Şirkete vardığımızda arabanın kapısını çarparak asansöre doğru yürüdüm. Arkamdan geliyorlardı ama ikisi de hiç konuşmadı. Çenem hala zonkluyordu. Arabada gelirken alt çenemi sürekli hareket ettirdim sıkıntı var mı diye kontrol etmek için.. Ağrıdan başka sorun yoktu. Asansörde göz ucuyla Okan ‘a baktım. Burnunun kanaması durmuştu. Yumruk attığım yer kızarmıştı. Boşuna dayak yemiş oldu demeyeceğim, en azından teşebbüs ederse başına neler geleceğini bilsin.
İdari kata geldiğimizde sessizce odalarımızda dağıldık. Ekranlarımı açıp sandalyeme oturdum.
Aslı Akıncı kimliğimi kurumum benden hiç saklamadı. Ama benim dışımda herkesten saklamak için de çok uğraştı. Ülkenin en güçlü insanlarından birinin yana döne arayıp yıllardır bulamamasının başlıca nedeni buydu. Bu operasyon planlandığı zamanlarda ortaya esirgeme kurumunda öldüğüme dair bir dosya çıkarıldı ve eş zamanlı olarak o dönemlerde bir kişi daha içeriye sızmayı başarmıştı. Ben bu kişinin emniyetten olduğunu düşünmüştüm hep. Bize içeriye kaç ajan girerse girsin hiç birinin bilgisi verilmez. Çünkü bilen kişi eğer dönerse diğerini de yakar! Ben onu bilmiyorum ama o beni biliyorsa eğer burda dönmesi muhtemelen kişinin ben olacağımı düşünmeleri beni üzmüştü. Ne zaman ihanet ettim ki ben! Bu gurur meselesi yapılacak bir konu değildi elbette. Belki başka bir nedeni de vardır. Öyle düşünmek gerek. Ama Okan ‘a gösterdiğim tepkinin çoğu bu nedenleydi.. Ne demek yani ona daha çok güveniyor olmaları..!!
Açıkçası bu kişinin Okan olduğunu hiç düşünmemiştim. Evet onlardan farklıydı, dikkat çekici davranışları gözüme takılıyordu. Dışarıdan biri fark etmez ama ben irdeleyen gözlerle detaylara baktığım için acaba desem de vazgeçmiştim. Bu kadar uzun süre onlarla olup neden hala devletin peşinde olduğu bilgileri ele geçirmemişti ki? Evet bu çok zordu ve Atay bu konuda hep söylediği gibi titizdi ama ne bileyim insan biraz çabalar uğraşır. Eğer o bilgileri ele geçirebilseydi benim aralarına girmeme gerek kalmayacaktı belki. Beni ellerindeki son koz olarak ortaya sürdüler.
Aileden biri olarak bu bilgileri tek açabilecekleri kişi bendim ve bunun için aileden olduğumu bilmeleri gerekiyordu. Ve bu eğer pat diye olursa şüphe çekerdi. Herşeyin tesadüflere uygun olması ayarlandı. Tek plan dışı olan şey, Mehmet Akıncı ‘nın kızı olduğumdan çok erken zamanda şüpheleniyor ve üzerime bu şüpheyle yürüyor olmasıydı!
Gözlerini tanıyorum demişti. Gözlerim anneme mi benziyordu acaba! Annemi hiç görmedim. Bir fotoğrafı bile yok. Devletin elinde vardır belki ben onlara hiç sormadım. Onlarda annen bu demediler. Benziyor muydum!?
Başımı hızla iki yana sallayıp düşüncelerimden ayrıldım. Akşama davet vardı ve bununla ilgili güvenlik konusunda planlama yapmalıydım.
Öğleden sonraya kadar Atay ve Mehmet Akıncı için güvenlik çemberlerini düzenledim. Personel planlamalarını yaptım. Okan için koruma personeli ayırmadım. Korur o kendisini diye düşünürken sırıttım. Telefona baktım. Hiç mesaj atmamış, aramadı da! Küstü mü acaba?
