"İnanamıyorum Jinnie! Burası çok güzel!"Namjoon ağzı açık karşısındaki manzaraya bakıyordu. Seokjin ise kendi manzarasına bakıyordu.
"Senin kadar değil bebeğim."
Elinin tersiyle Namjoon'un yanağını okşayarak konuşmuştu. Namjoon gülümsemiş ve ona doğru dönmüştü. Basit bir beyaz tişört, üzerine geçirdiği siyah gömlek ve siyah bir pantolonla bile çok güzeldi. Mor ojeli tırnaklarına bayılıyordu sevgilisi. Seokjin gözlerini ondan alamıyordu.
"Teşekkür ederim Jinnie." Namjoon dudaklarını Seokjin'e yaklaştırdı ve Seokjin hemen öne atıldı. Çilekli lip balmın tadını alıyordu Seokjin ama asıl sevdiği Jonnie'nin dudaklarının tadıydı. Dolgun dudaklar birbirinden ayrıldı. İkisinin de gözlerinin içi gülüyordu. İlişkilerinin ikinci ayıydı ve Namjoon çok heyecanlıydı. Seokjin'in ona bir randevuya çıkacaklarını söylediğinden beridir böyleydi. Bu tatlı heyecanı çok sevmişti.
Seokjin onu şehrin tamamının rahatlıkla görülebildiği bir tepeye getirmişti. Seul ayaklarının altındaydı. Gözlerini Seokjin'den çekti ve nefes nefese tekrar şehre baktı. Seokjinse utandığı için gözlerini çektiğini biliyordu. Güldü ve Namjoon'un şakağına uzun bir öpücük bıraktı. Sadece iki ay değil yıllarca onu tanıyormuş gibi hissediyordu. Geçmişi değiştiremezdi ama gelecekte her zaman onunla olacağını biliyordu. Onu kaybetmek isteyecek kadar salak değildi. Değil mi?
"Oturalım mı artık? Biraz daha şehri seyredersen kıskanmaya başlayacağım." Seokjin konuşunca Namjoon gülmüş ve onun dudaklarına hızla bir öpücük kondurmuştu. Seokjin'in kalbi daha durulmadan tekrar hızlanırken Namjoon ilerledi ve yere serilmiş olan örtünün üzerine oturdu. "Neler var sepetin içinde?" Namjoon elini sepete uzatırken sordu ama eli havadayken Seokjin konuştu ve elini geri çekmek zorunda kaldı. "Neler olduğunu sonra görürsün. Sakın elleyeyim deme. Bu akşam garson benim. Hizmetinizdeyim efendim."
Seokjin Namjoon'un elinin üstüne bir öpücük kondurdu ve sepetten bir şişe Merlot şarap çıkardı. Namjoon buna bayılırdı. İki kadeh ve biraz da küçük parçalara bölünmüş kızarmış ekmek çıkardı. İkisinin uyumunu çok seviyordu. Namjoon'un dikkatle onu izlediğini gördü ve açıkçası onu etkilemek istiyordu. Pantolonunun arka cebinden ev anahtarını çıkardı ve şarap şişesini eline aldı. Tirbuşon olmadan şişenin ağzını açacaktı. Kapağı açtıktan sonra anahtarın uzun olan kısmını mantara sapladı ve baş parmağıyla anahtarın dışarıda kalan kısmını döndürdü. Anahtar döndükçe mantar da yükseliyordu. Tamamen çıktığında ise mantarı eline aldı ve anahtarı çıkarıp cebine yerleştirmeden önce elinde birkaç kere sektirdi. Bu sırada onu pürdikkat izleyen Namjoon'a göz kırpmayı ihmal etmedi.
Namjoon kıkırdadı ve Seokjin'in kadehleri dolduruşunu izledi. Açıkçası Seokjin onu etkilemişti. Namjoon iç çekti ve tekrar gözlerini karşısındaki yakışıklı yüze çıkardı. Ona sahip olduğu için kendisini çok şanslı hissediyordu. Seokjin'in sırıtarak ona uzattığı kadehi aldı ve kendine hâkim olamayarak gülmeye başladı. Seokjin kaşlarını çattı ve söylendi. "Niçin gülüyorsun ki şimdi? Az önce seni etkilemedim mi fazlasıyla? Şu anda tutkulu bir şekilde öpüşmemiz gerekirdi." Namjoon'un gülüşü Seokjin'in söylediklerini duyduktan sonra arttı. Seokjin onu gülümseyen bir suratla izlemeye başlamıştı. Karşısında büyülü güzellikle duran sevgilisi varken Seul'u izleyip de ne yapacaktı?
Namjoon nihayet gülüşü sonlanınca kadehinden bir yudum aldı. "Ne yani beni öpebilmek için mi buraya getirdin?" Dudaklarını büzüp sahte alınganlıkla konuşunca Seokjin de bir yudum şarap almış ve oyunu devam ettirmişti. "Elbette onun için getirdim. Sen ne sandın?" Karşılıklı gülüştüler ve Seokjin Namjoon'a yaklaştı. Onun uzağında oturmak istemiyordu. Namjoon ona yaklaşan adama baktı ve kaşlarını kaldırarak konuştu. "Ben romantik bir randevu olacağını düşünmüştüm. Yanılıyor muyum?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sil baştan | namjin
Fanfic"Keşke hiç tanışmasaydık!!' Seokjin nereden bilebilirdi öylesine söylenmiş bir cümlenin gerçekleşeceğini? Seokjin'in kalbi yine ona aitti peki Namjoon için de aynı durum geçerli miydi? *** semejin ve ukejoon içerir!