Sabahları erken uyanan ikili, dün gece birlikte uyudukları için başka kimsenin erken uyanmasına gerek kalmamıştı o sabah. Jeongin, Sun'la güzelce ilgilenmiş, diğerlerinin istediği kadar uyumasına izin vermişti. Ve o gün ilk defa en geç kalkan kişi Jisung veya Lin değil, Minho olmuştu. Sabaha karşı anca uyuyabilmişti çünkü.
Saat 11'e doğru sırayla Felix, Seungmin, Lin ve Jisung'un uyanmasıyla kahvaltı hazırlamaya girişmişler, her şey bittikten sonra uyandırmışlardı Minho'yu. Güzel bir kahvaltının ardından da yine salonda vakit geçirmişlerdi.
Seungmin'in gözleri ise uyandığından beri Minho'nun üzerindeydi. Ondaki tersliğin farkındaydı elbette, diğer herkes gibi... Sadece o, diğerlerinin aksine şimdilik görmezden gelmiyor, irdeliyordu.
Düşünceli görünüyordu Minho. Sık sık bir yerlere dalıyor, hiçbir konuşmaya özel olarak dahil edilmedikçe katılmıyordu. Kahvaltıdaki durgunluğunu yeni uyanmış olmasına vermişti Seungmin ama aradan iki saat geçmesine rağmen bir değişiklik yoktu.
Seungmin, sonunda o aradığı boşluğu bularak ayağıyla dürttü Minho'nun bacağını. İrkilerek kendisine dönen gözlere baktıktan sonra da kafasıyla bahçeyi işaret etti, ardından ayağa kalkıp önden gitti.
Ne istediğini anlayan Minho da Sun ve Lin'in ne yaptığına baktı önce. Lin ve Jeongin yere oturmuş, Sun'la oyun oynuyor, onu kahkahalara boğuyorlardı. Dikkatlerinin kendisinde olmadığından emin olunca da o da sessizce kalktı yerinden ve bahçeye doğru yol aldı.
Seungmin'in Minho'ya yaptığı işareti son anda fark eden Felix ise dirseğiyle dürtmüştü Jisung'u. Jisung da gözlerini yerde oynayan üçlüden almış, Felix'in çekiştirmesiyle son olarak o ikisi de bahçeye çıkmıştı. Ve böylece kadro tamamlanmıştı.
Minho önce salıncağa oturan Seungmin'e baktı, sonra da arkalarından gelen ikiliye. "N'oldu?" diye sordu. Gerçekten de ilk başta anlayamamıştı neden böyle köşeye çekildiğini.
"Asıl sana n'oldu?" Felix, Jisung'la salıncaktaki tek kişilik boşluk için itişirken konuşmuş, konuştuğu için de dikkati dağılarak kaybetmişti. Yüzünü asarak hemen salıncağın çaprazındaki masanın etrafındaki sandalyelerden birine geçti. Minho da ona eşlik etti.
"N'olmuş ki bana?" dedi şaşkınlıkla.
"Yeme bizi." dedi Seungmin. "Sabahtan beri boş boş etrafa bakıp konuşmuyorsun. Dün akşam bir şey oldu diyeceğim... Lin gayet normal davranıyor. Sen niye böylesin?"
"O kadar belli ediyor muyum ya?" diyerek kafasını kaşıdı Minho. Geceden beri aynı şeyi düşünüyordu. Aynı sahneyi... Ve bunun davranışlarına yansıtmıyor olmayı ummuştu.
"Dökül hadi dökül."
Jisung'a kafasını salladı Minho. "Tamam, anlatacağım ama fazla tepki vermeyin." Göz ucuyla bahçeye açılan mutfak kapısını kontrol etti. "Bakın, bunu size eve dönünce söyleyecektim, erken söylediğime pişman etmeyin, tamam mı?"
"Ya tamam, tamam. Hadi," diyerek elini ağzına kapattı Felix, fazla tepki vermemek adına. Minho da dün geceyi bir kez daha canlandırdı zihninde ve dudaklarını dişleyip aşırı kısık bir sesle konuştu.
"Ben... Dün Lin'i öptüm."
Ama beklediği tepkiyi alamamıştı.
"İyi de... Bunu biliyoruz zaten." demişti Jisung. Felix ise bağırmamak için ağzına kapadığı elini çekip "Masum bir öpücüğün etkisinden çıkamadın yani?" diyerek hayal kırıklığıyla konuşmuştu.
Minho kaşlarını çattı. "Ne?"
"Ya tamam şimdi, küçümseyin. Bence bu gayet iyi bir ilerlemeydi." diyerek kafasını salladı Seungmin. Sonra kafasını yana eğerek sordu. "Ama dün evden çıkmadan gayet iyiydin. Etkisi geç mi geldi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fairytale | lee minho
FanfictionLee Minho, kızıyla birlikte gittiği bir mağazada üç yıl önce kaybettiği sevgilisiyle karşılaşır.