Minho ve Sun, yan yana oturmuş baba-kız her sabah olduğu gibi favori çizgi dizilerinin yeni bölümünü izliyorlardı ki kapının çalmasıyla ayağa fırladı Minho. Arkadaşları zile hiç durmadan bastıkları için aceleyle kapıyı açmış ve işaret parmağını dudaklarına yaslayarak "Günaydın!" diye bağırmalarına engel olmaya çalışmıştı.
"Şşş!"
Felix, dudaklarını aralayıp öyle kaldığı için sorgularcasına Minho'ya bakarken Jeongin "Lin daha uyanmamıştır." diye fısıldadı. Ardından arkalarındaki Jisung'u da içeri doğru çekiştirdi. "Uyanmayan biri daha var."
Jisung uykulu bir şekilde elini kaldırıp selam verdikten sonra ayakkabılarını çıkarıp içeri doğru adımladı. O kadar uykusu vardı ki normalde de yaptıkları kahvaltı saatini neden bu kadar erkene çektikleri konusunda söylenemiyordu bile.
"Arabayı o kullanmadı değil mi?" Minho Jisung'un arkasından bakarken mırıldandığında Felix "Ben kullandım, merak etme." diyerek onu rahatlattı.
Minho, kızını salonda oturup dikkatle izlemesi ve olanları ona da anlatması için tembihledikten sonra mutfağa geçti. Diğerleri de oradaydı ve hazırlık yapmaya başlamışlardı bile. Seungmin, Minho'nun gelirken almalarını söylediği eksikleri dolaba koyarken Felix yeşillikleri yıkıyordu. Jeongin de uyansa bile pek yardımı dokunmayacak olan Jisung'a söyleniyordu.
Tatillerde sık sık birlikte kahvaltı yaparlardı zaten. Bu birkaç sene önce, Minho ne kendi ne de kızı için yiyecek bir şeyler hazırlamayacak durumdayken başlamış, bir rutin haline gelmişti.
Yine de genelde 11'den önce olmazdı bu. Bugün ise 9'da toplanmışlardı.
"Bugün neden erken kahvaltı ediyoruz?" diye sordu o yüzden Jeongin. Onların yaptığı kahvaltı Sun ve Minho'nun ikinci öğünü oluyordu genelde. Sun hava aydınlanır aydınlanmaz uyandığı için onlar bir şeyler atıştırıyorlardı. "Sun sabah yemedi mi?"
"Yok, yedirdim onu da..." dedi Minho. "Yardımınıza ihtiyacım var."
Bunun üzerine Seungmin'in de bakışları döndü Minho'ya. "Hangi konuda?"
"Lin konusunda." Dün biraz düşünmüştü Minho. Lin'e nasıl yaklaşması gerektiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Araya zaman girdiği ve hala şoku atlatamadığı için kaldığı yerden devam etmek de öyle kolay bir şey değildi ama baştan başlamak en zoruydu. "Kafam çok karışık. Sun ve Lin'in olmadığı bir gün daha detaylı konuşuruz ama... Özetlemek gerekirse Lin'e nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum ve bu yüzden de sizin yardımınız gerek, eskiden olduğu gibi. İlk tanıştığımızda da sizin sayenizde yakınlaşmıştık."
"Anlıyorum ama atladığın bir şey var. Şu an biz de Lin için bir yabancıyız." dedi Felix.
"Evet, ben de onun yanında rahat olamıyorum ki. Onun için bir yabancıyken eskisi gibi davranıp onu korkutmak istemiyorum. İster istemez bir mesafe oluyor böyle de."
Minho Jeongin'i anlıyordu. Ama onların anlamadığı bir şey vardı.
"Ama siz onun arkadaşısınız. Ve ona yaklaşmamanız için bir engel yok aranızda." dedi. "Hayatında biri varken ona nasıl yaklaşabilirim ki? O yüzden en çok benim yakınlaşmam onu rahatsız eder. Arkadaş olarak yaklaşmayacağım bariz sonuçta. Ona aşık olduğumun farkında ve zaten bir çocuğumuz var."
"Elimden geleni yapacağıma emin olabilirsin." Jeongin, bunu sadece Minho için değil, kendi için de yapacaktı. Hatta en çok kendi için yapacaktı. En yakın arkadaşını özlemişti ve bu şekilde uzak olmak istemiyordu.
"Aynı şekilde." dedi Seungmin de.
"Baba, artık annemi uyandırabilir miyim?" Sun'ın küçük bedeni mutfağın kapısında göründüğünde Minho boğazını temizleyerek sandalyeden kalktı. Çocukların hepsi konuşmalarını kesip kaldıkları yerden kahvaltı hazırlamaya devam ederken Minho kızını kucaklamış ve "Uyandırabilirsin." diyerek onunla birlikte odasına doğru yürümüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fairytale | lee minho
FanfictionLee Minho, kızıyla birlikte gittiği bir mağazada üç yıl önce kaybettiği sevgilisiyle karşılaşır.