4

596 72 8
                                    

Minho, üç yıl önce hayatının en büyük acısını yaşamıştı. Yıllar geçmişti, alışmıştı ama acısı hiçbir zaman geçmemişti. O, sevdiği kadını kaybetmişti.

Ama şimdi biliyordu ki o öyle sanıyordu. Sevdiği kadın canlı bir şekilde karşısına çıkmıştı. Evet, hafızasında bir sorun vardı ama yaşıyordu. Nefes alıyordu. Hayattaydı. Bu, Minho için çok büyük bir mutluluktu.

Yine de sadece bu değildi. Mutluluğunun yanında çok büyük bir öfke taşıyordu. Neler oluyordu, bu nasıl olmuştu, o neden bundan habersizdi, ona neden yalan söylenmişti bilmeliydi. Ve Minho tahmin edebiliyordu. Yalanı söyleyini de nedenini de tahmin edebiliyordu. Şimdi ise hesap sormalıydı. Kaybettiği üç yılın hesabını sormalıydı.

Artık Minho'nun kaybettiği şey sevgilisi değil, üç yıldı.

Adresi bulmak biraz uğraştırmıştı ama sonunda Lin'in yaşadığı evin önündeydi. Onu görmeyi çok istese de ona yakalanmamayı umuyordu çünkü önce annesiyle konuşması ve her şeyi öğrenmesi gerekiyordu.

O yüzden kapıyı açan yardımcı kadına ilk sorusu "Lin evde mi?" oldu. Olumsuz cevap aldığında ise "Peki ya annesi?" diye devam etti. "Sara Spencer?"

"Görüşmek istiyorsanız önce haber vermem gerekiyor. İsminizi—"

"Çekil." dedi Minho ve içeri doğru adımladı ama kadın kolunu tutmuştu.

Minho normalde tanımadıklarına karşı böyle kaba biri değildi ama o kadınla görüşmek için izin falan istemeyecekti. Sorması gereken bir hesap vardı. Gerçi Sara, Minho'nun ismini duyduğunda kesinlikle konuşmak isteyecekti.

"Beyefendi lütfen—"

"Sara Spencer! Neredesin?!" diye bağırdı Minho, kadının onu tutan elinden kurtularak. Ve kadını ittirip içeri girdi. Tekrar bağırdı. "Lee Minho! Tanıdık geldi mi? Yoksa senin de mi hafızandan silindim?"

Minho bir yandan bağırıyor, bir yandan da önüne çıkan odaların kapısını açıp Sara'yı arıyordu.

"Buraya kadardı Sara! Yakalandın! Bana anlatman gereken şeyler var!"

Bir süre bağırarak büyük evi dolaştı Minho. En sonunda oturma odasının kapısını ittiği anda az önce genç adamın sesini duyup odadan çıkmak için hazırlanan Sara'yla karşılaştı. Anında kaşlarını çattı. Kadının yüzünde ise korku vardı. Her zamanki güçlü duruşunu yaşadığı şok ve duyduğu endişe yüzünden bozmuştu. Ama uzun sürmedi. En sonunda kendine gelebildiğinde omuzlarını dikleştirdi ve öfkeyle konuştu.

"Ne işin var senin burada?"

Yardımcı kadın ise korkmuştu. "Efendim, ben çok özür dilerim. Engellemeye çalıştım ama—"

"Tüm çalışanlara söyle ve bahçeye çıkın. Ben çağırana kadar da oradan ayrılmayın." Sara yardımcısının sözünü kesti. Ona kızamazdı. Biliyordu ki eğer Minho buraya geldiyse zaten kimse onu durduramazdı.

"Peki efendim."

Kadın ikiletmeden saygıyla eğildi ve odadan çıktı. Bunun üzerine Sara kapıyı itip kapattı ve tekrar Minho'ya döndü.

"Sen hangi cesaretle buraya gelebiliyorsun? Kızımı öldürdün sen benim!"

Minho önce kesik kesik güldü. Ardından kafasını geriye atıp öfke ve alayla karışık bir kahkaha attı. "Kızını öldürdüm... Öyle mi? Sevgilimi öldürdüm? Biliyor musun, iki gün önceye kadar ben de öyle sanıyordum. Ama artık bırak bu yalanları. Bana her şeyi anlatacaksın."

"Sen neyden bahsediyorsun?" Sara zaten Minho'nun kendi ismini bağırdığını duyduğu an anlamıştı adamın Lin'i gördüğünü. Bugünün geleceğini elbette biliyordu. Şu anda sadece neler olduğunu öğrenmek için rol yapmaya devam ediyor ve olayların onun kontrol edemeyeceği bir noktaya gelmemiş olmasını umuyordu. Neyse ki Lin şu an evde değildi de rahat rahat konuşabilirdi. "Saçmalamayı kes de defol git buradan. Ve o küçük farenin hatırına sana dokunmadığıma dua et."

fairytale | lee minhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin