iki günde yazdığım bir bölüm daha. Yorum atmayı unutmayın şimdiden iyi okumalar. Yavaş yavaş giriş yapıyoruz hayırlısı...
Boş bir defterin içine ayrı ayrı kan damlaları damlıyor, kelimeler kalemle değil de hançerle yazılıyor, sesi çıkmayan defterin acı çekmediği sanılırken buna devam ediliyordu. Boş bir defter olarak girdiğim bu hayata tanımadığım insanlar kendi ellerindeki silahla hayatımın satırlarını yazmaya başlamışlardı. İnsan kendi kaderini yazar olgusuna o kadar sıkı sıkıya bağlanmıştım ki canımın yangısı da bu yüzdendi. Geçmişimin de yazılı olduğu bu sayfanın kanının bana ait olup olmadığı tartışılırdı. Bir canın ölümüne sebep olmuştum, belki de peşinden bir ruhun daha ölümüne sebep olmuştum. Onlarla karşılaştığım günden beri bir tane yaşadığına şahitlik edeceğim bir insanla karşılaşmamıştım.
Gürkan yaşıyordu, nefes alıyordu. Yardım ediyordu kötüye. Ama bunu yaparken iyi kalmak istiyordu. Bunu o kazayı yaptıktan sonra asla olamayacağını kendi gözlerinde gördüğünde yaşadığı acıya tanıklık etmiştim. Kendi de farkındaydı, her ne kadar o aracı Kurt patlatmış olsa da Katil iki taneydi. Kendimi de sayarsak üç taneydi. Bu düşünce zihnimde o kadar çok dolanıyordu ki dolanan ipin bir gün boğazımı sıkıp nefes almamı engelleyeceğini biliyordum.Ayça vardı.
Bana o gün nedenini bilmediğim, şuan ise yarı yarıya bildiğim nefretle bakan kadın. Benim ölümü istiyordu, çünkü bunu hak ettiğimi düşünüyordu. Kendi içinde kötüyü cezalandırıyordu. Hala zihnimde onun kelimelere dönerken ona o nefreti yüklediğim için suçluluk duymaktan kendimi alamıyordum. Onun gözleri yüzümün önüne gelirken bakışlarımı kaçırıp sanki karşımdaymış gibi davranıyordum.
Kurt vardı.
Belki de hayatımdaki tüm kötüleri unutabilirdim onu görünce. Bana kaçış bırakmayan bu adam bana seçenek sunmayan benimle oynayan yaşamımı tanrıdan alıp kendi elinde tutan bu adam kötü müydü? Onu bu hale ben mi getirmiştim, öyle bir güz çökmüştü ki gözlerine, yağan kar taneleri toprağı kapatmak için değil yer yüzündeki kötülükleri silmek için değil, yağıpta üzerime düşen kan damlalarını daha çok ortaya çıkarmak içindi sanki. İnsanların boğazına bıçağı dayarken, sallarken, teninden kaydırırken bunu öyle bir kusursuzlukla yapıyordu ki kendini engelleyen şeylerden öyle bir nefret ediyordu ki bunlara sebep olanlardan daha fazlaydı belki de.
Kötü biriydi, beni öldürmeden önce iz bırakacaktı. Göz altlarımda onun sebep olduğu morluklar vardı. Gözlerime bir daha asla uyku uğramayacaktı. Kabuslar arasında yaşadığım günler olacak uykusuzluk beni ikinci bir ten gibi saracak, işkence içinde günler geçirecektim. Bir daha asla vücudum tam anlamıyla ısınmayacaktı. Kaçırıldığım günden beri parmak uçlarım, ayaklarım daha önce hiçbir yer yanmamış, güneş açmamış, ateş bulunmamış gibi buz kesiyordu. Bunu da benden almıştı. Kulağımda daha dün bıçak fırlattığı yerin kestiği yarası vardı, kaçarken düştüğüm yerlerde çizikler vardı, bir daha asla dizlerim pürüzsüz gözükmeyecekti. Cildim ışıldamayacaktı.
Artık sanrılar şehrim, acılar mevkiim olacaktı. Bulunduğum odadaki tüm kapılar ona çıkacak, geri içeri sindiğimde ise onunla çevrili olacaktım duvarların dışında.
Onun evindeki koltukta bacaklarımı kendime çekmiş otururken bunları düşünüyordum. O yalancı kaza anından sonra hiç ses çıkarmadan eve gelirken sessizce ağlamaya devam etmiştim. O ise göz yaşlarıma yağmurla günde herhangi bir su damlası gözüyle bakıp hiçbir şey denemişti. Ağlarken birinin sizi azarlayacağını düşünmek ve bu sebeple acınızın bile yok olduğunu düşünerek durmaya çalışmak ne kadar zorsa o kadar zordu benim için. Yüzümü saklamıştım yol boyu. Saçlarım belkide neden uzun olduğuna cevap bularak yüzümü kapatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Örümcek İpi +18 ( DÜZENLENİYOR)
AcciónKurt Kartacalı hayatımı baştan sonra değiştirecek beni ben olmaktan kurtaracak adamla o gece karşılaşmıştım. O ölüm kokarken yaşam bahçesinde olan benim koşarak ona gidecek olması felaketimizin başlangıcıydı. O beni yakıp küllerimden memnun olacak k...