Lin, banyodan pijamalarını giymiş bir şekilde çıktı. Minho'nun orada olduğunu bilerek yüzüne sürdüğü nemlendiriciyi yedirirken salona girdi. Dünkü buluşmadan sonra akşamı ve geceyi Felix'te geçirmişler, bu sabah da alışverişe gidip yemeği de dışarıda yedikleri için eve yeni girebilmişlerdi.
Henüz aldıklarını poşetten çıkarmamıştı bile. Sun odasında, yeni alınmış birkaç oyuncakla oyalanırken fırsatı değerlendirerek koltukta uzanıp telefonuna bakan Minho'nun başında dikildi. Elini beline yerleştirdi ve ayağıyla yerde ritim tutmaya başladı. Minho'nun gözleri de üzerindeki dik bakışlara döndü ağır ağır.
Duruşundan derdini anında anlamıştı Minho. Çünkü dünden beri Lin'in onu azarlamak için kıvrandığının, doğru zamanı kolladığının farkındaydı.
"Minho, konuşmamız gerek."
Genç adam sızlanarak kafasını geriye attı ve koltuğa yasladı. "Bence bu konuyu hiç konuşmayalım biz."
Lin, onun bu isteğini duymazlıktan geldi ama konuyu bilmesine sevinmişti. Demek ki o da en azından Lin'in rahatsızlığının farkındaydı. "Tavrın ve söylediklerin hiç hoş değildi Minho."
"Senin de hoş değildi Lin." Minho, aynı şekilde karşılık verse de suçlayıcı değildi. Yalnızca karşılıklı olduğunu vurguluyor ve bu konuyu hiç büyümeden kapatmak istiyordu. "Merak etme, hoşuna neyin gitmediğini biliyorum ve davranışımın doğru olduğunu da savunmuyorum. Ama bu konuyu konuşmayalım."
"Doğru olmadığını biliyorsan konuşmamıza gerek yok zaten. Bir daha tekrarlamayacağına inanıyorum." Gergin duruşunu düzeltti. "Benim için de aynısı geçerli. Ki ben o an düzelttim zaten."
Minho burun kıvırdı. Tekrar aynı ortama girse yine o şekilde davranırdı ama buna gerek kalmayacak, aynı isimler bir daha yan yana gelmeyecekti. Zaten tam da bu yüzden konunun üzerinde durmak istemiyordu.
Ama Lin'e kırgın olduğu bir nokta vardı. Uzatmayacak olsa da dile getirmeden edemedi. "Ben buna düzeltmek demezdim. Sadece mesafeli durmanın sebebini anladığım için durumu kötüleştirmek istemedin ve çocuk kandırır gibi bana istediğimi masa altından verdin." Dudak büküp kafasını yana eğdi. "Ki benim istediğim seninle her zamanki gibi olmaktı. Normalimizi karşımızdaki kişiye göre ayarladığımızı bilmiyordum."
Lin, Minho'nun buna takıldığını bilse de söyleyiş şekli o an kulağına sandığından daha kötü geldi. "Tam olarak öyle değil, yanlış anlaşıldım." Açıklamaya çalıştı. "Telaş yaptım ve ortamı garipsedim. Ayrıca annemden dolayı çok gergindim."
"Açıklamana gerek yok bebeğim, o güzel aklından geçenleri inan bana çok iyi biliyorum." dedi Minho onu bölerek. Gerçekten suçlamak istemiyordu ve Lin'in de yaptığı şeyin farkında olduğunu biliyordu. "Sana kızgın değilim. Ama bu konuyu konuşursak birbirimizi kıracağımızı biliyorum ve bunu istemiyorum. Lütfen bu konuyu açma bir daha."
Yanaklarını şişirerek ofladı Lin. Kafasını sallayarak onaylasa da içi rahat değildi. Konuşulmayan konuların zamanla biriktiğini, büyüdüğünü ve her zaman daha kötü sonuçlandığını düşünüyordu.
"Buraya gel," Elini uzattı Minho. "Yüzünü de asma. Sorun yok. Zaten sorun olmasın istediğim için açma diyorum. Boşu boşuna gerilmeyelim."
Uzanan eli hala boş olduğu için dayanamayıp Lin'in kolunu yakaladı. "Gel böyle." derken bacaklarından birini yere koydu ve ona yer açtı. Sırtını dikleştirdi, genç kadını bacaklarının arasına çekti ve onun sırtını da kendi göğsüne yasladı. Şakağına ufak bir öpücük kondurduktan sonra kollarını etrafına dolayarak Lin'in karnının üzerinde duran ellerini tuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fairytale | lee minho
FanfictionLee Minho, kızıyla birlikte gittiği bir mağazada üç yıl önce kaybettiği sevgilisiyle karşılaşır.