"İpek yoluna gidecek kılıçlarda gecikme olacakmış biraz, toy dolasıyla aksamış işler."
Tutkun'un dedikleriyle kaşları çatıldı Dağ Hanı'nın.
"Anca mı gelmiş akıllarına gecikme olacağı? En iyi kılıçlar Dağ'dan çıkıyor olabilir ama sorumsuzlarla iş yapmayı kimse sevmez. Demircilerle konuşalım bir ara." dedi kadın ileri geri dolanıp sallanırken yavaşça.
Tutkun salladı başını. "Başka bir diyeceğim yoktur benim Han'ım. Sizin bir emriniz var mıdır?"
Çolpan kucağında mızmızlanan bebeğe baktı kısa bir an. Kızını Tutkun'a verip biraz nefes almak çok cazip gözükse de huysuz cadısının yaygara koparacağını biliyordu.
"Yoktur, Tutkun. Çıkabilirsin."
Tutkun çıktıktan sonra otağın iç odasına geçti Çolpan. Kızını yatağa yatırmasıyla Tılsım'ın ağlamaya başlaması bir olmuştu.
"Ama bu kadar naz olmaz." diye şikayetlendi Dağ Han'ı ciddi bir ifadeyle kızının boncuk gözlerine bakarak. Tılsım yalancı ağlamasını kesmiş, anasına bakardı şimdi merakla.
"Evet, aynen öyle." dedi Çolpan yatağa otururken. "Hala buradayım, bir yere gitmedim. Bu kadar nazı ben bile babana yapmadım, bu ne böyle?
Çolpan yıllarca Saltuk'a çektirdiklerinin karşılığını kızında bulmuştu. Dünyanın en nazlı bebeğiydi Tılsım ve anasının kucağından inmekten nefret ederdi. Kızlar babasına düşkün olur derlerdi ama Tılsım'ın gözü anasından başkasını görmezdi.
"Ne yapacağız biz seninle, minik bike?" diye mırıldandı Çolpan, yatağa yerleşip kızını tekrardan alırken kucağına.
"AAA!" Hala konuşamayacak kadar ufak olan kızı cıvıldamıştı yine. Kuş gibi şakırdı bu aralar. Sesinin farkına varmış, sürekli kullanmak isterdi gündüz gece.
"Ne?" dedi Çolpan yüzüne yayılan gülümsemeyle. İtiraf etmezdi ama Tılsım'ın ona olan düşkünlüğü içini ısıtırdı aslında. İkizler büyürken bir ona bir buna yetişmekten pek vakti olamamıştı böyle tatlı anlara, birinin derdi bitse diğerininki başlardı. Tılsım ikizlerden kat be kat nazlı olsa da, bu nazıydı Çolpan'ın işi gücü bırakıp kızıyla odalara çekilmesine, bu minik anıları aklına, kalbine kazımasına imkan sağlayan.
Sol eli kucağındaki bebeğin yüzünü gezindi tüy gibi dokunuşlarla. Tılsım hemen huylanmış, anasının kucağında kıpraşmaya başlamıştı gülerek. "Ne yapacağız biz seninle?" diye tekrarladı Çolpan, bu sefer daha yumuşak bir sesle.
Hala minicikti Tılsım. Doğumunun üstünden beş dolunay bile geçmemişti daha. Kızını böyle kucağına aldığında hamileliğini hatırlardı Çolpan hep, bebeğini sıkı sıkı kucaklayıp içine katmak isterdi tekrardan. Yüreği sımsıcacık olur, gözleri yaşarırdı.
Uzun yollardan gelmişti Dağ Hanı. Pek çok acıya göğüs germiş, en sevdiğim dediklerini toprağa vermişti. İntikamını aldığı gün yeniden doğarım sanmıştı ama ikizlerini ilk hissettiği an dönmüştü ruhu bedenine. Saltuk'un elini heyecanla tekmeyi hissettiği yere yerleştirirken gülmüştü yıllar sonra gözlerinin içi. Arın'la Boran'ı kucağına aldığında ağlamıştı kaybettiklerine, o kurganları kapattıktan sonra ilk defa.
Şimdi, yıllar sonra, rahatlıkla diyebilirdi 'ben iyileştim' diye. Acıları ruhunun sahibi değildi artık. Saltuk'un aşkı yaralarını sarmıştı yıllarca ama Çolpan'a ihtiyaç duyduğu anlamı verememişti hiçbir zaman. Ne Dağ ne Saltuk ne intikam... Çolpan evlatlarının gözlerinin içine baktığında bulmuştu Tılsım'la babası öldüğü gün kaybettiği anlamı. Çok miniklerdi, çok savunmasız... Çolpan'ın onları korumasına ihtiyaçları vardı. Herkes devam edebilirdi yoluna onsuz, Saltuk bile... ama bu bebeklerin ona gerçekten ihtiyacı vardı. Çolpan'ın da onların bu muhtaçlığına...
