Sabah 9 ‘da konum atılan adrese gelmiştim. Kapıda duran korumalar kahvaltı yapıyordu. Kaşımın birini durumdan hoşlanmadığım için yukarı kaldırdım. Tabi ki personel kahvaltı yapacaktı, kimse robot değil.. Ama her an her yerden saldırı alabilecek konumda olan bir yerin kapı güvenliğiysen dönüşümlü yemek yenmesi gerekir. 10 kişi varsa 5'i yemeğini yer, diğer 5'i kapıda durur. Sonra dönüşürler..
Açılan demir kapı ile kimse yerinden kalkmadı. Yeni güvenlik müdürünün geleceğinden haberdar olduklarından mı yoksa beni sallamadıklarından mı pek anlayamadım. İçeri aracı park ettim ve araçtan çıkıp kahvaltı masalarına doğru yürüdüm.
“Gençler afiyet olsun.. Kıtlıktan mı çıktınız?”
Aralarından bir kişi ayağa kalktı.
“Siz yeni güvenlik müdürü olmalısınız. Ben evin güvenliğinden sorumlu personelim.” diyerek elini uzattı bana.. Sorumluyu da bulduk ne hoş!
Elini tokalaşır gibi tutup kolunu tersine çevirip sırtına dayadım. Biraz zorladığımda acı içinde bağırdı. Gelen sesten anladığım kadarıyla kolu omuzdan çıkmıştı.. Diz kapağının arkasına attığım tekme ile yere çöktü.
“Güvenliğinden sorumlu olduğun alana bir kişi elini kolunu sallayarak giriyor şuan.. Böyle mi koruyorsun burayı.” Kolunu bıraktığımda yere kapaklandı ve acı içinde kıvranmaya başladı. Diğer adamlar hala şok içinde oturdukları yerden beni izliyorlardı. Üç adımda masaya kadar gidip masaya güçlü bir tekme attım.. Devrilen masa ile herkes ayağa kalkmıştı.
“Haa işte böyle olacaksınız!” dedim.
İçlerinden muhtemelen aralarında en kıdemli olan biri cevap verdi.
“Efendim sizin geleceğinizi biliyorduk bu yüzden kimlik teyidi yapmadan açtık kapıyı?”
“Sizi buraya alırken tek kriter mal olmak olarak belirlenmiş olabilir mi? Lan benim güvenlik müdürü olduğumu nerden biliyorsunuz? Size müdür gelecek denildi ama az ilerde müdür denilen kadının arabasını durdurup bayılttım diyelim. Onu aldım kenara attım, arabasına binip ben geldim. Aslında düşmanım ben! Nerden biliyorsunuz benim doğru kişi olduğumu?? Buranın güvenliği öncelikli amacınız ama siz böyle salak salak davranırsanız ne bu evi korursunuz ne de kendi canınızı. Çoluğunuz çocuğunuz yok mu sizin? Hiç mi korkmuyorsunuz ölmekten?”
Herkes başını önüne eğdi..
“Bu ilk oldu! Ve son olacak! Bir daha böyle tedbirsiz davrandığınızı görürsem kafanıza ben sıkarım! Ben sizin eski güvenlik müdürlerinize benzemem, hepinizi siker atarım. Buraya gelen düşman, sizi es geçip içeriye dalmayacak, önce sizi öldürecek sonra içeriye girecek. Kendi canınızı seviyorsanız eğer kapıya gelen bu evin dışından kim olursa olsun önce düşman olarak göreceksiniz. Ben kayıp vermeyi sevmem. Hepiniz aklınızı başınıza alın. İkinci bir güvenlik zafiyetini affetmem.. Şunu da kaldırın yerden hastaneye götürün.” dedim yerde acı içinde kıvrılan adamı kastederek.
“İki kişi benimle gelsin.” dedim.
Bahçeye doğru döndüğümde büyük bir masada kahvaltı yapan 3 kişi gördüm. Masanın başında 50 li yaşlarda saçları yanlardan hafif beyazlamış karizmatik bir adam oturuyordu. Karşılıklı oturan patron ile Kazanova vardı. Hepsi de bana şaşkınlık içinde bakıyordu. Masaya doğru yürüdüm.
“Sabah şeriflerinizle oynamak istemezdim ama evin güvenliğinden sorumlu personelinizin işine son verdim ve hatta kolunu omuzdan çıkarmış olabilirim. Bilginiz olsun.” dedim.
Masanın başında oturan adamın dudakları yukarı kıvrıldı. Patron delici bakışları ile Okan ‘a bakıyordu. Okan ‘da aynı şekilde bana.
