2

735 67 6
                                    

Hyunjin, Lin'in arkasından gidişini izledi bir süre. Ardından çatık kaşlarını kaldırarak mırıldandı. "Üstüme bakmadın bile." Onun normalde asla böyle bir tavır takınmayacağını bildiği için bir sorun olduğunu fark etmişti.

Bu yüzden Minho'ya döndü ve "Bir sorun mu var?" diye sordu. Hâlâ şaşkın olan genç adamla Lin arasında bir şeyler olduğu belliydi. "Siz tanışıyor musunuz?"

Minho, hızla çarpan kalbinin sakinleşmesini beklese de olmuyordu. Uzun bir süreliğine bu pek de mümkün değildi zaten. Aynı anda bir sürü duyguyu hissediyordu ve şu an düşünmek de konuşmak da hatta nefes almak da onun için çok zordu.

Neyse ki ona güç veren bir şey vardı. Avucunun içinde duran minik el ona güç veriyor ve şu anda sakinleşmesi gerektiğini hatırlatıyordu.

Minho kısa bir süre daha bekledi. Gözlerini yumdu, derin bir nefes aldı ve en sonunda dürüstçe "Evet." dedi. "Ama o beni tanımıyor gibi duruyordu."

Hyunjin iç çekerek kafasını salladı. "O konuda... Bunun için üzgünüm. Lin, geçirdiği bir kaza yüzünden hafızasının bir kısmını kaybetti. Üniversite yıllarına dair bir şey hatırlamıyor. Üniversiteden arkadaşı mıydınız?"

Hyunjin o an fark etmişti ki aslında karşısındaki bu adam çok tanıdık geliyordu. Belki de bir şekilde Lin'in fotoğraflarından birinde denk gelmişti.

Hayır, bu olamazdı. Çünkü Lin'in o yıllara ait tek bir fotoğrafı bile yoktu. Bunu zaten zamanında garip bulmuştu ama Lin'in annesiyle yaptığı özel konuşma sonucu kafasında biraz oturtmuştu.

Minho da aynı tanıdık enerjiyi bu adamdan almıştı fakat şu anda bunu düşünecek durumda değildi. Bu yüzden sorusuna karşılık olarak yalnızca "Evet." diye mırıldandı. Sonuçta bu yalan değildi. Lin ve Minho o yıllarda birliktelerdi.

Sun ise ne olduğunu anlayamamıştı. Konuşmaları duysa da bir şey anlayamıyor yalnızca 'O benim annem!' diye bağırmak istiyordu. Annesinin geri geldiğini, artık uzakta olmadığını herkese söylemek istiyordu. Yine de bunu yapmayacaktı. Ortamdaki huzursuzluğu hissetmişti ve annesinin tepkisi de pek beklediği gibi değildi.

Neden sarılmamış ve tekrar gitmişti ki?

Hyunjin tekrar bu konuda üzgün olduğunu söyleyerek yanlarından ayrılana kadar sessiz kaldı bu yüzden. Sonra da beklenti dolu gözlerle babasına baktı.

"Annem neden tekrar gitti baba?" diye sordu dudak bükerek. Babası ona her zaman annesinin onları çok sevdiğini söylerdi. "Benimle konuşmadı. Artık bizi sevmiyor mu?"

Minho cevap veremedi. Kendisi bile ne olduğunu anlayamamışken kızına anlatamazdı.

...

Lin arabaya yaslanmış, huzursuzca ayağıyla yerde ritim tutuyordu. Ve karnındaki sancıya anlam veremiyordu.

Dışarı çıkıp temiz hava alınca fark etmişti ki az önce yaşadığı olay hafızasındaki boşluklardan biriyle alakalı olmalıydı. Ama bu imkansızdı, değil mi? Belki o adamı eskiden tanıyor olabilirdi ama küçük kızın ona anne diye seslenmesi saçmalıktı. Bir kızı olsaydı bilirdi.

Yüzünü buruşturup elini karnına bastırmaya devam etti. Şimdi de midesi bulanmaya başlamıştı. Bu uçuk olayın gerçek olmasını bir saniyeliğine bile olsa istemesi saçmalıktı. İstemesinin tek sebebi ise asla bir çocuk sahibi olamayacak olmasıydı.

"Bu imkansız." diye fısıldadı kendi kendine. "Bu delice." Kafasını iki yana salladı. İrdeledikçe aklına gelen fikirleri kovmaya çalışıyordu. Sırf çocuk sahibi olmak istediği için saçma sapan şeyler düşünüyordu.

fairytale | lee minhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin