15

2.7K 129 44
                                    



Sabah uykulu görünecek şekilde uyandım. Sonuçta ilacın etkisinde düşünüyordu beni. Zor açtım gözlerimi. Ben kıpırdanmaya başladığımda başımın altındaki kolunu kendine doğru çekip başımı kendine yaklaştırdı ve öptü.

“Günaydın...” dedi.

“Günaydın.” dedim mırıltıyla.

Yataktan kalkıp duşa gitti. Hızla yataktan kalktım. Odanın camını açıp derin derin nefes aldım. Yine düşünmeye çalıştım. Kimliği farklı olamazdı. Kendi kurumum da onun askeri personel olduğunu teyit etmişti. Derdi neydi bu adamın?

Ya bana yakınlaşması!! Başka bir amaç için miydi? Kalbimde acı hissettim. Ağrı, sızı değil! Acı!! En derinlerde tarifsiz bir acı!! Ayak sesleriyle odaya dönüp baktım. Beline sardığı havluyla odaya gelmişti. Sahte bir şekilde gülümsedim.

“Nasılsın canım?” dedi dün dolaba askıya astığı gömleklerinden birini eline alırken.

“İyiyim..” camı açık bırakıp perdeyi çektim. Gözlerini gömlekten çekip bana dikkatli baktı.

“Pek iyi görünmüyorsun?”

“Yok iyiyim uykum var sadece.”

“Uyu tatlım. Erkenden kalktın!”

“Yeter bu kadar uyku...” dedim imalı bir gülümseme ile.

“Ağrın var mı?”

Başımı iki yana salladım.

Pantolon ve gömleğini giydikten sonra yanıma geldi.

“Ben çıkıyorum. İlaçlarını içmeyi unutma!” sarılıp yanağımdan öptü beni. Odadan çıkmak üzereyken seslendim.

“Akşama Mehmet Akıncı gelecek. Sen gelme istersen! Ortam gerilmesin.”

Geri döndü. Kaşlarını çatarak düşündü.

“Neden gelecek?”

“Bilmem! Dün gelecekti. Atay var diye kabul etmedim.”

Gözleri gözlerimden ayrılmadı.

“O gittikten sonra gelebilirim.”

“Yok iyiyim artık sağol..”

Bunu beklemiyordu.

“Ferah bir sorun mu var?”

“Hayır!” Gülümsedim. “İyiyim artık, günlük bakıma ihtiyacım yok. Zaten yoruldun yeterince. Teşekkür ederim her şey için..”

Bakışları halen şüpheliydi. Yüzündeki tedirginliği korumaya devam etti fakat uzatmak istemedi.

“Tamam canım.” dedi ve gülümsedi.

Evden ayrılırken arkasından bakıp el salladım. İletişim odamı hiç ona göstermemiştim nasıl buldu orayı!?

Mutfağa geçip ağrı kesici ilaçların kutusunu inceledim. Bildiğimiz ağrı kesiciler, biraz ağır olanları ama travma için verilen ilaçlardı bunlar. Ben ağrı kesicileri 2 şer 3 er içen bir insandım. Yine de yan etki yada uyku yapmazdı. Bunun içinde farklı birşeyler olmalıydı. Kutu orijinal kutu! Barkod numaraları parti numarası hepsi orijinal görünüyordu. Hastaneden çıktıktan sonra eczaneden ilaçları alıp getiren Okan’dı. Ben reçeteyi bile görmedim. Ve neden yaptı bunu, amacı neydi? O bilgiyi alıp ne yapacaktı ki? Zaten istihbarat olarak ben her bilgiyi iletiyordum ve onun kurumunun birebir istihbarat işi yoktu bu operasyonda!!

Elimdeki ilaca baktım tekrar. Masanın üzerine bıraktığım telefonu elime aldım ve arama yaptım.

“Mehmet bey günaydın..”

Adam telefonda afalladı.

“Günaydın Ferah. Bir şey mi oldu?”

Bu kez ben duraksadım.

“Bir şey mi olması gerekiyordu?”

“Hayır.. Beni ilk kez arıyorsun da kötü bir şey oldu zannettim.”

“Yok yok iyiyim. Kötü bir şey yok. Ben şirkete geçtiniz mi diye sormak için aradım.”

“Hayır evdeyim daha geçmedim..”

“Vaktinizi almadan kısa bir konu için gelebilir miyim??”

Telefonda gülümsediğini hissettim.

“Her zaman gelebilirsin. Seni bekliyorum.”

“Çıkıyorum hemen..” Telefonu kapatıp yatak odasına geçtim. Üzerimi giyindim. Saçımı düzelttim. Biraz makyaj yaptım. Yine morluklar belliydi öyle kapatıcı bir makyaja gerek yoktu zaten ama alışkanlık.. Çıkarken mutfaktan ilacı da çantama koyup çıktım.

Mehmet Akıncı ‘nın malikanesine geldiğimde salonda oturmuş gazete okuyordu. Salona girdiğimi görünce gazeteyi katlayıp yanına koydu ve gözlüklerini de çıkarıp gazetenin üstüne bıraktı.

Gülümsedi. Eliyle koltuğu işaret etti.

“Hoşgeldin Ferah! Otur lütfen ayakta kalma..” derken gözü ellerime takıldı. Muhtemelen yanımda laptopum ile geleceğimi düşünmüştü.

