"Sonunda uyanmışsınız bikem."
Çolpan sese döndüğünde neyle karşılaşacağını bilse de garipsedi adamın yüzündeki maskeyi. Koca cüssesi pelerine sarılı gezen Saltuk Beg'in omuzları kendini korumak istermiş gibi öne eğikti, pek de öyle bege ya da hana benzer bir duruşu yoktu. Ak kemiklere has o özgüven bu adama uğramamıştı anlaşılan. Kırçiçek'e verdiği sözün hatırına çok oyalanmadan adamın gözlerine dikti meraklı bakışlarını kadın.
Gözleri çok güzeldi...
Çolpan birden nefesinin kesilmesini kan kaybına yormayı tercih etti, bir çift kahve gözün üzerinde böyle bir etkisi olamazdı. Yoldan adam çevirse onundan dokuzunun gözleri tıpkı bu renk çıkardı ama o an, gözlerinin içine bakarken, ruhu ısınmıştı sanki aniden.
"Beni siz kurtarmışsınız anlaşılan." dedi Çolpan huzursuzlukla bakışlarını adamdan çekerken. "Teşekkür ederim, ben o gece niyetinizi anlayamayacak kadar gergindim."
Kısa bir baş selamıyla yetindi adam, pek insan canlısı olmadığı duruşundan bile belliydi zaten.
"Bikem dediniz, beni nereden tanırsınız, Saltuk Beg?" dedi Çolpan otoritesini tekrar eline alıp bakışlarını yeniden Saltuk'a kilitlerken.
Saltuk başını yatağa uzattı bakmasını istercesine. Çolpan o tarafa döndüğünde gösterdiğinin yatak değil, başucundaki taç olduğunu anladı.
"Karıştırılması kolay bir taç değil."
Çolpan daha fazla açıklama bekler gibi adama döndü ama Saltuk'un soru sorulmadıkça ağzını açmaya niyeti yok gibiydi.
"Burada ne ararsınız? Siz kimsiniz? Dokuz bahar önce yok oldu bu oba, kalesini ev mi bellediniz?"
Saltuk gergin bir sesle konuşmaya başlamadan önce ters bir bakış attı bikeye.
"Burası zaten bizim evimiz. Salpan Obası yok olmadan önceki hanı Arat Han'ı hatırlarsınız belki. Ben onun oğluyum. Diğerleri de oba yağmalandığında kaçmayı başarabilenlerden bir kısmı."
Çolpan hayal meyal hatırlıyordu Arat Hanı. Öldürüldüğünde henüz on altı yaşındaydı bike ama Kurultay'lara babasının yanında çok gidip gelmişti.
"Yaranız sağalsın." dedi Çolpan adama acısını hatırlatmanın mahcubiyetiyle. Kendi ülkesinin de başındaydı şimdi Sabarlar, adamın acısını anlayamasa da hayali bile ürkütücüydü kadın için.
Saltuk yine baş selamıyla yetindi.
"Salpan'lardan kaçmayı başaranlar Dağ'a göç etti hep. Ne burada kalanlar olduğunu bilirdim ne de Arat Han'ın sağ bir evladının olduğunu." diye sorguladı bike Saltuk'un hikayesini. Acısını hatırlatmak istemese de iki söze kanacak değildi.
"Babanız bilir." Kuşağına uzandı Saltuk devam etmeden önce. "Siz uyurken haber verdim Toygar Han'a, bu da onun yolladığı cevap."
Çolpan saldırıdan sonra babasından haber alabilmenin heyecanıyla atıldı öne ama yarasının sızlaması ani ve kesik bir nefes alıp durmasına sebep oldu iki adım sonra.
"Durasın. Ben gelirim." dedi Saltuk hızla kadının yanına ilerlerken.
Baştan akıl edemediği için kızıyordu kendine içten içe. Kadının yanında dili de aklı da tutulmuştu sanki. Tam karşısında durduğunda o tanıdık şeftali kokusu sarmıştı etrafını yine, kaba maskesiyle ördüğü duvarlar kar etmez olmuştu kadının büyülü kokusuyla savaşta.
Çolpan adam yanına varınca daha iyi anlamıştı yanında ne kadar ufak kaldığını, gözleri çenesine anca değerdi bu kadar yakınındayken. Bakışları ellerine düşerken uzandı hemen adamın uzattığı bitiğe. Kısa bir an, tüy kadar hafif bir dokunuş okşadı parmaklarını.
Aniden çarpılmışa döndü ikisi de. Kapana kısılmış iki ruh, parmaklarından diğerinin avcuna kaçmaya çalışırdı sanki, tenlerini kavururdu o isimlendiremedikleri acı his. Geri çektiler hemen ellerini. Şaşkın bakışları birbirlerininkileri bulurken ne olduğunu anlamasalar da nefesleri hızlanmıştı çoktan.
Çolpan adamın gözlerine dalıp gitmişti. Eli maskesini çıkartmak için uzandığında fark etti ne yaptığını. Son anda yüzüne düşen saçlarını kulağının arkasına itti, sanki amacı başından beri buymuş gibi. Arkasını dönüp birkaç adım uzaklaştı adamdan zar zor yutkunurken, nefesleri boğazına dizilmişti sanki.
Ne oluyor bana böyle?
Gözleri babasının bitiğine kaydı dikkatini toparlamaya çalışırken. Okuduğunu anlamakta zorlansa da babasının yazısını tanımıştı en azından. Üçüncü okuyuşunda sonunda almıştı beyni, gerçekten de babası Saltuk'u tanıyordu ama daha da önemlisi, Toygar Han Sabar tehlikesi geçene kadar kızını burada tutmasını istemişti Saltuk'tan.
Gerekirse zorla...
Çolpan boğazını temizleyip duruşunu dikleştirdi Saltuk'a dönmeden önce.
"Yardımlarınız için teşekkürler." dedi soğuk bir sesle. "Ama benim bir an önce ülkeme dönmem gerek. Bana bir at ayarlayabilirseniz sevinirim. Merak etmeyin, üzerinde mükâfatlarla geri gönderildiğinden emin olurum."
Saltuk kadının arıza çıkaracağından emin olsa da istifini bozmadı.
"Gidemeyeceğinizi siz de biliyorsunuz bikem. Babanızın bana ve obama çok yardımı dokundu, sözü benim için kıymetlidir."
Çolpan sinirle kıstı gözlerini. "Zorla mı tutacaksın?" dedi tükürür gibi.
"Gerekirse."
"O gece yediğin hançer yetmedi herhalde, bu sefer gerçekten gözünü çıkarayım istersin."
Saltuk umursamazca kapıya doğru ilerlemeye başladı.
"Hançeriniz hala bende."
Çolpan öfkeyle bakındı etrafına. Yanındaki raftan kavradığı vazoyu fırlattı sinirle. Bilerek Saltuk'u değil, yanındaki duvarı hedef almıştı; Saltuk'u hedef alsa ıskalamazdı.
"Seni yere sermek için hançere ihtiyacım yok, Saltuk Beg."
Saltuk maskesinden belli olmasa da eğlenen bir gülüşle döndü kadına.
"Az dinlenin, sonra istediğiniz kadar denersiniz beni yere sermeyi."
Çolpan adamın sesinde duyduğu imayı hayal ettiğini düşünse de yanaklarına hücum eden kızarıklığı hissedebiliyordu. Sinirle yöneldi kapıya.
"Çekil kenara!" diye emretti Saltuk'a yaklaşınca.
Saltuk oralı olmadı, kadının karşısında duvar gibi duruyordu şimdi.
"Çekil dedim!" diye bağırdı Çolpan etrafından dolanmaya çalışırken.
Tam yanından geçecekken kolunu kavrayan devasa el hızla geri çekti kadını. Dengesini toparlayamayan Çolpan birden Saltuk'un göğsüne yaslanmış buldu kendini. Saltuk kollarındaki kadını sıkı sıkı sarıp sarmalamak, mis kokulu boynuna gömülmek istese de engel oldu kendine.
"Cam vardı." diyebildi sonunda zor bela.
"Yemek geldi!"
Aniden kapının açılmasıyla geri sıçradı Çolpan. İçeri giren sarışın kadın ters bir zamanda geldiğini fark etmiş olacak ki "Sonra da gelebilirim?" dedi imalı bir ses ve gülüşle.
Saltuk kısa bir öksürükten sonra "Gel Tılsım." deyip yol verdi kadına. "Dağ Bikesi bir süre misafirimiz olacak. Rahatını bozmayalım şimdi, bu odada kalsın. Sen de birkaç parça kıyafet ayarlar, ihtiyaçlarını giderirsin."
Tılsım fazlasıyla eğlenen bir gülüşle onayladı adamı.
Saltuk bakışlarını sinirle onu izleyen bikeye çevirdi hiç istemese de.
"Kalenin bu tarafında istediğiniz gibi dolaşabilirsiniz, bikem. Ama ilerideki kapıyı kilitlemek zorundayım. Ne olur ne olmaz, babanızın güvenini boşa çıkartmak istemem."
Adam kısa bir baş selamı verip koridorda uzaklaşırken Çolpan gözleriyle sırtını delmeye çalışıyor gibiydi. Sonunda adamı göremez olduğunda pes edip onu bekleyen kadına döndü.
Anlaşılan bir süre buradaydı.