3

625 65 4
                                    

Yeterince yakın bile olmadığı liseden bir arkadaşının düğünü Minho'nun zaten bulunmak istediği bir yer değildi ama şimdi kafası bu kadar karışıkken buna katlanmak daha da zordu.

Neyse ki yakın arkadaşları da buradaydı. Jisung, Seungmin, Felix ve Jeongin... Her ne kadar dışarıdan bakınca iyi anlaşamıyor gibi gözükseler de Minho tek başına ebeveynlik yapmaya çalışırken çok yardımcı olmuşlardı. Hâlâ da oluyorlardı.

"Bir şeyler kullanmadığına emin misin?"

Seungmin alayla karışık bir şekilde bir kez daha aynı soruyu yöneltti Minho'ya. Genç adamın gözlerinin altı morarmıştı. Bunun tek sebebi uykusuzluktu ve Seungmin de zaten bunun farkındaydı. Amacı, Minho'yu uykusuz bırakan şeyi öğrenmekti.

Minho, az önce lise zamanlarından arkadaşı olan bir kızın Sun'ı sevmek için alıp uzaklaştırmasını fırsat bilerek dördüne döndü ve "Dün Lin'i gördüm." diye doğrudan söyledi.

Dördünün de kaşları kalktı. Jisung konuştu. "Rüyanda mı?"

"Hayır." Minho bunu nasıl açıklayacağını bilemiyordu çünkü kendi de anlayamıyordu. "Gerçekten. Takım elbise bakarken... Mağazada."

"Tamam, anlaşıldı. Kesinlikle bir şeyler kullanmışsın sen." Seungmin, Minho'nun, üç yıl önce öldü bildiği arkadaşını görmesine ihtimal vermiyordu elbette.

Felix, Jeongin ve Jisung da inanmamıştı. En yakın arkadaşının yokluğunu hâlâ kaldıramayan Jeongin kaşlarını çatarak kafasını öne eğdi. "Bu şakası yapılacak bir konu değil Minho."

"Bu konuda şaka yapacak son insanım Jeongin." dedi Minho da ters bir şekilde. Jeongin'i anlayabiliyordu elbette. Acısını da yarıştırmayacaktı ama bu konuda birbirini en iyi anlayanlar onlar olmalıydı. "Gerçekten gördüm diyorum. Rüya falan değildi."

Dördü de Minho'nun bunu atlatabildiğini düşünmüştü. Seneler önce korktukları olmamış, Minho kızı sayesinde hayata tutunabilmişti. Ama belki de onlar öyle sanmıştı. Minho'nun atlattığı falan yoktu. Çünkü bahsettiği şey gerçek olamazdı.

"Bana şöyle bakmayın!" dedi Minho sesini biraz yükselterek. Sonra gözlerini tek tek hepsinde gezdirdi. "Elbette onu özlüyorum ama bu yüzden hayal falan görmedim. Karşımdaydı. Ben de inanamadım ama... Gerçekti işte. Sun da gördü."

Minho'nun yüzündeki ciddiyet diğerlerinin biraz olsun inanmasını sağlarken Felix gözlerini kısarak baktı. "Minho... Benzetmiş olabilir misin?"

"Hayır, O'ydu. Sesini duydum, ona ismiyle seslendim. O'ydu işte."

Dördü birbirine baktı. Minho'nun bu dedikleri inanması güç şeylerdi. Ama gerçek olsun ya da olmasın, ortada ciddi bir mesele vardı.

"Kardeşim, emin misin bak?" diye sordu bir kez daha Jisung. Bunu kendi gözleriyle görene kadar -ki buna ihtimal vermiyordu- yüzlerce kez sorabilirdi.

"Eminim diyorum—"

"Baba! Baba!"

Tam o sırada duydukları bağırışla beşinin de gözleri Hana'nın kucağında çırpınan ufaklığa döndü. Neden çığlık atıp ağladığını anlayamadıkları için telaş yapmışlardı.

Minho hemen ayağa kalkıp ona üzgün gözlerle bakan Hana'nın kucağından Sun'ı aldı. "Ne oldu Sun? Bir yerine bir şey mi oldu?"

"Annem!" dedi küçük kız. Babasının boynuna sıkı sıkı sarılmış ağlıyor, bir yandan da geldikleri yeri işaret ediyordu. "Annem gelmiş ama Hana ona gitmeme izin vermedi! Annemin yanına gidelim!"

Ve o an hepsinin gözleri Sun'ın işaret ettiği noktaya döndü.

Minho'nun kalbi yine çok hızlı çarpmaya başladı. Hayal olmadığı bir kez daha kanıtlanmıştı ama Lin bir hayal kadar güzeldi. Sarı, normalde bukle bukle olan saçları şu anda dümdüzdü ve beline kadar iniyordu. Kum rengi, saten bir elbise giymişti. Bir elinde minik çantası, diğer elinde ise başka bir el vardı. Ve gülümsüyordu. Elini sıkı sıkı tuttuğu Hyunjin'e.

fairytale | lee minhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin