Bu his başkaydı. 3 gündür biri beni takip ediyordu, emindim. Orada, gündoğusundaki ağaçların arasındaydı. Gerçi derdim takip edilmek değildi. Rahatsız olduğum, 3 gündür beni takip eden adamı bir türlü bulamayışımdı. İyi iz süren biriydi belli ki ama ben de ürkek kısrak değildim. Böyle avlanmak gururuma dokunuyordu. Normalde peşimden koşanlara sert davranmasam da, bu adamı yakaladığımda düello etmeden bırakmayacağım kesindi artık.