ÇOLPAN
Akşam çökmüştü ama ben hala beni bıraktığı ağaçların arasında dolanıp duruyordum.
BU NE CÜRRET!
Arkasından bakakalmıştım uzun bir süre. Bana meydanda yandan bakış atan o yiğit miydi gerçekten bu densiz!
Ama ben cevabımı aldım-mış-mış-mış!
ALIK!
Neyin cevabını almıştı acaba? Biz ne konuşmuştuk ki burada? Benim duyduklarımla onun anladıklarının aynı olması imkansızdı çünkü.
Derin bir nefes verdim. Aldım ve bir daha verdim. Saatlerdir hiçbir şey işe yaramıyordu, düşündükçe daha da artıyordu öfkem!
Biz az önce tam olarak ne konuşmuştuk?
Ayağımın yerdeki dallara takılmasıyla sinirle savurdum tekmemi. Aynı anda üzerimdekinin savaş urbası değil, ipek elbise olduğunu da hatırlamıştım ama artık çok geçti, yırtılmıştı.
"AAAAĞĞĞ"
Nefesin kesilene kadar bağırdım hiddetle. Etrafımda birden havalanan kuşların rahatı kaçsa da biraz iyi gelmişti sanki. Emin olmak için bir daha denedim. Evet, gerçekten işe yarıyordu! Meydandan çığlıklarımın duyulmayacağı kadar uzak olmanın verdiği rahatlıkla bağırdım avazım çıktığı kadar.
Neymiş, başka diyeceğim bir şey yoksa işine dönecekmiş! Ben miydim üç gündür seni takip eden? Hadsiz!
"Deli! Ne bağırırsın aklını yitirmiş gibi?"
Bu seferki ufak çığlığım tamamen şaşkınlıktandı.
"Ne gelirsin hırsız gibi sessiz sessiz! Aklımı alırdın az kalsın."
Evren Alp'ın sinirlerimi daha da bozan neşeli kahkahaları havaya karışmıştı.
"Alınacak aklın kalmış gibi durmuyor Bike'm."
Eteğimin yırtılan kısmını düzeltirken ters bir bakış attım Dağban Başı'na.
"Pek bir komiksin bugün. Karşındakinin kim olduğunu unutursun ama."
Gülüşünün sesi kesilse de nefesinde hissedilirdi hala.
"Pek sevdin buraları herhalde. Bugün ikinciye seni burada buluşum."
Sinirimi yansıtan bir gülümseme yüzümü germişti sözleriyle.
"Peşimde dolanmayı bıraksan mı artık? Babama da söyle, kurtlar gelip kapmaz Bike'sini, merak etmesin."
Ellerini 'pes' der gibi havaya kaldırdı Dağban Başı.
"Han'ımıza ne söyleyeceksen kendin söylersin. Gerçi korktuğunun kurtlar olduğunu sanmıyorum ama..."
Evren Alp'ı severdim sevmesine ama sinirliyken insanı daha da çileden çıkartma huyunu bir kaşık suda boğabilirdim. Gevrek gülüşünü tek kılıç darbesiyle ikiye ayırasım vardı şuan. Sonradan pişman olacağım bir şey yapmamak için yürümeye başladım ağaçların bitimine doğru. Meydana doğru ilerlerken neşeli sesi havaya karışıyordu ama benim aklım hala o kendini bilmez alptaydı.
Gönlünü eğlemek istersen başka birini bul-muş-muş.
Sanki bendim ona yüz verip ortada bırakan! Daha bugüne kadar varlığından bile haberimin olmadığı adamdan yediğim laflara da bakın hele!
"Çolpan, ne olur sana?"
Evren Alp'ın bana adımla seslendiği çok nadirdi. Durup da ona döndüğümde gördüm yüzündeki endişeli ifadeyi.