Planlarımı bitirdikten sonra şefi arayıp odama çağırdım. Tüm planlamaları ona anlatıp personele aktarmasını söyledim.
Telefona gelen mesaj ile gülümseyerek elime aldım telefonu fakat Atay mesaj göndermişti. “Çıkıyoruz.” demiş.
Masanın üzerinden eşyalarımı topladım. Odadan çıkıp kapıyı kilitlediğimde dışarıda bekliyorlardı.
Hiç konuşmadan asansöre bindik. Atay bir bana bir Okan ‘a bakıyordu. Ama konuşma başlatacak cesareti yoktu. Yine öndeki eskort aracına bindim. Eve gidip hazırlanacağız ve şirketlerinin kuruluşunun 30. Yıl dönümü davetine gidecektik.
Saat sekizde hazırdım. Üzerime esneyebilen likralı bir kumaştan elbise seçmiştim. Bunların organizasyonları belalı olur. Birilerini dövmek zorunda kalabilirim, kıyafetim sade, şık ve rahat olmalıydı.. Bordo renk üzerinde ışıltıları olan, dizlerin hemen üzerinde askılı, hafif göğüs dekolteli, üzerime tam oturan bir elbiseydi. Dışardan hoş görünüyordum. Takılarımı takıp, silahımı el çantama yerleştirdim.
Evden çıktığımda kimse ortalıkta yoktu. Kolumdaki saate baktım daha vakit vardı. Erkeklerden daha önce hazırlandığıma inanamıyorum.. Gidip masaya oturdum ve bir sigara yaktım.
Daha şu uyuşturucu çetesinin üzerine çökemedim. İş çok, zaman yok! Gönül işine fazla mı zaman ayırıyorum diye düşündüm. Amına koyayım zamansızlıktan onu bile doğru düzgün yapamıyoruz ki!!
Omzuma koyulan bir el ile hızla arkama döndüm. Okan ‘dı.. İçime çektiğim dumanı önüme dönerken dışarı üfledim. Geçip karşıma oturdu..
“Ferah çıkmadan konuşalım.”
“Konuş...”
“Ben kadına falan gitmedim. Bir arkadaşımla dışarıda buluştum sadece..”
“Gecenin o saatinde mi?”
“Evet! O saatte müsait olduk.”
“Kimdi ki?”
“Arkadaşlarımı tanımıyorsun ki Ahmet Mehmet desem fark edecek mi?”
“Fark etmez ama bugün! Sadece kafama yazarım, üç gün sonra bu konuda bir boşluk yaparsın aklıma düşer. Bilmek iyidir..”
“Yusuf.. Yaz aklına!”
“Yazdım bile..”
“Sorun var mı?” dedi.
“Yok!”
Gözleriyle inceledi beni.
“Bu kadar kolay ikna olacağını düşünmemiştim. Beni şaşırtıyorsun!”
“Sinirimi sabah çıkarmıştım zaten..”
“Ben birinden hoşlanıyorsam sadece o vardır benim için. Başka biri aklımdan geçmez. Öyle hepsini bir arada idare edeyim mantığı yoktur bende. Yorar! Ve ben en azından özel hayatımda huzur istiyorum. Zaten diğer alanlarda yeterince aksiyon var hayatımda!”
“Tamam be tamam başladın rus edebiyatına...” dedim ama dedikleri hoşuma gitmişti. İçimden gülümsedim.
Yanımıza gelen Atay gülüyordu.
“Barıştınız mı siz?” Tek kaşını kaldırıp sırayla yüzümüze baktı. Ayağa kalktım.
“Küs değildim. Kızgındım sadece...” sigaramı kül tablasında söndürdüm.
“Sen ne olur bir daha bir şeye kızma Ferah. Adamı öldüreceksin sandım!” dedi gülerek.
