Ertesi gün kimse nedenini bilmese de herkes fark etmişti bike ve teginlerdeki hareketliliği. Topluca oturup eğlenmek yerine ya küçük gruplar halinde ya da yalnız başlarına oradan oraya dolanıp durmuşlardı gün boyu.
Aybars Tegin'in ortaya attığı bahis fikri aniden kazanılması gereken bir savaşa dönüşmüş, herkes saflarını belirlemiş, planlarını kurmuştu gizliden. Kimsenin bu bahsi şansa bırakmaya niyeti yoktu gecenin sonunda otaklarına dağılırken.
"Pişşt, naparsın orada?"
Yula Tegin erkenden kalkıp deli candaşları ortalığı karıştırmadan Çolpan'la konuşmak istemişti. Toy alanında biraz gezinmesi gerekse de sonunda talim alanının kenarındaki ağaca yaslanmış somurturken bulmuştu bikeyi.
"Alçin'in uyanmasını beklerim." dedi Çolpan kollarını sinirle bağlarken. "Sanki Türk Bikesi değil de Çin Prensesi! İpek yorganından sıyrılıp da güzellik uykusundan kalkamadı daha." Aniden hareketlendi kız. "Dur ben bir şunun otağını basayım da-"
Hızlı hareketleri de konuşması da candaşının gülerek koluna girmesiyle bölündü.
"Dur deli kız, dur. Bırak uyusun, biz de iki laflarız, fena mı olur?"
Çolpan Yula'nın bakışlarından laflamaktan daha ziyade belirli bir şey konuşmak istediğini anlamakta zorlanmamıştı. Candaşları arasında en olgun olan Yula'ydı, onu böyle kenara çektiğine göre vardı bir şey.
Gerisin geri az önce yaslandığı ağaca dönüp dibine oturdu. Yula da yanına kurulunca adama dönüp başını salladı, "Derdin ne?" der gibi gözünü kırparken.
Yula kızın hareketine gülüp taklit etti yaptığını.
"Esas sana nolur Çolpan? Nedir Saltuk'la bu durumunuz?"
Dağ Bikesi donup kalmıştı aniden. Kendine gelince derin bir iç çekti "Ne bekliyordun ki?" diye azarlarken kendini içinden. Dün anlamayan kalmış mıydı ki?
"Sormasan?"
"Kendi başına halledebileceksen sormayayım da size bıraksak bir üç bahar daha böyle uzaktan bakışacak gibisiniz."
Haklıydı. Çolpan'ın kalbi kırıktı, Saltuk'un da zaten niyeti yoktu belli ki.
"Ne dememi istersin? Kara kemikli bir düşman askerine gönül düşürdüm ama onun bana ilgisi yoktur, oldu mu? Al sen hallet halledilebiliyorsa."
Yula gülümsedi kızın haline ama çoktan yüzü düşmüştü Dağ Bikesi'nin.
"Sen bu dediğine inanır mısın gerçekten? Çolpan, adam nefes almayı unutur sana bakarken, hiç mi farkında değilsin?"
Omuz silkti Çolpan küskünce.
"Nefes almayı unutur ama iki kelimeyi bir araya getirip geçemez karşıma. Sevdalı olsa üç koca bahar susar mıydı, Yula?"
"Sen pek farklısın çünkü! Buz gibi bakışların- adam korkup da yanaşamamıştır yanına."
Çolpan sinirle çevirdi kırgın bakışlarını candaşına. Gözleri dolmuştu hafiften ama öfkeden mi yoksa kalbinin kırığından mı kendi de bilmezdi.
"Durduk yere mi böyleyim sanırsın? Üç bahar önce, daha bacımın toyunun üstünden üç dolunay geçmeden, bir bitik yazdım o korkağa. Ay tepeye çıktığında Kızılorman'daki dereye gel, toyda yarım kalan talimimizi tamamlayalım dedim. Bacımın künesi Akça'yla da yolladım saraya."
Yula bunu beklemiyordu. Hep Çolpan'ın Saltuk'u boş yere süründürdüğünü düşünmüştü ama sandığından daha derindi mesele.
"Gelmedi mi?"