Gecenin karanlığına karıştı Dağ'ın Bikesi otakların arasından sessizce geçerken. Kün Ata'nın hastalarına ayrılan otağa geldiğinde başını uzattı içeri, tahmin ettiği gibi gece için dinlenmeye çekilmişti adam çoktan. İçeride uyanık tek bir kişi vardı, o da Çolpan'ı görünce ayaklandı hemen.
"Bike'm." Bağır bastı Acar Alp kadına.
"Bir gelişme yok mu hala?" dedi Çolpan sesinin titrememesi için çabalarken.
"Yoktur, Bike'm ama Kün Ata 'uyanacak' der."
Ağır ağır salladı başını Çolpan, Acar sessizce otaktan çıkarken. Derin uykulardan uyanamayan Gök Alp'ları ile yalnız kaldığında adımları kadını kapıya en yakın yatağa götürdü, başucunda çözülüverdi dizleri.
"Hala uyanmaz mısın?" diye fısıldadı eli adamın saçlarına uzanırken. "Günler güne ulandı, bu ne tembellik Gökben Başı?"
Yatakta huzurla uyuyan adamın nefeslerini dinledi kadın bir süre. Bu aralar en sevdiği sesti bu varla yok arası fısıltılar. Elini adamın göğsüne, tam yüreğinin üstüne koydu yavaşça. Gözlerini kapatıp dokunduğu tene odaklandı günlerdir her fırsat bulduğunda yaptığı gibi. İşte en sevdiği his de oradaydı. Zayıf bir titreşimdi belki ama Çolpan'ı etrafa saldırmaktan, çığlık çığlığa ağlamaktan koruyacak kadar kuvvetliydi.
"Çok özledim seni." Sesi titremişti kadının bu sefer. "Aldığın boncukları taktım saçlarıma, uyan da gör artık."
Beş gün olmuştu.
Beş koca gün...
Çolpan ilk geceden sonra babasına açıklayamaz olmuştu sebepsiz Kün Ata ziyaretlerini. Gökben Başı tedavi edilmiş, başında alpıyla uyanmayı beklerdi. Dağ elinden geleni yapmış, Alpagu'dan teşekkür bitiği bile almış, Çolpan'ın hiçbir mazereti kalmamıştı saat başı kontrole gitmek için.
Ama Saltuk uyanmıyordu.
Geceler, günler zehir olmuştu kadına. Geceleri yatağında dönüp durur, kabuslara varan uykulara dalar olmuştu. Günleri daha bile beterdi. Otağın önünden defalarca geçer, içeri girmek için bir bahane bulamazdı bir türlü.
Acar Alp başta hem Çolpan'ı hem de Tilbe'yi tedirgin etse de adamın durumu bilmesi işine yaramıştı kadının. Acar günde bir kez bir ihtiyacı varmış gibi Çolpan Bike'yi sordurur, beginin başından ayrılamayacağını bahane edip onu yanına çağırırdı. Bu çağırmaları da Kün Ata'nın yemeğe ya da ot toplamaya gittiği saatlere denk getirirdi her seferinde. Sonra da otağın öbür ucunda uyuyan diğer bir yoldaşının başına gider, arkasını Çolpan'a dönüp kadına çok ihtiyaç duyduğu mahremiyeti vermeye çalışırdı elinden geldiğince.
Çolpan Acar'ın varlığına alışmıştı artık. Hatta sesini duyduğunu bile bile hıçkırıklarına engel olamadığı da olmuştu bir iki kere. Bir seferinde Acar dayanamamış, yanına çöküp omzuna koymuştu elini.
"Bike'm koyuvermeyesin kendini. Ben daha iki bahardır tanırım begimi ama eminim, uyanacak. Sizin sevdanız yedi yıl devirmiş, sen benden daha iyi bilirsin begimin inadını. Hem Kün Ata da iyileşeceğine inanır. Gör bak, tez vakitte uyanacak begim."
Çolpan'ın hıçkırıkları donakalmıştı birden boğazında.
"Sen nereden bilirsin yedi yılı?" demişti gözlerinde deli bir bakışla yanındaki alpa. Bu Acar nasıl bilirdi bunu?
Acar utanmıştı kadını teselli etmek isterken ayarı kaçırdığını fark edince. Elini hızla geri çekmiş, bakışlarını yere çevirmişti.
"İki dolunay önce Gök Orda'ya gitmiştik erzak almak için. Pazarda yürürken birden bir tezgahın önünde durdu Saltuk Beg'im. Saç süsleri, boncuklar vardı tezgahta." Yine fazla konuştuğunu fark eden alp yuvarlayıverdi hikayenin devamını. "Orada Saltuk Beg'im satıcı kadınla konuşurken duymuştum."