Gösterdiği yere oturdum. “Hoşbuldum..” dedim. Bu kez ben kararsızdım konuşmam gereken konuda.. Tedirgin ve kararsızlığımı fark etti. Muhtemelen dosya konusunda konuşmak için geldiğimi düşünüyordu.

“Siz kimya mühendisisiniz ve ben bir ilacın içeriği konusunda danışmak istiyorum size...” danışmaktan öte inceletmek istiyordum ve Akıncı ‘nın hem bunu yapabilecek tesisi hem de laboratuvarları vardı.

Şaşırdı.. Beklediği konu farklıydı. Şaşkınlığı çok uzun sürmedi.

“Tabi! Hangi ilaç?”

Çantamın fermuarını açıp içinden ilacı çıkardım ve ayağa kalkıp yanına gittim. Elini uzatıp aldı ilacı ve geri dönüp koltuğa oturdum.

“Ağrı kesici bu! Normal herkesin kullandığı ağrı kesicilerden, tabi biraz daha güçlü bir ağrı kesicidir. Travma durumun sıkıntılı olduğu için biraz ağır bir ilaç vermişler.. Sorun ne?”

“Ben bu ilacı çok önce de kullanmıştım. Hiç böyle etkiler yapmamıştı...”

“Nasıl etkiler yaptı?” Kaşlarını çattı.

“Uyku! Çok derin bir uyku. Sanki baygın gibi uyuyorum. Ne bir ses duyuyorum ne de yanıma gelip uyandırılmak istediğimde bunu hissetmiyorum. Dün Atay ve Okan eve gelmişler, mutfağı yemek yapmak için birbirine katmışlar. Onları duymadığım gibi Atay çok zor uyandırdı beni. Bildiğiniz dürterek, sarsarak zorla uyandırdı...”

Yüzü karanlık bir hal aldı. Gözlerini tekrar kutuya çevirdi. Orijinallik durumunu son kullanım tarihini falan kontrol etti. Herhangi bir sorun bulamadı.

“İlacı eczaneden almadın mı?”

“İlaç eczaneden alındı!”

“Alındı!!” dedi ve bana bakarak devam etti. “Sen almadın ama?!”

Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım.

Derin bir nefes aldı. Eline telefonu alıp birini aradı.

“Serkan bey günaydın. Ferah Dinçer ‘e ait hastanede son yazılmış olan reçeteyi bana okur musunuz?”
Bir süre bekledi.

“Tamam teşekkür ederim.” deyip kapattı.

“Sana zaten bu ilaç yazılmamış!!” sesi öfkeliydi.. “Kim aldı bu ilacı sana!!”

“Sakin olun önce...”

“Okan mı aldı sana bu ilacı? Hastaneye onunla gitmiştin!!” sinirden sesi titriyordu.

“Mehmet bey beni sakin bir şekilde dinlemezseniz eğer sizden bir daha hiç bir şey istemem!”

Arkaya yaslandı gözlerini bana dikti.

“Laboratuvarınızda inceletebilir misiniz?”

“Elbette inceleyeceğim Ferah! Söylemene gerek yok!”

“Benim Okan yada başka birinden şüphem yok! İlaçları almaya Okan gitmedi. Farklı bir konu düşünmeyin yani bu hususta! Sizin alanınız, daha iyi bilirsiniz. İlaçlar yan etki şikayetleri göz önünde bulundurularak zamanla ana formülü değişmeden küçük değişiklikler yapılarak güncellenebiliyor..” Başıyla onayladığında devam ettim.

“Önceden kullandığım da böyle etkiler yapmadığı için danışmak istedim sadece. Farklı bir durum söz konusu değil!”

“Tamamen farklı bir durum söz konusu!! Zaten reçetende bu ilaç yok ve bu ilacında yan etkisi olmayacak bir durumdan söz ediyorsun.”

“Sadece yan etkisi nedeniyle içeriğine baktırmak istiyorum. Aklınızdan komplo teorileri geçmesin..” Gülümsedim.

“Aklımdan şuan neler geçtiğini bir bilsen!!”

“Geçmesin! Sorun yok!”

İlacı yanındaki gazetenin üzerine koydu.

“Bir şeyler yedin mi? Gel birlikte kahvaltı yapalım..”

Ayağa kalktım. “Ben daha fazla rahatsız etmeyeyim..”

“Ne rahatsızlığı Ferah! Geç lütfen!”

“Evime gidip dinlenmek istiyorum..”

“Burada da dinlenebilirsin. Kahvaltını yap, yukarı da bir sürü oda var. Çıkar dinlenirsin. Ben kahvaltıdan sonra dışarı çıkacağım. Rahatsız olmazsın.”

“Estağfurullah rahatsızlık değil de, kendi evim dışında rahat edemem. Teşekkürler.”

“Burası da senin evin....” dedi ağzının içinden konuşarak. Gerisini getiremedi. Bıkkın bir nefes verdi.

“Tamam kalma. Sadece kahvaltı yapalım..” Gözleri yalvarır gibi baktı.

Hem kalmamı istemiyorlar mıydı görevim için! Görevde kal!! Kalalım bakalım!!

“Peki..” dediğimde gözlerinin içi güldü.

Lavaboda ellerimi yıkayıp geldiğimde masaya oturmuş beni bekliyordu. Gülümseyerek oturdum. Masada gözlerini kısa bir süre gezdirdi. En az on kişilik yiyecek vardı.