"Eee eeee ııııı..." Tılsım yine kendi kendine ninni söylemeye başlamış, anasını dalıp gittiği diyarlardan döndürmeye çalışırdı onunla ilgilensin diye.
Gülümsedi Çolpan dolu gözlerle. Tılsım'ı yatırdı omzuna, yanağına yaslamadan önce yanağını.
"Bastığın yer ot olsun
Devran hep senin olsun"
Esnemeye başladı minik bike. Anasının büyülü sesi bütün nazlarını kıracak bir güce sahipti.
"Düğünün güzün olsun
Bir oğlun bir kızın olsun
Boyuna boy ulansın
Soyuna soy ulansın"
Kapandı gözleri miniğin. Şimdi de Çolpan bırakmak istemezdi ama göğsündeki içini mutlulukla dolduran sıcaklığı.
"Boyuna boy ulansın
Toyuna toy ulansın"
Çoktan uykuya dalmış kızının nefesleri boynuna çarpardı kadının. Bir süre oturdu Çolpan öylece. Huzurun içine dolmasına izin verdi, yıllarca hasret kaldığı hisleri kucakladı Tılsım'ın varlığıyla. Ablası uzak bir anıydı artık aklında. Özlemi kör etmezdi gözünü hislerine. Yüreğine sakladığı her yeni sevgi geri getirmişti kadını hayata. Uçmakta bekleyenleri vardı ama artık bu dünyadan gitmek pek de cazip değildi. Buradan giderse özleyecekleri daha fazlaydı kadının, daha ağır olurdu hasretleri.
Yavaşça yatırdı Çolpan kızını beşiğine. Otaktan çıkarken kapıdaki Dağban'a Tılsım'a göz kulak olmasını tembihleyip indi merdivenleri yavaş adımlarla. Bahar gelmişti Dağ'ına. İçine çektiği her nefese eşlik ederdi kuş cıvıltıları.
Meydanda buldu kadın aradığı üçlüyü. Saltuk ikizleri iki yanına almış, tahta kılıçlarla talim yaptırırdı teginlere. Yüzüne yayılan gülümsemeyle izledi kadın ailesini. Saltuk kolay pes etmez, zorlardı oğlanları. Ta ki gözleri ceylanınınkilerle buluşana kadar...
Babalarının dikkatinin dağılmasından faydalanan ikizler saldırdılar adama aynı anda. Arın'ın kılıcı Saltuk'un dizini bulup eğilmesine sebep olurken dayadı Boran kendininkini adamın boynuna.
Çolpan'ın gülümsemesi daha da genişledi evdeşinin kahvelerine bakarken. İkisinin de aklı başka bir bahardaydı şimdi.
"Dağ Teginleriyle baş edemezsin, Dağban Başı." dedi kadın keyifle.
Saltuk gözlerini kadınınkilerden ayırmadan doğruldu kılıcını döndürerek.
"Cesaretin varsa geç karşıma, Dağ Hanı."
Çolpan'ın cesareti de yüreği de isteği de vardı. Hep olmuştu zaten. Kılıcını kınından sıyırırken ikizlere döndü yüzünü.
"Aydı bakalım Teginler, çekilin kenara."
İkizler heyecanla uzaklaştılar ebeveynlerinden. En sevdikleri şeydi ana babalarının talimini izlemek.
Çolpan hızla atıldı Saltuk'un üzerine ama Saltuk sevdiğinin pis dövüştüğünü bildiğinden hazırlıklıydı. Kadının bütün numaralarına aşinaydı artık. İkili hırsla çarptırdılar kılıçlarını defalarca. Çok geçmeden oba halkı da toplanmıştı etraflarında. Gülerek dövüşmelerini izlerlerdi Han'larıyla büyük aşkının.
Çolpan çelme takmaya yeltendi ama Saltuk çekti bacağını geri. Dengesini kaybeden Han kendi düşecekken kavradı kolunu adam. Bir ellerindeki kılıçlar birbirine çarparken, öbür kolları birbirine kenetlenmişti güç alır gibi. Zaten hayatları da böyle geçmişti sevgililerin... bir yanları savaş içindeydi hep, öbür yanları koşarken birbirlerine.
Gözleri birbirlerine kenetliyken indirdi kılıcını Çolpan. Saltuk'unki de takip etmişti evdeşininkini. Kalabalık gösterinin bittiğini anlayıp dağılırken uzandı Saltuk sevdiğinin yüzüne yapışan bir tutam saça.
"Şimdi kim kazandı, Dağ perisi?" diye mırıldandı gülümseyerek.
"Bence ikimiz de beklediğimizden çok daha fazlasını kazandık, Gök Alpı."