Kısa bir not: Zaten biliyorsunuz tipini ama yine de part 1'e Frigg'in görselini ekledim. Bu bölümün görseli de Freya.
İyi okumalar...
**************
"Frigg, iyi misin?"
Kaptanın sesiyle büyüden uyandı ikili.
"İyiyim, fırtına dönemeden halat atın çabuk!" diye bağırdı kadın, gözlerini boynuna sarılı kolların sahibinden kaçırarak. Kalbi deli gibi atıyordu, bu imkansızdı!
Meraklı bakışları birkaç saniye dayanabildi en fazla, sonra tekrar buldu her gece düşünde gördüğü adamı.
Ama sen sadece bir rüyaydın...
Yıllarca uykularını ele geçiren adam tam karşısındaydı şimdi. Her sabah uyandığında gerçek olması için Tanrı'ya yalvardığı, her gece yatağa gitmek için can atmasına sebep olan adam...
Frigg Saltuk'un tuzlu suyun etkisiyle iyice kızaran şişmiş gözüne kaydırdı bakışlarını.
Her sabah yalvarmış, gerçek olunca da gözünü deşmişti.
Bir de bacağını...
Böyle olmazdı! Hayatında hiçbir şeyi ama hiçbir şeyi Saltuk'u bulmak kadar çok istememişti. Şimdi adam tam karşısındaydı işte ama daha beş dakika bile geçmemişti ölümüne dövüşmelerinin üzerinden.
Ondan nefret ediyordu. Sevgisini umursadığı, sevmesini istediği tek adam ondan nefret ediyordu.
Nefesi kadar yakınında olsa da kalbi fersahlarca uzakta olan adama bakıp çaresizlikle iç çekti Frigg. Galiba artık çok geçti.
Frigg'in yaşadığı karmaşa Savcı'nın yüzüne yansımıştı sanki. Yıllarca obasındaki kadınların ısrarlarına rağmen hepsinden yüz çevirmesinin, her sabah uyandığında kollarını boşluğa sarılı bulmasının sebebi, karısı, Freya'sı baş düşmanı olarak karşısındaydı adamın.
Freya...
Freya'yı ilk gördüğünde on beş yaşına daha yeni basmıştı Savcı. Gecelerini avlayan bir peri kızı sanmıştı onu. Canı istediğinde rüyalarına gelir, Savcı'yı o muzip gülüşleriyle peşinden koşturur, ormanın derinliklerine kaçar, adamın yalvarışlarına aldırış etmezdi. Her sabah ter içinde uyanırdı delikanlı, bütün gününü de o beyaz ipek elbisesiyle onu peşinden koşturan ahu gözlünün hayaliyle geçirirdi.
On yedi yaşına bastığında sonunda ormandaki gizemli kaçışlar bitmiş, bir bütünün ufak parçaları birer birer ziyaret eder olmuştu uykularını.
Rüyalarında adı nedense Odin'di. Saçları omuzlarına gelirdi ve dalgalıydı ama onun dışında şimdiki halinden pek farklı değildi, birkaç yaş daha büyüktü sadece. Nerede olduğunu bilmediği Vanir Klan'ının veliahtıydı. İlk rüyasında kral babası düşmanlarıyla barış sağlamak için Aesir Klan'ından bir kadınla evlenmesini buyurmuştu Odin'e. Seçme şansı olmadığını bilen adam kabullenmişti durumu. Bir de Savcı'nın da hissettiği garip bir his düşmüştü içine. Durduk yere gülesi gelirdi Odin'in, sanki omuzlarından büyük bir yük kalkmış gibi. Sanki düşmanıyla değil de yıllardır hasretiyle yandığı aşkıyla evlenecekmiş gibi, anlamsız bir neşe sarmıştı içini.
İlk olarak düğünlerinde görmüştü Odin Freya'yı. Adamın dili tutulmuştu kadının güzelliğinden. Yıllardır Savcı'yı gece boyu peşinde koştururken giydiği beyaz ipekti kadının üzerindeki, su gibi dalgalanırdı Freya ona doğru yürürken. Sarı saçları beline kadar uzanırdı, Odin ileri atılıp dokunmak istemişti kadını çevreleyen o güneş ışığına.