“Özel bir şey istersen eğer söyleyeyim yapsınlar..”

“Yok daha ne yapacaklar.. Zaten zeytin peynir yeter bana. Öğrencilik ve sonraki memuriyet hayatımdan alışkanlık. Özel  bir şeyler aramam!”

Başını sallarken gözlerinde keder vardı..

“Atay ile küs olmamanıza sevindim..” dedi yardımcısı çaylarımızı doldururken.

“Çocuk değiliz ikimizde! Hem defalarca söylediğim gibi onun bir suçu yok..”

“İşe döneceksin değil mi?” şuan işe dönüp dönmeme konusunda fazlasıyla kararsızdım. Kalmaya karar verdiğim anda Okan konusu çıktı!!

Çatalımı tabağın kenarına bıraktım.

“Dönerim sanırım. Daha karar vermedim. Bir hafta rapor verdiler hastaneden. Gerçi belki onu da bir kontrol etsek iyi olur..”

Gülümsedi.

“Raporun süresi önemli değil! İstediğin kadar dinlen! İstediğin zaman dönersin..”

Okan ‘ın neden o dosyaya ihtiyacın vardı! Aklım bundaydı sadece!! Başka biriyle mi anlaştı? Uzun süredir görevde o ! Aralarına geleli 6 yıl olmuş. Bu süre içinde farklı ortaklıklar mı kurdu? Amacı ne?!

“Ne düşünüyorsun?” dedi Akıncı.

“Hiç! Gözüm dalmış..”

“Hakkında görevden atılmana neden olan dava ile ilgili özel avukatım ile görüştüm..”

“Öyle mi? Neden?”

“Merak ettim sadece. Orda bütün suçlamaları aslında elde tutulur bir delil bile yokken kabul etmişsin.. İnkar etsen dava düşebilirdi. Emniyet ne kamera, ne yazılı bir delil sunamamış. Bir kaç kişinin şikayet dilekçesi ile dava açılmış zaten. Sende ilk duruşmaya gidip kabul etmişsin. Neden kabul ettin?”

“Çünkü yaptım! Neden inkar edeyim ki! İnkar etsem de bir kanıt bulunurdu illaki. Olacak olanı geciktirmenin anlamı var mı?”

“Tesiste yaşanan durumla ilgili de delil yok ama inkar ediyorsun!”

“Çünkü yapmadım!” İmalı güldü yüzüme bakarken.. Bıkkın bir nefes çektim içime.

“Mehmet bey, ben sistemin uyarı verdiği kattaki sunucuya yakın bir mesafede bile değildim. Üç kat aşağıda güncelleme yapıyordum!”

“Olduğun yerden de orda ki sunucuya giriş yapmış olabilirsin!”

“Buna gerçekten inanıyorsanız bence bilişim ekibinizi değiştirin. Farklı işleri yapan sunucuların birbiri ile sistem arasında bağlantısı olmaz! Olamaz! Entegre olmazlar birbirine. Diyelim ki hem kamera sistemini olduğum katta güncelledim ve üç kat yukarıdaki sisteme de girdim. Sizin o an bulunduğunuz -8 veya -9 daki sisteme girmemin imkanı yok. Üç farklı sisteme aynı yerden üç bağlantı kolu açarsam tesisin tüm güvenlik sistemi çökerdi!! Bunu kendi ekibinize sorabilirsiniz. Bilgisayar sistemleri ile ilgili bilginiz az olabilir ama mantıklı olarak düşünün..” dedim ve önümde bitmek üzere olan ince belli çay bardağının dibindeki çayı tabağa boşalttım. Bardağı ters çevirip altı üzerine gelecek şekilde masaya koyduğumda gözleri bardağı dikkatlice takip etti.

Bardağın üstte kalan tabanında işaret parmağımı gezdirdim.

“Burası sistemin ana veri tabanı.! Sistemin bel kemiği! Tesisteki tüm elektronik ve bilişim sistemi bunun üzerine kurulur.” Aşağıya doğru parmağımı kaydırdım. Gözünü ayırmadan beni izliyordu. Kenara bıraktığım çay kaşığını elime aldım.

“Şimdi ben kamera sistemini güncellemek için sistemde bir açıklık oluşturdum. Yeni veri her sistem için yabancı bir olgudur. Ben güncelleme yaparken bir kez sisteme yabancı bir olguyu yerleştirerek sisteme bir kez vurdum.” Elimdeki çay kaşığını çay bardağının yan tarafına vurdum. Minik bir çatlak oluştu..

“Bakın aynı yerdeyim. Bölgeyi değiştirmedim. Aynı yerden -9 daki sizin dosyalarınıza erişmek için tekrar sistemi sarstım.” Aynı yere ikinci kez vurdum. Çatlak boydan boya uzadı. Fakat bardak halen tek parçaydı..

“Sonra yine aynı yerdeyim. Ve bu kez sinyalini yönünü şaşırması ve -1 den uyarı vermesi için -1 deki sisteme bağlandım ve fake bir virüs gönderdim..” çay kaşığını aynı yere vurduğumda bardak önümde parçalara ayrıldı.

“Aynı yerden üç farklı ve birbirine entegre olmayan sistemlere bağlanılırsa ana veri tabanı çöker Mehmet bey! Tesiste böyle bir şey oldu mu?”

Hala gözleri kırılmış bardaktaydı. Kaşlarını çatmıştı ama ikna olmuştu. Gözlerini bana kaldırdı.

