Yüzünde buruk bir gülümsemeyle kucağına oturttuğu küçük kızı izliyordu Jeongin. Minik elleri, büyük avuçlarının arasındaydı. Gözleri, sürekli olarak bir şeyler anlatan Sun'ın yüzünde olsa da aklı onda değildi.
Minho'yu bekliyordu. Neler olduğunu en çok öğrenmek isteyenlerden biri de oydu. Dünün şokunu atlatabilmiş değildi. Lin'i karşısında görmek, ona sarılmak ve tanınmamak... Hepsi bir şok etkisi yaratmıştı Jeongin'de.
O yüzden sonunda kapı çaldığında diğerlerinin de evde olmasına rağmen anında oturduğu yerde sırtını dikleştirdi ve "Ben bakarım!" dedi. Tek istediği Sun babasına yapışmadan önce rahat rahat neler olduğunu sormaktı.
Ama maalesef ki Sun şu anda buna izin vermek istemiyordu. Çok sevdiği amcasının onu kaldırmak için koltuk altlarından tutmasıyla "Hayır!" diye bağırıp saçlarına yapıştı. "Ben bakacağım!"
Jeongin de çığlık attı ve saçlarını çekiştiren minik elleri kavradı. "Hayır, sen burada kalacaksın." dedi kurtulmaya çalışarak. "Seungmin'in saçlarını çeksene hem, sana tavuk dedi."
Bu, Sun için iyi bir fikirdi. O yüzden anında onaylayıp Jeongin'i rahat bıraktı ve gözlerini kocaman açıp koltukta gerileyen Seungmin'e doğru emekledi.
Jeongin de bunu fırsat bilip bir kez daha çalan kapıya fırlamıştı.
"N'oldu? Ne dedi o manyak kadın—"
Jeongin'in sözleri biraz geç de olsa Minho'nun hemen yanındaki Lin'i fark edince kesilmişti. Önce annesinden bahsetme şekli yüzünden utandı. Ardından Lin'in normalde bunu umursamadığını hatırlayıp boş verdi ve yüzüne bir gülümseme yerleştirdi.
Gülümsemesi yine buruktu. Dünden sonra bu kadar kısa bir süre içinde onu tekrar görmeyi beklemiyordu ve dün istemeden de olsa canını yakmıştı.
"Hoş geldiniz." diye mırıldandı yavaşça. Fazla samimi davranmamaya çalışıyordu çünkü onu tekrar korkutmak istemiyordu.
Lin ise çok gergindi. Karşısındaki genç adamı artık tanısa da ismini hatırlamıyordu ama zaten şu an tepki verebilecek durumda da değildi.
Birazdan varlığından haberinin olmadığı kızının karşısına ilk defa annesi olduğunu bilerek çıkacaktı. İlk iki seferde bir yabancıydı ve küçük kızı üzmüştü. Korkuyordu. Çünkü nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Anne olmak her ne kadar hayali olsa da tecrübe ettiği bir şey değildi.
Minho ayakkabılarını çıkarıp içeri adımladı ve Jeongin'in omzuna hafifçe vurdu. "Bu konuyu sonra konuşuruz." Sonra da salonun girişine gelmiş ve oraya vardığı an Sun tarafından fark edilmişti.
"Baba!"
Gelen sesin hemen ardından koşan ayak seslerinin de duyulması içeri girse de hala kapının önünde dikilen Lin'in gerginliği daha da arttırmıştı. Jeongin de bunu fark etmişti ve ona destek olmak istiyordu ama çekiniyordu.
Minho ise kendisine doğru koşan kızını çoktan kucaklamıştı. Onu havaya kaldırıp yanaklarından öptükten sonra "N'apıyorsunuz?" diye sordu.
Sun ise bu anı bekliyormuş gibi "Minnie bana tavuk dedi!" diye bağırdı. Aslında Jeongin az önce bunu hatırlatana kadar şikayet etmek gibi bir amacı yoktu ama şimdi yine sinirlenmişti. "Sonra Felix'e de tavuk dedi!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fairytale | lee minho
FanfictionLee Minho, kızıyla birlikte gittiği bir mağazada üç yıl önce kaybettiği sevgilisiyle karşılaşır.