“Onun beni öldürebilmesi için daha çok fırın ekmek yemesi lazım. Sinirli diye izin verdim yoksa bir tokat bile atamazdı..” dedi Okan.
Alaylı baktım yüzüne sırıtarak.
“Hatırlat da bir ara kapışalım o zaman. Şu yakışıklı yüzünü dağıtmak için sabırsızlanıyorum...”
Masadan kalkıp yanıma geldi. Elini belime koydu.
“Yakışıklı demek...” Eliyle ilerlemem için nazikçe itti beni. Atay ‘ın arkasından arabalara kadar yürüdük.
“Aksini mi düşünüyorsun..” dedim sırıtarak.
“Yakışıklı olduğumu biliyorum ama senden duymak beni mutlu etti.”
“Çünkü polyanna gibisin. Mutlu olacak yer arıyorsun..”
“Haklı nedenlerim var..” dediğinde arabanın yanına gelmiştik. Yüzüm aniden donuklaştı.
“Benim yok!” dedim arabaya binerken.
Kısa bir süre arabanın yanında dikildi. Sonra kararsız bir yüz ifadesiyle arabaya bindi.
Davet verilecek mekanın açık bir alanda olması beni tedirgin etse de güvenlik işini tekrar tekrar gözden geçirmiştim. Araçtan inip geniş davet alanına giriş yaptık.
Mehmet Akıncı ilk alkışları toplamak için sanırım bizden önce gelmişti. Anne baba dediğin kendinden önce çocuğunu parlatır. Nasıl bir ego varsa bu adamda herşeyde önce o olacak..
Atay babasının yanına doğru ilerledi. Okan benimle kaldı.
“Evet yakışıklı, sizinle ilgili ilk organizasyondayım ve burdakilerin çoğunu tanımıyorum. Anlat bakalım kim kimmiş?”
“Bir çoğu iş insanı. Uzaktan yakından aile dostları falan var aralarında dışardan. Tek tek tanımak istersen en az iki saatimizi alır. Ama bir çoğu seni tanıyor zaten.”
“Allah allah nerden tanıyorlarmış..”
“Ethem’in evinde yaptığın makinalı gösteri baya bir infial yarattı. Tabi konuşmalar tepkiler sana kadar gelmedi. Atay önünde onu korumak için yaptığından hep bir duvar oldu ama çoğu insan 2 dakika içinde 128 adamı öldürmenden huzursuz oldu..”
“İyi aferin onlara. Kuyruklarını oynatırlarsa sıra onlara da gelir bunu bilmeleri güzel!”
“Bu nedenle zaten iş Atay ‘ı aşıp Mehmet Akıncı ‘ya kadar geldi. Ona huzursuzluklarını söylediler. Üzerine birde Ethem ‘i öldürdüğünde haliyle birazcık tepki gösterdi sana..” elindeki kokteylden bir yudum içti.
“İnsanları huzursuz etmeyi seviyorum..” Gözlerim sürekli kalabalığı tarıyordu. Atay ve babasını gözümden kaçırmadan sürekli tetikte etrafı izliyordum. Okan ‘ın yanına birileri sohbet için geldiğinde gülümseyerek ayrıldım yanından. Bir süre arkamdan baktı ama yanındakiler sohbete çoktan başlamıştı.
Otelin içine yan taraftaki servis kapısından girdim. Yanından geçtiğim kiraz kolilerine gözüm takıldı geri dönüp bir avuç aldım. Kiraz severim. Kilosu kaç para şunun! Kokteyllerinde süs olsun diye almışlar...
Mutfak kısmını geçip ileri koridora yürüdüm. Güvenlik odasına girdiğimde içerde benim elemanlardan iki kişi vardı. Dönüp baktılar ve hemen ayağa kalktılar.
“Gençler var mı sorun?”