“Olmadı!” dedi ve bir süre yine gözlerini bardaktan ayırmadı. Sonra kaşlarını çatarak verdiğim bilgileri zihninden geçirdi. Geriye doğru koltuğun üzerine bıraktığı ilaç kutusuna baktı.

“Ne anlatmak istediğini çok iyi anladım..”

“Bu anlattıklarımı bilişim ekibiniz ile de mutlaka konuşun. Teyit edeceklerine eminim..”

Başıyla onayladı!.. Ama halen kafasında ima ettiğim şeyleri düşünüyordu. Mantıklı geldiğini gözlerinden anladım.

Şuan karşısında kendisine de tuzak kurulmuş biri olarak görüyordu beni. Böyle görmeliydi! Hem dosyasına başkası erişip bilgileri almış ve suçu bana atmıştı. Hem de şüpheli bir ilaç durumu ile iki kez farklı şekillerde fiziksel olmayan saldırıya uğramıştım. Kızına karşı yapılmış bu saldırıya sessiz kalmayacaktı!!

Eline telefonunu aldı ve masadan kalkmak için hareketlendiğinde gülümsedi. “Bir telefon görüşmesi yapmam gerek! Kahve getirsinler mi?”

“Olur!!” dedim sevimli yüz ifadesiyle.

Masadan kalkıp gittiğinde düşündüm. Üç taraflı oynuyorsun demek sen! Cambaza bak! Hem özel kuvvetlerin emirlerini yerine getiriyorsun. Hem başka biriyle dosya üzerinden pazarlık yapıyorsun! Hem Atay ‘ın ve Akıncı ‘nın bir adım arkasında durup birde bana yaklaşıp sevgilim oluyorsun!! Nasıl güzel bir örümcek ağı örmüş ama ve körmüşüm görmemişim.

Dosyayı almak benim işimdi. Benim kurumum yıllardır bu operasyon için uğraşıyor. Ben her şeyimi feda edip girdim bu işe! Okan artık ne için anlaştığını bilmediğim bir şekilde bu bilgileri başkasına versin diye mi çekiyorum ben bunları!! Birde akşamları evimi rahat rahat karıştırmak için ne olduğu belirsiz bir ilaç veriyor bana!

“Siz üçünüz bir araya da gelseniz! Bir kadının zekasıyla baş edemeyeceksiniz!!” diyerek mırıldandım.

Masaya gelen kahve ile getiren kadına gülümsedim. Kadın arkasını dönüp giderken Mehmet Akıncı gülümseyerek masaya oturdu. Burada olduğumda yüzündeki huzuru görmemek için kör olmak gerekirdi.

“Önce laboratuvara gidip ilacı bizzat inceleyeceğim. Sonrasında sana bilgi veririm.”

“Teşekkür ederim. Yani aslında bünyesel olarak içerisinde olan bir kimyasal da beni böyle etkilemiş olabilir. Böyle şeyleri bilmek sağlık açısından iyi olur..”

“Elbette...” dedi gülümseyerek ama gözleri gülmüyordu.

Kahvesinden bir yudum içti.

“Sana geleyim diye düşündüm ziyaret için ama hızla epeyce toparlandın. Evde de yorulmana gerek yok. Atay ‘ı da alıp üçümüz dışarda yemek yiyelim. Ne dersin?”

“Yani açık konuşayım, çok iyi olur. Yemek işinden pek anlamam. Bende kara kara düşünüyordum akşama ne yapacağımı! Çok iyi olur ama Atay ne der bilemiyorum.”

“Ben konuşurum, kabul edecektir. Sana karşı halen mahcup, üstelik onu mahcup etmeme konusundaki tutumun onu daha duygusal hale getirdi. İtiraz edeceğini sanmıyorum. En azından sen varken seve seve gelecektir..”

“Peki o zaman..”

Bir süre yüzüme tebessüm ederek baktı. Beni izlediğini hissettim ama başımı çevirip yüzüne bakmadım. Gözlerimi bahçeden dışarıya çevirdim. Bir an camdaki yüzünün yansıması dikkatimi çekti. Özlem dolu bakıyordu. Kesinlikle kızı olduğumu öğrendi ama nasıl! Test sonucu bu kadar erken çıkmışsa zaten ben boşuna benim ekibe tafra yapıyorum. İş işten geçti bile!!!

Olmak istediğim hayat bu değildi. Ben özgür olmayı özgür yaşamayı tercih ettim hep. Kimsenin hayatımda söz sahibi olmasını kabul etmedim. Şuan bana çizilebilecek en küçük sınır bile sinirlerimi zıplatmaya yeterliydi..

Aniden aklıma gelen bir düşünce ile yüz ifademi fark edilmemek adına zor korudum. Koruyabildim mi ondan bile şüpheliyim.. Neden Atay ve benimle birlikte yemek organizasyonu yaptı ki? Atay ‘a şuan söylemeyi düşünmüyordur umarım gerçekleri..! Şu sıkıntının içinde birde Atay ile uğraşamazdım.

“Mehmet bey...?” aniden başımı ona çevirdiğimde göz göze gelmiştik. Hemen kendisini toparlayıp başını eğdi.

“Dinliyorum..”

“Konsey adayları belirlendi sanıyorum..”

“Evet.. Görüşmeler ve toplantılar sonucunda belirlendi. Senin bu konuda bilgin olmasına şaşırdım.”