“Kızım senin aklı melekelerin firar mı etti. Sabah sabah ortada birşey yokken niye milletin kolunu bacağını çıkarıyorsun?” dedi Okan. Ayağa kalkıp yanıma doğru yürüyordu.
“Benim işimi iyi yapmamı istiyorsanız eğer hiç biriniz işime karışmayacak . Meraklınız değilim! Ama karşılığını aldığım işi hakkıyla yapmak isterim. Bu yüzden geri bas Kazanova. Ve çok iyi biliyorsan buyur sen yap!”
Okan olduğu yerde çakıldı. Tabi hep gevşek gevşek gördüğü için beni, bu disiplinli halim onda şok etkisi yapmıştı.. Amaa işinde disiplinli biriydim hep. Diğer herşeyi dalgaya alsam da yaptığım iş önemliydi..
Masanın başındaki adam gülümsedi.
“Sonunda düzgün birini bulabildiniz tebrikler çocuklar.!!” dedi ikisine bakarak. Sokulan lafın rüzgarı bana kadar gelmişti.
Bana döndü bakışları. Baştan ayağa inceledi.
“Hoşgeldin! Yeni görevinde başarılar.” dedi..
Yediği lafın etkisiyle Okan ‘ın gözlerden ateş çıkıyordu. Patronun sinirli yüz ifadesi de Okan ile aynı görüşte olduğunu anlatıyordu.. Sinirle tısladı.
“Az önce işine son verip kolunu çıkardığın adam 10 yıldır bizimle çalışıyor.. Bir yanlışını görmedik. İhmali var diye eski personeli işten çıkaramazsın, en fazla ihtar verilir. Ve öyle yapılacak!” dedi. Evet patron sert biriydi ama beni daha tanımıyordu.
“Peki!” dedim arkamı dönerken devam ettim. “Afiyet olsun.” Giriş kapısındaki aracıma doğru yürümeye başladım.
“Nereye gidiyorsun?” dedi Okan.
Arkama dönmeden cevap verdim.
“Sizi bilmem ama ben sözümün geçmediği yerde güvenliği sağlayamam. Hoşçakalın!”
Birkaç adım attıktan sonra beklediğim ama bir an duymayacağımı düşündüğüm sesi duydum.
“Dur!” bu masanın başındaki adamın sesiydi. Yerimde durup arkama döndüm. Sandalyede geriye yaslanmış bana bakıyordu. Az öncekinden daha sert bir ifade vardı yüzünde…
“Hiç bir yere gitmiyorsun.. İşini de nasıl iyi olacağını düşünüyorsan öyle yapmaya devam ediyorsun..” dedi.
Biraz duraksadım..
“Yalnız beni işe şu iki arkadaş aldılar.. Onlar istemiyorlar ise burda durmam anlamsız..”
“Evin de, şirketin de, bütün işlerin de yöneticisi benim. Benim yanımda onlar halt etmişler ve ben daha ölmedim! Kal diyorsam kalacaksın! Ve bu iki arkadaşla da en küçük bir sorun yaşarsan hemen bana geleceksin!”
Gülümsedim.
“Pardon siz kimsiniz?”
“Ben büyük patronum!” dedi. Yerinden kalkıp yanıma geldi ve tokalaşmak için elini uzattı.
“Mehmet Akıncı..” dedi.
Elimi uzattım tokalaştık.
“Ferah Dinçer. Memnun oldum.” dedim.
Adam arkasını dönüp masaya doğru giderken hala ayakta olanları izleyen Okan ‘a bakıp göz kırptım. Sinirli gözükse de bence bu durum hoşuna gitmişti.. Küçük patronun ise sinirden kulaklarından duman çıkmak üzereydi..
Adam masaya oturduğunda beni de kahvaltı için çağırdı. Aç olmadığımı söyleyip geri çevirdim.
Masadan ayrılırken geriye dönüp seslendim.
“Kazanova sen bir gelsene benimle.!”
Okan başını sinirle sağa sola salladı.
“Yine ne oldu?” dedi yanıma kadar geldiğinde.
“Arka tarafta niye hiç adam yok!”
“Kızım lazerle mi tarıyorsun? Arkada adam olmadığını burdan nasıl gördün?”
“Bahçeye gelmeden önce turladım evin çevresini.. Bak çevrenizde gezenden haberiniz bile yok!” dedim.
Kısık sesle konuşsak bile fısıltımız masadan duyulur tondaydı.
Çatalı sertçe tabağın kenarına indiren patronun çıkardığı sesle ondan tarafa döndük.