“Yok Ferah hanım herşey yolunda..” Gözlerim alanı tamamen, hiç bir ayrıntıyı kaçırmadan izleyen kamera görüntülerine kaydı.
“İyi bakalım. Gidin biraz mola verin. Ben burdayım ...” Birbirlerine baktılar ve hareket etmediler.
Derin bir nefes verdim.
“Fırsat bulduğum ilk zaman tüm personele ıq testi yapmayı düşünüyorum. Normal zeka düzeyinin altındakilerin direk kafasına sıkacağım da çalışacak adam kalmayacak diye korkuyorum açıkçası...” dedim hala yüzüme bakıyorlardı.
“Oğlum siz beni niye anlamıyorsunuz! Siktirin gidin 15 dk molaya gönderiyorum sizi. Bir çay sigara için hadeeee!!” diye bağırdığımda hızla dışarı çıktılar.
“Personeli düşünüyorum yine kabahatli oluyorum..” diye söylendim kendi kendime. Sandalyeye oturup tüm kamera görüntülerini tek büyük ekrana mozaik şeklinde sıraladım. Kapı açıldı... Gülümsedim. Döner koltukla arkama döndüm. Kapıda takım elbiseli eli silahlı bir adam vardı..
“Lan göndere göndere çömezimi yollamışlar...” dedim. Adam sırıttı silahını beline koydu.
“Ama sen bu kıdem işini çok takıyorsun komiserim..” dedi kalktığım koltuğa otururken.
Kafasına vurdum. “Takarım tabi. Başka adam mı yok seni yolladılar..”
Kulağından kulaklığını çıkarıp uzattı.
“Kendilerine ilet şikayetini.. ”
“Bizimkiler mi! Ver ver...” kulağıma taktım.
“Bebeğimmmm.” dedi Şebnem.
“Yavrum özledin mi beni...” Kahkaha attım.
“Çokkk. Sensiz bunların hiç bir tanesi çekilmiyor..”
“12 dakikan kaldı. Tüm görüntüleri eksiksiz kopyala...” dedim yanımdaki Erdal ‘a.. Sinirli gözlerle baktı.
“12 dakikada hepsi yetişmez.!”
“Çömeze iş verirsen böyle mırın kırın ediyor tabi.. Yetiştir zaman yok!!”
“Şebnemcim haberlerimi aldın mı?” dedim sırıtarak.
“Senin çok fazla haberini alıyoruz canım hangisi acaba?” dedi kıkırdayarak.
“Girdiğim ilk büyük operasyonda kendime koca bulduğum haberini..”
Kulaklıktan gelen kahkahalar ile kulağım sağır oldu sandım. “Kimler var yanında? Teksin sanıyordum.?”
“Hakan abiyle Deniz, selamları var Deniz öpücük atıyor.”
“Bende öpüyorum ikisini de!”
“Koca konusuna gelince gezegen olacak olsan Venüs olurdun net!! Neyse ki abine o gözle bakmayacağın için bu fırsatı da kaçıracaksın...”
“ Seni alalım ona, senin bari hayatın kurtulsun.. Memur maaşıyla nereye kadar..” dedim.
“Kendi başını bağladın, Şebnem eksik kaldı!” dedi Erdal. Gözlerini ekranlardan ayırmadan kopyalama yapıyordu. Kafasına tekrar vurdum.
“Sen sus! Karışma her lafa! Çömez! Bunu niye ekipten atmıyorsunuz ki siz?” dedim.
“Çayı çok güzel yapıyormuş Hakan abi öyle diyor. Ben bilmiyorum ben kahveciyim biliyorsun..” dedi Şebnem. Gözlerimi devirdim.
“Şebo konuşmayı pc den hoparlöre alsana..”
“Aldım devam et..”
“Hakan abi, Okan ‘ın özel kuvvetlerden olduğunu bana neden söylemediniz. Benim kim olduğum bilgisi ona verilmiş. İşleyiş böyle olmayacaktı.”