“Bilgim yok. Yorum yaptım sadece. Ortalıkta can sıkıcı bir sessizlik var. Rahatsız edici! Bunaltıcı!! Muhtemelen bir şeyler kesinleşmekle birlikte, bunun sonucundan huysuzlanan bir kesim var gibi hissediyorum. Ortalıkta huzursuzluğun kokusunu alıyorum ve bu kokuyu ne zaman alsam çok geçmeden oluk oluk kan akar!!”

“Birkaç ay yeni konsey görev alanlarında tam yetkili olana kadar böyle devam eder.. Ben şu aşamadan sonra kimsenin huzursuzluk çıkaracağına ihtimal vermiyorum ama en düzenli zamanlarımızda dahi hedefe konulan insanlarız. Her zaman can yakmak ve intikam almak isteyen birileri olacaktır çevremizde..” sözleri tedirginliğimi bastırmak istese de yüz ifadesi olarak o da tedirgindi..

“Ne iş yapacak bu konsey?”

İmalı şekilde gülümsedi sadece..

“Gizli bilgilerinizi öğrenmek için sormadım. Sadece yaptığınız işle ilgili neden başkalarının iş bölümüne ihtiyacınız var onu anlamak istiyorum..”

“Bu sadece benim işimle ilgili değil. Her alanda, bir kilo buğdayı bile dünyaya satabilmek için ticari alanda birçok kişinin yetkiliğine ihtiyaç duyarsın..”

“Reklama yada ticari bağlantılara ihtiyacınız olan ürünler yaratmıyorsunuz diye düşünüyorum. İlaç sektörü zaten alıcısı hazır bir sektör?”

Kendi alanıyla ilgili konuşurken gayet keyifli görünüyordu. Şu adam ile işiyle ilgili oturup muhabbet ettiğime inanamıyorum. Görsel olarak görünmeyecek bir mesafede olsam kendi kendime göz devirirdim..

“Ferah ilaç sektörü dediğin gibi alıcısı, müşterisi belli bir sektör fakat dünya ile ticaret yaparken adımların sağlam olmalı. Sağlıklı ortaklıklar, iş konusunda ortaya çıkabilecek aksilikleri en aza indirir ki, benim alanımda en küçük bir aksilik demek işimin birkaç ay ertelenmesi demektir.. Ve sadece beni üretici ve pazarlayan kesim olarak düşünme, aynı zamanda yeni birşeyler üretmek için bende kimyasallar almalıyım. İlaçlar ve kimyasal formüller için gerekli ürünlerin düzenli olarak getirilmesi gerekiyor. Çoğu kimyasal maalesef Türkiye bulunmuyor yada benim istediğim kadar kalitelisi bulunmuyor. Ben gerekli olan ürünlerim konusunda tek el olarak birileriyle çalışmayı severim. Parça parça temin etmeye çalışmak zor ve zaman alır. Konsey dediğim şey benim ürettiğim her şeyde bana ürün sağlayabilecek, ticari bağlantıları kuracak ve bu süreçte yaşanabilecek bürokratik sıkıntıları çözmeme yardımcı olacak insanlardan oluşuyor. Herkes işini ve görevini bilir, ne gerekirse onu yapar. Karşılığını alır! Bu tür yapılanmalar gereksiz riskleri ortadan kaldırdığı gibi güçlü ittifaklar ile daha çok güçlenmemizi sağlar. Konseyin kötü bir tarafı yok yani...”

İlk okul beşinci sınıfa giden çocuğuna matematik anlatıyor gibi tane tane anlatmasını takdir ettim. İçimden tabi ki!!

Yüzümdeki karanlık soru işaretlerini görmemesi imkansızdı. Tek kaşını kısa bir süre kaldırıp tekrar eski haline getirdi.  Bir şeylerden huzursuz olmam onu huzursuz ediyordu. Kaçacak bahane aradığımı düşündüğü için bu huzursuzluğum onda beni ikna etme düşüncesini yoğunlaştırıyordu. Doğruları söyleyerek ikna edemezdi, hep yaptığı gibi yalanlarla etmeye çalışacaktı..

“Sormak istediğin birşeyler varsa sorabilirsin! Anlatabileceğim ölçüde açıklayıcı olacağımdan emin olabilirsin..”

Önümde parmaklarımın arasında tuttuğum, dibindeki bir içimlik kahvesiyle birlikte soğumuş olan fincanda gözlerimi hızla ayırıp ona baktım.

“Mehmet bey denekler neden sürekli ölüyor! Bu kadar fazla deneğin ölüyor olması projenin başarısız olduğunu göstermez mi!? Ve başarısız olan yada en azından başarısı halen ispatlanamamış bu projenin üretim ve pazarlama için gerekli olan konseyine neden bu kadar hevesli bu insanlar!!? Ben bir şeyi kaçırıyorum ve bu kaçırdığım şey de benim uykularımı kaçırıyor!!”

“Deneylerin devam ettiği projede ölen denek sayısı yüksek görünüyor olabilir ama bu tür araştırma ve uygulamalarda standart yüzdeleri fazla fazla aştığı söylenemez...”

“Mehmet bey yapmayın..” İmalı sırıttım sözünü keserken.. “Orda ölen hiç kimsenin bir kaydı bile yok. Bilimsel bir proje olarak kayıtlara geçtiğinde bile gerçek kaybedilen denek sayısını asla hiç bir zaman söylemeyeceksiniz...”

