Not: Bölümden önce bölümde görmek istediğim gibi bir Salpan yüzleşmesi yazmak istedim.
Zaman: 18. Bölümün sonundan itibaren
Saltuk üç gündür gece gündüz Batuga'yı arardı. Sonunda bulmuşlardı Gök Tegin'ini. Sevdiği kadına verdiği sözü tutmanın, onu hiçbir şeyden olamasa da en azından yeğeninin acısından korumanın verdiği huzur ve heyecanla sürdü atını Kün Ata'nın otağına.
Sevdiği kadını bıraktığı yatakta aceleyle karalanmış bir bitik buldu oysa:
Saltuk,
Beni ararsan Batı Gök Kağanlığı'na gel. Balamir'le başarılı olmuşsak eğer, kapıda kırmızı bayraklar görürsün. Hala Gök rengiyse bayraklar, bil ki ölüm vardır içeride, geri git.
Saltuk defalarca okudu elindeki bitiği. Bu intihardı, Çolpan'da bunu bilirdi. Titreyen eli bitiğin etrafında yumruk olurken çıktı otaktan aceleyle. Atını batıya sürerken asla tahmin etmeyeceği bir şeyi yapıyordu. En içten yakarışlarıyla Balamir'in Batı'yı almasını dilemişti yol boyu.
Gecenin karasında süzülen al bayraklar ötelerden görünürdü. Saltuk o bayrakları görene kadar ne kadar korktuğunun farkında bile değildi oysa. Dizlerinin bağı çözülmüş, elleri tutmaz olmuştu bir anda. Atından düşmemek için verdiği deli mücadeleyle o son kısacık mesafeyi kapatırken geri gelmeye başlamıştı içine düştüğü dehşetin bastırdığı öfkesi. Akılsız sevgilisi yine yapmıştı yapacağını. Düşünmeden, danışmadan, öfkesiyle, kiniyle geçmişti harekete. Hem de o herifle...
Ne kapıdaki Gökbenler ne de içeride dolaşan erler yaklaşmıştı ateş soluyan adama. Çolpan'ın otağına attığı her adımda yer titriyordu sanki. Çolpan bile hissetmişti sanki gelişini. Üç gündür içindeki dinmeyen huzursuzluğa alışmıştı artık ama bu kalbini parçalayan endişe başkaydı.
Kırarcasına açtığı kapıdan giren Saltuk burnundan solurdu. Gözleri buluştuğu an "Batuga..." diye fısıldadı kadın.
"Yaşıyor." Kestirip atmıştı Saltuk, ayrıntıya giremeyecek kadar sinirliydi. "Çolpan sen yine ne ettin!"
Sevdiğinin dudaklarından dökülen ilk kelimeyle rahatlayan kadın, devamını duymasıyla parladı tekrardan.
"Ben mi ne ettim! Ben mi ne ettim!" İnanamıyordu duyduğuna. Obasının yıkıkları arasında aradığı gözler, anlayış yerine öfke fısıldıyordu tenine.
Saltuk derin bir nefes verip döndü arkasını. Kapıyı kapatıp Çolpan'a yaklaştığında bir parça daha kontrollüydü sesi.
"Böyle olmaz. Daha önce denedin, bilmez misin? Ne Balamir'e güvenebilirsin ne de bu halde Alpagu'yla başa çıkabilirsin. Etme Çolpan. Gel gidelim. Nereye istersen oraya, ama burası olmaz."
Saltuk'un söylediği her kelime Çolpan'ın içindeki ateşi körüklüyordu sanki. Kaçıp gidecekti öyle mi? Ödlek gibi, onursuz gibi, arkasına bakmadan kaçacaktı? Obasını koruyamamıştı belki ama öcünü almadan ölmeyecekti, o kadar da uzun boylu değildi.
"Ne istersin Saltuk?" diye sordu Çolpan en zehirli tonuyla. Giderek yaklaştığı sevgilisine bakarken acı bir gülüş süslemişti yüzünü. "Batuga gibi, senin gibi, ben de arkama bakmadan kaçayım mı?"
Adamın yüzü kararırken gözleri yere inmişti.
"Başka seçeneğimiz-"
"BAŞKA SEÇENEĞİNİZ YOKTU SİZ DE ÖDLEK FARELER GİBİ KAÇTINIZ! BENİM ÇOCUKLARIMI, BENİM KADINLARIMI, YAŞLILARIMI, ERLERİMİ ORADA SAVUNMASIZ BIRAKIP KAÇTINIZ!"
Çolpan pek çok kez tatmıştı ihaneti. Ama bu kadar yakınından, bu kadar acısı ilk defa gelmişti başına. Anlayamazdı bir türlü; Saltuk'un, Batuga'nın, Dağ'ına yaptığını kaldıramazdı.