“Ferah merhaba. O personelin sen içeriye girdikten sonra ki tek görevi seni korumak. Kimliğini bilmeden seni koruyamazdı..”
“Birincisi ben kendimi korurdum. Kimseye kimliğimi ifşa etmenize gerek yoktu. Takıldığım bu da değil! Ben neden onunla ilgili birşey bilmiyorum. Siz bana güvenmiyor musunuz?”
Ortamda gergin bir sessizlik oldu.
“Şuan bunları konuşmak için yanlış bir zamanlama Ferah. İşinize odaklanın!” dedi ve ben ağzımı açmadan kulaklıktan kapı çarpma sesi geldi..
“Hayatımmm...” dedi Şebnem. Ekibin en pozitif insanı. Arada bir tartışma olduğunda yatıştırıcı rol oynar her zaman.
“Şebnem ben bu işlerin meraklısı değildim. Böyle bir durum var gel bize yardımcı ol demeseler ne Mehmet Akıncı ne de oğlu umurumda bile değildi. Hayatımın tepetaklak olmasını göze alarak kabul ettim bu işi. Sessiz sakin hayatıma devam da edebilirdim. Ben birşeyleri feda ediyorsam en azından bana dürüst olunmalıydı..”
“Kesinlikle haklısın. Ama Hakan abinin aşamadığı durumlar olduğunu biliyorsun. Diğer kurum personelini korumak için bilgi verilsin istememiştir. Konu senlik değil gibi duruyor. Kişisel düşünme bunu..”
Sessiz kaldığımda Şebnem tekrar konuştu.
“Okan ‘ın tanıdığın gibi biri olmaması sende ne değiştirdi ki?”
“Hiç birşey!”
“Tamam takma o zaman kafana lütfen..”
“1 dakikan kaldı. Bitmedi mi hala?” dedim Erdal'a..
“Konuşacağına yardım etsen bitecekti..”
“Lan döverim seni bak sinirliyim zaten..” derken kapıda ayak sesi duydum. Ekrana baktım kopyalama yüzde 98 görünüyor. En az 30 saniye gerekli.
“Burda kal! Kopyalama bitince kontrollü çıkarsın..”
Kapıyı doğru yürüdüm ve kapıyı açmamla karşımda Okan ‘ı buldum. Gözlerimi devirdim.
“Ne işin var senin burda?” dedim sinirle tıslayarak.
“Seni bulamadım. Burdasındır belki diye geldim.. Ne yapıyorsun sen burda!” Yüzüne baktım. Madem herkes herşeyi biliyor ben niye kendimi kasıyorum amına koyayım.
Koridorun başında moladan dönen adamları gördüm. Tekrar Okan ‘a baktım. Başımla gelen adamları işaret ettim.
“Şunları göndersene..” dediğimde arkaya dönüp adamlara baktı.
“Ne oluyor Ferah!”
“Lan bir şeyi de sorgulamadan yapın ya!” dedim ve ben içeri girerken o da adamlara doğru gidiyordu.
Ekrana baktığımda kopyalama tamamlanmıştı. Erdal hızla bağlantı aparatlarını çıkardı. Malzemeleri özenle üzerine yerleştirdi. Kapıyı aralık açıp baktığımda kimse yoktu. Elimle gelmesini işaret ettim. Birlikte kapıdan çıktık. Koridorun arka tarafındaki çıkışa götürdüm onu. Etrafı kontrol edip başımla çıkmasını işaret ettim. Selam verdi gülümseyerek ve hızla otelden dışarı çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEDA +18
Teen FictionEllerim arkadan sandalyeye kelepçe ile bağlanmıştı.. Az önce dövüştüğümüz için ikimiz de yara, bere ve kan içinde kalmıştık. Kaybeden bendim ve birazdan beynimi dağıtacak kurşunun tenimi delip geçeceğini bildiğim halde düşmanıma gülümseyerek bakıyor...