“Rakamları doğru beyan etsem ne değişir Ferah? Proje amacına ulaştıktan sonra en fazla birkaç sosyal paylaşım platformunda gündem olur, birkaç gazeteci yazar çizer, belki birkaç insani kurum kuruluş ve dernekler ayaklanır.. Sonra? Bu ülkede her şey o kadar çabuk unutulur ki sen dahi birkaç ay sonra birileri söylemese hatırlamazsın.. Bu nedenle o birkaç ay süreli kaos için ortalığı karıştırmanın bir anlamı yok!!” İmalı bir tebessüm gönderdi bana.

“Kahve ister misin?” dedi boşalan fincanıma bakarak. Fincana baktım bende, kısa bir süre durdum.

“Mehmet bey yaptığınız suç işlemenin ötesinde bir durum.. Orda o kadar insanı kendi hırslarınız yüzünden öldürüp, bunu nasıl bu kadar kolay sindirerek çevreye bu kadar basit bir şeymiş gibi anlatabiliyorsunuz?”

“Ferah ben daha kötülerini de yaptım. Benim o insanlarla kişisel bir derdim yok yada Frankesntein değilim. Bunu bugün ben yapmazsam ileride bir gün birileri yapacak. Bilimin önünde kimse duramaz.. Ve bu uğurda ölen insanlar başarıya ulaşmak için çabalayan kimsenin gözüne görünmez. Oradan bakınca sana insancıl biri gibi görünmüyor olabilirim ama benim hayatım insancıl olmayı kaldıramayacak bir hayat!!”

Yutkundum..

“Canay....!” boğazımdaki düğümü açmak için tekrar üst üste yutkundum. Aniden başını kaldırıp bana baktı. “O yaşasaydı eğer, ve sizin bütün bu yaptığınız işleri bilseydi size izin verir miydi yada anlayış gösterir miydi?” zorlukla kurduğum cümleden sonra uzun sayılabilecek bir süre bana baktı.

“O benim tanıdığım en iyi niyetli insandı. Kimseye hiç bir kötülük yapmak istemezdi. Kimsenin canı yansın istemezdi. Herkese sevgiyle bakardı...” Gözleri doldu. Gözünden taşmak üzere olan damlalara zorlukla engel oldu.. “İyi olmayı bu dünya kaldıramıyor Ferah. Belki birçok insandan çok daha fazla yaşamayı hak ediyordu. Çok daha fazla mutluluğu hak ediyordu. Ama öldü! İnsanların kıskançlığına, kötü niyetlerine kurban edildi. Benden aldılar onu, küçücük bebeğimiz vardı. Ona ihtiyacı olan bir bebek, kızım!! Hem annesini aldılar hem kızımı aldılar. Şuan beni kimse dünyanın geri kalanına olan nefretim yüzünden yargılayamaz!!”

“Sizin sevdikleriniz öldü diye herkesin ölmesi mi gerek Mehmet bey yapmayın!!!”

“Ölümü ben yaratmadım! Ve aslında konumuz ölüm de değil! Ben kendi mutluluğumu bile söylemiyorum. Canay’ın olmadığı bir dünyada kimsenin mutlu olmasını istemiyorum.”

Gözlerimi devirdiğimde sinirli yüz ifadesi birden yumuşadı.

“Şu göz devirme alışkanlığını kimden aldın Ferah allah aşkına!!”

Masadan yavaşça ayağa kalktım.

“Ben gideyim artık çok vaktinizi aldım..” dediğimde o da ayağa kalktı.

“Ne demek !!.. Bunu sık sık yapalım lütfen. Sohbet etmek iyi geldi..”

Gülümseyerek koltuğun üzerine bıraktığım çantama doğru yürüyüp elime aldım.

“Hoşçakalın..” diyerek evden ayrıldım.

Arabama doğru yürürken düşünüyordum. Manyak herhalde!! Yada gerçekten psikolojik rahatsızlıkları var. Canay’ı benden aldılar dediği karısı!! Oğlunun annesi. Kadın eğer şans eseri o kazada ölmeseymiş bu adam onu öldürürdü net!!

Yapmasaydı!! İki ev kurmasaydı! Canay ‘ı seviyorsa eğer eşinden ayrılıp evlenebilirdi. İki kadını birbirine düşman eden kendisiyken birinin ölümünden diğerini suçlamak ne derece mantıklı!!! Ahh erkekler!!!

Yol boyunca düşünerek evime gittim. İlk iş iletişim odama geçip iletişim için kullandığım yazılımı laptobuma aktardım. Odada kullandığım ekipmanı temizleyip devre dışı bıraktım. Dosyanın içinde olduğu hafıza kartını fırlattığımda sıkışmış olduğu çekmecenin köşesinden çekmecenin bir parçasını zorlukla ayırarak çıkarabildim. Herhalde istesem bu kadar iyi saklayamazdım!

Hafıza kartını kendi programım ile şifreledikten sonra laptopun batarya kısmının altına sabit bir şekilde yerleştirdim. Odayı toparladıktan sonra yukarıya çıktığımda akşam oluyordu.

Giyinmek için yatak odasına geçerken salonda şarja taktığım telefonum çaldı. Okan arıyordu..

“Alo..” soğuk ses tonum bir an duraksattı onu.

“Ferah iyi misin?”

“İyiyim. Sen nasılsın?”

“İyi. Sesin bir tuhaf geliyor..”

“Temizlik yaptım biraz...” sırıttım.

“Niye yordun ki kendini?”

“İyiyim bir şeyim yok!”

Tekrar birkaç saniye duraksadı.

“Ferah sorun nedir?”

“Bir sorun mu olması gerek Okan?”

“Hayır!!”

“Eeee??”

“Ferah sabahta tuhaftın. Ters bir şey mi oldu? Yada ben mi yanlış bir şey söyledim sana anlamaya çalışıyorum..”

“Yorma kendini anlamaya çalışarak. Yok bir şey. Akşam ki yemek için hazırlanacağım. Sonra konuşuruz..”

“Peki...” telefonu kapatırken derin bir nefes verdi.

Duşa girip çıktım. Biraz televizyon izledim , izlemek denirse!! Düşünüp durdum sürekli.. Sonrasında biraz uyumuşum. Uyandığımda hava kararmak üzereydi. Üzerimi değiştirip yola koyuldum..

Mehmet Akıncı ‘nın davet ettiği mekana geldiğimde kapının önü korumalar ile doluydu.. Her şeyi abartmayı seviyor. Korumalardan biriyle ayak üstü konuşurken içeriye göz attım. Mekan boştu.. Bu yemeği neden bu kadar ciddiye aldı ki bu adam!!

Restorana doğru birkaç adım attığımda restoranın terasında denize yüzü dönük olarak oturuyordu.. Yüzünü görmediğim için zihnindekileri okuyamadım ama oturuşu ve duruşu sabitti. Bir şeyler düşünüyor olmalı !!

Sırtıma yumuşak şekilde dokunan bir el ile boşta bulunduğum için irkildim. Hızla arkamı dönüp baktığımda Atay gülümsedi.

“Korkutmak istemedim..” dedi.

“Dalmışım sadece..” dedim tebessüm ederek. Gözleri restoranın içinde dolaştı ve babasını kısa bir süre inceledi.

“Bu yemeğin amacı ne Ferah sen biliyor musun?”

“Aramızdaki durum nedeniyle soğukluk olmasını istemiyor zannediyorum. Tahminim bu yönde başka bildiğim bir şey yok.!” dedim.

“Bir soğukluk yok öyle değil mi?” dedi gülümseyerek ama mahcup bir ifade vardı yüzünde.

“Hayır!! Ama baban biliyorsun kendi düşüncelerini sadece baz alarak iş yaptığından bence bu organizasyonu yaptı.” Gülümseyerek söylediklerim onu da gülümsetti.

“Sevindim. Gel içeri geçelim.”

Restorana girdiğimizde halen fark etmemişti bizi. Yanına yaklaştığımızda hafif gülümsedi Akıncı.. En fazla bu kadar gülebiliyordu zaten!

Elini sıkıp tebessüm ettim. Atay direk masaya oturdu.

“Hoşgeldiniz...” dedi Akıncı.

“Hoşbulduk..” dedik ikimiz birlikte.

“Birlikte mi geldiniz?”

“Hayır! Kapıda karşılaştık.” dedim.

Atay ‘ın yüzü ifadesizdi. Babasıyla aynı ortamda bulunmak ona iyi gelmiyordu. Yine de bana bakıp arada gülümsemeyi ihmal etmedi.

Masa özenle hazırlanmıştı. Ben sıradan bir yemek programı olarak düşünmüştüm ama Atay gibi bende huylanmıştım.

“Afiyet olsun..” dedi Akıncı.

Yemek bir süre sessizce devam etti.

“Nasıl oldun Ferah?” dedi Akıncı.

“Daha iyiyim sağ olun.”

Derin bir nefes aldı.

“Bana getirdiğin ilacı inceledim. Uyuşturucu gibi bir içeriği yok! Fakat güçlü bir uyku ilacının etken maddesinden yüksek oranda var içerisinde!” başımı kaldırıp yüzüne baktığımda bakışları soru işareti doluydu.

“Ne ilacı bu?” dedi Atay.. Başımı gülümseyerek ona çevirdim.

“İlk zamanlar ağrım fazla olduğundan kolay uyuyabileceğim bir ilaç vermişler. Bilmediğim bir ilaç olduğu için de Mehmet bey ’e danışmıştım.” deyip bakışlarımı Akıncı ‘ya çevirdiğimde konuyu kapatması gerektiğini anlamıştı.

Atay yeniden mahcup yüz ifadesi ile baktı.

“Sorun yok geçti gitti.” dedim.

“Neden buradayız baba!?” dedi Atay. Kararlı ve sert ses tonuyla elimdeki çatal ve bıçağı tabağın kenarına bıraktım çünkü konuyu bende merak ediyordum.

Akıncı konuşup konuşmamak arasında kararsız kaldı sanki. Bir kaç kez sessizce boğazını temizledi.

“Kötü mü oldu Atay?” dedi zoraki bir gülümsemeyle.

“Baba biz mecbur kalmadıkça birbirimizle görüşmekten kaçınan insanlarız ! Haliyle merak ediyorum.” Atay ‘a baktım. Soğuktu bakışları.. Bunu rahatsızlık duyarak ya da incinerek söylemedi. İçi soğumuş biri olaraktan söyledi.

Daha da kötüsü Akıncı ‘nın gözlerinde de bir duygu yoktu. Soğukluğa buz gibi bakışları ile karşılık verdi.

“İkinizle de konuşmam gereken önemli bir konu var. Hayatımızın bundan sonrasını etkileyecek kadar önemli bir konu bu!” dedi Akıncı. Oturduğu yerde önüne bakarak geri yaslandığında Atay’ ın kaşları çatılmıştı.

Umarım bu konuşma benimle ilgili değildir. Hayır hayır!! Olmamalı! Şuan değil! Ben hep bunu bilirse bile Atay’ın göstereceği tepkiyi baz alarak ondan uzun bir süre gizleyeceğini düşünmüştüm. Şuan konuşacağı konu ben isem ,emin olacağım tek şey, Atay ile savaş durumunda olacağımdı. Zaten Okan ile ilgili kafamda soru işaretleri varken şuan bu olmamalıydı. Kimse fark etmeden derin bir nefes aldım.

“Müsaadenizle !! Hemen dönerim..” diyerek masadan kalkıp lavaboya doğru ilerledim. Düşünmem gerekiyordu.

Lavabodan içeri hızla girdim. Belki konu farklı bir şeydir. Gerçi iş ile ilgili olsaydı bunu yemekte değil şirkette görüşürdü Akıncı. Buradan hemen çıkıp gidip görevden ayrıldım desem kurum kabul etmeyecektir! Zaten defalarca kalmamı söylediler. Ya geri dönmemi isteyecekler ya da emirlere karşı gelip operasyonu tehlikeye attığım için meslekten gerçekten atılırım..!

Parmaklarım ile başımı ovaladım.

“Sonuna kadar inkar kızım! Eğer bunu açıklarsa mümkün değil deyip kızarak ortamı terk et!! Sonrasını sonra düşünürsün...” deyip aynada kendime baktım ve gözlerimle kendimi onayladım.

Ellerimi yıkayıp kapıdan çıktım ve masaya doğru yavaş adımlarla yürümeye başladım. Akıncı sinirli görünüyordu. Atay’ın gözleri ise kıpkırmızıydı. Uzak mesafede oturmalarına rağmen birbirlerine öfkeleri her şekilde belli oluyordu. Akıncı kısık sesle konuşmaya devam etti. Atay'ın her duyduğu kelime gözlerinde cehennem ateşi yakıyordu.

Masaya yaklaştığımı ilk Akıncı gördüğünde konuşmasını kesti ve Atay ‘a doğru eğildiği masadan geriye doğru yaslandı. Gözleri Atay ‘a kilitlenmişti. Akıncı ‘nın aniden susması ile Atay ‘ın öfkeli gözleri beni buldu ve bulduğu gibi de üstüme çivi gibi çakıldı.! Olduğum yerde adımlarımı önce yavaşlatıp hafif gülümsemeye çalışsam da bir şeylerin ters gittiği çok belliydi. Gülümsemekten vazgeçip sorularla dolup taşan gözlerimi Atay ‘dan ayırmadan baktım.

Gözlerindeki öfke yakıcı ve yok ediciydi.! Ajan olduğumu mu söyledi bu adam yoksa kızı olduğumu mu? Kestiremedim!! Olduğum yerde çakılıp kaldığımda kulaklarım kendi nefes alış verişimi duyuyordu.

Atay aniden oturduğu sandalyeden kalkıp belindeki silahı çektiğinde sadece şaşkınlıkla izledim onu! Hiç düşünmeden silahını bana doğrulttuğunda kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. Öğrenmişti! Kardeşi olduğumu biliyordu!! Belki masalardan birini kendime siper yapıp kaçabilirdim ya da silahımı çekip karşılık verebilirdim. O an ikisini de yapmak istemedim. Sadece yüzüne baktım!!

“Atay!!!!” diye bağırdı Akıncı. Duymadı sanki! Akıncı yerinden hızla kalkarken silah büyük bir gürültüyle patladı. Silahı bana doğrultmuş ve gözüme baka baka ateş etmiş olsa da bana ateş edebileceğine inanmamıştım! Ta ki karnımda hissettiğim yanma ile elimi karnıma götürüp, parmaklarımda kendi kanımı görene kadar!! Akıncı ‘nın sesini tekrar duyduğumda gözlerim hâlen Atay’daydı. Öfke saçıyordu gözleri! Ben bu kadarı öfkeyi hak etmemiştim!!

Silah ikinci defa ateşlendiğinde korumalar içeri girdi. Göğsümde hissettiğim ağrı ve basınç ile nefes alamadım. Korumalar Akıncı ‘nın talimatıyla Atay ‘ı etkisiz hale getirmek için etrafını sardılar. Üçüncü kez ateş edecekti, öldürene kadar kurşun yağmuruna tutacaktı beni gözlerinde gördüm. Fakat korumalar izin vermemişti..!

Nefessiz kaldığımı hissettim. Göğsümden ve karnımdan sızan kanların yakıcı sıcaklığıyla  dizlerimin bağı çözüldü sanki ve yere düştüm. Zorlukla aldığım nefes ile bilincimi açık tutmaya çalışırken Akıncı hemen yanımdaydı. Nefes almak artık acı vermeye başlamıştı.

Akıncı ‘nın elini yüzümde hissettim. Gözlerimi zorlukla açık tutmaya çalışarak yüzüne baktım. Gözünden arka arkaya yaşlar aktı. “Kızımmm...” duyduğum son şey oldu!!



FEDA +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin