Diğer bölümü de tamamlar tamamlamaz atacağım ama bugüne yetişmez muhtemelen. Düzenlemem yazmamdan uzun sürüyor çünkü.
İyi okumalarr❤️
...
Tanıdık sokağa giren araba binanın önüne yanaşırken Lin o kadar sabırsızdı ki çoktan emniyet kemerini çözmüş, elini kapı koluna konumlandırmıştı. Araba durur durmaz kendini dışarı atmayı ve bir an önce Minho'nun yanına gitmeyi planlıyordu.
Bir saat önceye göre daha sakindi. Abisiyle konuştuktan sonra en azından olanların geçmişte yaşandığını biliyordu, zamanın bilincindeydi. Ama bu üzülmemesi için yeterli değildi. Geçmiş olması, olanları değiştirmiyordu. Hatırladıkları korkunçtu. Üzülmek bir yana suçlu hissediyordu. Ve sadece Minho'yu görmek istiyordu. Şu an gözünde canlanan tek şey, annesinin hakaretleri karşısında çaresizce ona bakan, evden kovulan Minho'ydu. Üzerinden yıllar geçtiğini biliyordu ama içi onu görmeden rahat etmeyecekti. Onun iyi olduğunu görmek istiyordu.
Bu sebeple tam arabadan inecekti ki Chan son anda kolundan tutarak durdurdu onu. Sara ve Hyunjin'in annesi gittikten sonra bir süre konuşup sakinleştirmişti kardeşini. Durumunu az çok anlamış, onu günümüze döndürmüştü. Yemekte konuşulanlar ilgili de sakinleştirecekti aslında ama fark etmişti ki Lin zaten o anları yaşamamıştı.
"Bir sorun olursa bir şeye ihtiyacın olursa hemen bana haber veriyorsun tamam mı?" diye tembihledi önce. "Olanları, ne yapacağımızı sonra konuşuruz. Kafana takma hiçbir şeyi."
Kafasını sallayarak onayladı Lin. "Teşekkür ederim." diye mırıldandı sonra zar zor. Aklı burada değildi, abisinin ne söylediğini tam olarak anlayamamıştı bile. Chan da bunun farkında olduğu için uzatmayıp "Dikkat et." diyerek gitmesine izin vermişti.
Lin binaya girip koşar adımlarla asansöre ilerledi. Bu esnada da abisinin evden çıkmadan önce zorla giydirdiği hırkanın cebinden telefonunu çıkarmış, saate bakmıştı. Sun çok yüksek ihtimalle uyumuştu bu yüzden zili çalıp onu uyandırmamak için Minho'nun çabuk görmesini umarak bir mesaj yazdı.
Tahmin ettiği gibi Sun uyuyalı yarım saatten fazla oluyordu. Minho da kızıyla birlikte yatağa girmişti ama elinde telefon sosyal medyada geziniyordu öylesine. Hem saat onun için erkendi hem de bu akşamki yemeği biliyordu. Açılacak konulardan biri Lin'in yurtdışı mevzusu olduğu için genç kadını haber vermesi için tembihlemişti ve şimdi de bir arama ya da mesaj bekliyordu.
O mesaj çok geçmeden telefonuna bildirim olarak düştüğünde refleks olarak dikleşti Minho. İsminin yanındaki kırmızı kalp direkt gözüne çarpmış ve heyecanlanmıştı.
'Uyudun mu' yazan mesaja sırıtırken cevap vermek için parmaklarını klavyede hareket ettirdi ama gönderemeden gelen ikinci mesajla durdu.
'Kapıyı açar mısın'
Bir an anlayamadı, gözlerini kapıştırdı. Kapı..? Evin kapısından mı bahsediyordu?
Bu gece Lin'in gelmesini beklemediği için bir süre algılamakta güçlük çekti gerçekten. Ardından kadının kapıda olma ihtimaline karşılık -ki mesaja göre öyleydi- fazla bekletmeden yataktan kalktı. Uyuyan kızına kısa bir bakış atıp odadan çıktı, kapıyı örttü sessizce. Hızlı adımlarla kapıya ilerlerken mola verip vestiyerdeki aynaya bakmayı, üzerini ve saçını düzeltmeyi de ihmal etmedi.
Anahtarı çevirerek kilidi açarken boğazını temizleyerek olası bir ses çatlamasının önüne geçti. Ardından derin bir nefes aldı. Aylar olmuştu Lin hayatına gireli ama o heyecanını hala yenemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fairytale | lee minho
FanfictionLee Minho, kızıyla birlikte gittiği bir mağazada üç yıl önce kaybettiği sevgilisiyle karşılaşır.