“Sadece dışarda dolaşmayıp, arka taraftan içeri girmeye kalksaydın nedenini anlardın….” Derken sözünü kestim.
“ Şu çimenlerin içine görünmez şekilde saklamaya çalıştığınız basınca duyarlı dedektörleri kastediyorsan eğer, tahmini 70 den fazla dedektör için yeri köstebek gibi kazıp kabloları girişteki güvenlik bölümüne kadar getirmediyseniz bir işe yaramaz. Ve girdim zaten görüldüğü gibi ruhunuz bile duymadı.. ”
Bu kez şaşırarak baktı..
“Nedenmiş o?”
“Çünkü sadece uyarı sinyalini, ön tarafa kablodan manuel olarak gönderirse sinyal doğru yere ulaşır. Biri geldi. Benim yaptığım gibi 2 metrelik duvarın üzerine çıktı ve sinyal kesiciyi çalıştırdı. Arka taraftaki 70 küsür dedektörün tamamı pert olur. Ve gelen kişi dedektörlerin üstünde sabaha kadar dans eder haberin olmaz!”
“Sen 2 metrelik duvarın üzerine nasıl çıktın.” dedi Okan.
Gözlerimi devirdim.
“Orası da ayrı bir facia. Duvara en yakın ağaca tırmanıp duvarın üzerine atladım. Basit yöntem yani herkes yapabilir. Ve o duvara en az 2 metre mesafedeki ağaçların komple kesilmesi lazım bu nedenle.. Zaten aradaki 2 metrelik mesafeyi maymun gibi ordan oraya atlayabilen biri olursa da artık yapacak birşey yok!”
Kimseden çıt çıkmadı..
“Ben bu sabah size bir suikast düzenlemek isteseydim en az 5 farklı şekilde içeri girer, hepinizin kafasına rahatlıkla bu masada kahvaltı ederken mermiyi sıkardım. Yatın kalkın dua edin böyle zeki düşmanlarınız yok!”
Okan kolumdan tutup uzak bir bölgeye çekti beni..
“Kızım sen sabah sabah sinirimi zıplatmaya mı geldin. Yavaş yavaş yüklen! Birden dümdüz girdin lan ikimize birden.”
“İşinizi düzgün yapsaydınız sizde. İntihara mı meyillisiniz anlamadım ki? Bu arada duvarın üstüne çıktığımda seni gördüm.” dedim sırıtarak.
“Nasıl gördün lann?” dedi gözlerini kısarak.
Bakışlarımı aşağıya indirdim.
“Çıplakkk!” dedim sırıtarak.
“Sapık mısın sen be? Gördün çevir başını ne bakıyorsun!”
Kahkaha attım..
“Artık benim namusumsun! Başkasının eli eline değemez. Ona göre!” dedim gülerek…
“Allah yazdıysa bozsun!”
“Amin canım aynen.. Benim kalacağım ev şu arkadaki küçük şey mi?”
“Evet. Beğenemedin mi?”
“Valla kendiniz saray gibi evde kalın, götünüzü kurtaran kadını kibrit kutusu kadar yerde oturtun.. Ayıp valla!”
“Kendi evinden daha büyük orası!”
“Tatlım önemli olan boyutu olsaydı, çoktan sınıfta kalmıştın!”
Önüne baktı. Bana baktı.
“Allah allah ya kıza bak! Bir onun için laf sokmadığın eksikti. Seni ilgilendiren konularla ilgili yorum yapsana!”
“O da batıyor size!”
Kafasını sinirle sağa sola salladı.
“Eşyalarımı eve koymam gerek Kazanova, git anahtar falan getir hadi..”
Arkasına dönüp yardımcılardan birine seslendi.
“Yandaki dubleksin anahtarını getirin.”
Eve girdiğimde içini beğenmiştim. Rahat döşenmiş. Yukarıda iki oda, aşağıda salon mutfak vardı.
Korumalar korkudan titreyerek valizimi yukarı odaya götürdüler. Bende koltuğa oturdum. Valizi bırakıp çıktıklarında Okan ‘a elimle karşı koltuğu işaret ettim.
Yavaş adımlarla gidip oturdu.
“Şimdi Kazanova, görev alanlarım, görev yetkilerim neler? Yetki sınırlarım, güvenlik çemberleriniz, bu çemberin içindekiler, elinizdeki adam ve silah durumunuz ile korumakla yükümlü olduğum bölgelerin kroki ve genel bilgileri lazım bana. Sen mi bilgilendirme yaparsın, başka biri mi?”
“Bütün bilgileri akşam üzeri sana hazırlatırım. Bu ara gündem yoğun. Şimdi şirkete gitmem lazım. Sende bizimle geleceksin. Ordaki işleyişi bugün çözersin zaten. Gerisini de detaylı akşam konuşuruz.”
“İyi..” dedim ayaklanırken tekrar konuştu.
“Sadece karışmaman gereken yani görev alanın dışında kalan yerler var. Tesislerimiz! Savunma sanayi ve bir takım kimyasal proje çalışmalarımızı yürüttüğümüz tesislerinin güvenlik sistemi tamamen farklı ve ekipleri de özel ekipler.. Oralar senin alanın dışında. Kesinlikle ve kesinlikle oraların ne güvenliğine ne de personeline karışma! Atay bu konuda çok titiz ve sende meraklı bir tipsin.. Arada sorun çıksın istemiyorum. Bunun dışında bizim güvenliğimiz, ev, şirket, diğer iş kolları ve savunma sanayi dışında kalan tesislerin güvenliği senin alanın, sakın bu alanların dışına taşmaya çalışma!”
“Meraklıydım çünkü sizin kıçı kırık iki tane dronunuzu görmeye amına koyayım..”
“Ne bileyim daha ilk günden kıçımı gördüğün için merakın konusunda uyarmak istedim sadece!” dedi gülerek.
Kahkaha attım.
“Korkma bu kadar benden!” dedim.
“Sen bir kadınsın! Hemde tehlikeli bir kadın. Ve kadınlardan korkulmalı!” dedi göz kırparak…
“Neyse ki hayatında doğru bildiğin birkaç şey varmış Kazanova. Göründüğün gibi boş bir teneke değilmişsin tebrikler!” dedim sırıtarak..
Gülümsedi..
“Şu soğuk esprilerine de alışıyorum galiba, önceki kadar batmıyor…” dedi.
Kapıdan çıkarken belindeki silahı çıkarıp bana uzattı.
“Hayırdır silah sıkıntınız mı var? Niye kendininkini veriyorsun?”
“Depoya gidip malzeme alma fırsatım olmadı. Gündem yoğun dedim ya! İlk fırsatta birlikte gideriz. Ev için, arabaya koymak için ne kadar ihtiyacın varsa alırsın ordan.. Şimdilik bununla idare et. Arabalarda yedek şarjör var zaten!”
“Peki madem!” arabalara doğru yürürken bizi gören patron da masadan kalktı. Yürümeye devam ettim.
Atay ve Okan ‘ın birlikte bindiği arabanın ön koltuğuna oturdum.
“Sen öndeki araçla gideceksin!” dedi patron.
Gözlerimi devirdim.
“Bu araca saldırı olduğunda öndeki araçtan sizi nasıl koruyacağım Einstein??”
Sinirle derin nefes aldı.
“Devam et!” dedi şoföre..
Okan ‘ın bahsettiği yoğun gündemlerinden olan, birkaç gün sonra verecekleri davet için aralarında konuşuyorlardı. Davetli listesi için önemli bürokratların, iş adamlarının adı geçiyordu. Muhtemelen içinde bulundukları işlerdeki ortaklıkları ile ilgili bir buluşma olacaktı..
Düz devam edilmesi gereken otoyolda, şoföre sağa dönmesini söyledim.
“Ama efendim?” diyerek aynadan patrona baktı şoför..
“Neden güzergahtan çıkıyoruz?” dedi Atay.
Arkaya döndüm.
“Güvenlik için!”
“Saçmalama!” dedi bana ve şoföre “yoldan ayrılma!” dedi.
Ani bir hareketle direksiyonu sağa kırdım ,yoldan ayrıldıktan sonra tekrar şoföre bıraktım.. Araçtaki herkes kısa süreli şok yaşamıştı.
“Ferah ne oluyor?” dedi Okan sinirle..
“İşime karışmamanız gerektiğini kaç kere daha söylemem gerekiyor anlamanız için!”
Atay ‘ın gözlerinden alevler çıkıyordu..
“Şu ilerden de sağa dön!” dedim şoföre.
İtiraz etmeden döndü.
“Ferah hanım! Şirkette katılmamız gereken toplantımız var böyle dolaşırsak geç kalacağız!” diye tısladı Atay.
“Geç olsun, güç olmasın patron!” dedim sırıtarak.
“Okan şuna birşey söyle, çıldırmak üzereyim artık!”
“Ferah gerçekten toplantı da olmamız gerek!” dedi Okan.
“Dört kolluyla gitmek istiyorsan ben seni tutmayayım Kazanova!”
“İlerdeki akaryakıta gir!” dedim şoföre.
“Efendim yakıtımız var!” dedi.
“Yapma ya! Gerçekten mi!” dedim alaylı biçimde..
Akaryakıta girdiğimizde arkayı kontrol edip biraz bekledim.
“Niye güvenlik müdürlerinizin öldüğünü şimdi anlıyorum. Hadi hadi diyerek işini yaptırmamışsınız insanlara!”
Emniyet kemerimi çıkarıp kapıyı açtığımda Okan seslendi.
“Nereye?”
“Tuvalete amına koyayım! Bir salın beni beee!”
Hemen arkamızdaki koruma araçlarına işaret ettim. Araçlardan çıkıp beklemeye başladılar.
Akaryakıtın girişine arka arkaya park edip bekleyen üç araca doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Tuvalete doğru yürüyor gibi davranırken yanından geçtiğim aracın camına silahın kabzası ile sertçe birkaç kez vurduğumda cam tuz buz oldu. Daha içerdeki 3 kişi ne olduğunu anlamadan arkadaki ve ön sağ koltuktaki adamları vurmuştum. Şoför koltuğunda oturanın ise kafasını direksiyona hızla vurup bayılttım. Arkadaki iki araçtan anında ateş açıldı üzerime..
Kendimi akaryakıt pompasının olduğu kısma attım. Buraya ateş ederlerse onlarda havaya uçardı. Bu nedenle ateş edemediler. İnsanlar panikle sağa sola kaçıştılar.. Olduğum yerden araçların lastiklerini patlattığımda kaçacak imkanları kalmamıştı.
Arkamdaki korumalar hızlı biçimde araçların etrafını sarıp içindekileri etkisiz hale getirdiler.
Korumalardan birine seslendim.
“Sorgu için kullandığınız bir yere götürün, başlarına da adam koyun! Akşam gelirim!”
“Peki efendim!” dedi.
İndiğim araca bindim.
“Şimdi gidebiliriz!” dedim şoföre..
“Ferah kimdi onlar?” dedi Okan.
Arkaya döndüm.
“Bilmiyorum akşam öğrenirim. Ama birinci kilometreden beri arkamızdalar. Niyetlerinin çok cici olduğunu sanmıyorum.”
Patronun sinirli bakışları yumuşamıştı..
“Söylesene baştan!” dedi Atay.
“Siz bana işimi yapmam için mi yoksa size laf anlatmam için mi para ödüyorsunuz? Onu bileyim ona göre çalışayım!” dedim ve önüme döndüm.
Bir süre yolda ilerledikten sonra müzik açmak için radyoyu kurcaladım.
“Müzikten rahatsız olursanız, içinde tutun bunu! Duymak istemiyorum..” dedim.
Şoför sırıttı. Arka taraftan çıt çıkmadı. İstediğim kıvama geliyorlar!
Sonra aniden müziğin sesini kısıp arkaya döndüm.
“Kazanova, seni tanıdığım günden beri her gün bir çatışmaya giriyorum. Bak bu iş kuru maaşla olmaz. Her çatışma için prim istiyorum. Psikolojik olarak yıpratıyorsunuz beni üstelik, işimi yapamıyorum zorluk çıkarıyorsunuz. Bunu da yıpranma payı olarak hesabıma yatırın hemen!”
İkisi de kahkaha attı. Okan ‘ı gülerken sık sık görüyordum ama Atay doğru düzgün ilk kez gülmüştü..
“Hiç boşuna gülerek şakaya getirmeye kalkmayın! Bugün, üç günlük çatışma primimi istiyorum.” dedim.
Şirketin otoparkına girerken gözümün önüne binanın krokisi geldi. Farklı yada değişmiş bir bölgesi olabilir diyerek detaylı gözlerle her bölgeyi inceledim.
“Giriş dışında başka bir yerde güvenlik personeli yok mu?” diye başımı hafif yana çevirerek mırıldandım.
Okan ‘ın kulakları bendeymiş gibi hemen yanıtladı.
“Otoparkın her katında bir güvenlik personeli var. Saat başı tüm katı dolaşıyorlar. Üstelik kameralardan da izlenebilir olduğu için sayıyı abartma gereği duymadık..”
“Kameralardan izleyenler bir olay olduğunda oturdukları yerden mi müdahale edecekler?” alaylı bakışımı bu kez arkaya çevirmiştim.
Gülümsedi.
Bu adam gülümsediği zaman iç sesim ile kavgaya tutuşuyorum..
“Sen nasıl daha güvenli olacağını düşünürsen eğer ona göre yeni planlama yaparsın.”
Tek kaşımı kaldırıp sırıttıktan sonra bakışlarım bir an Atay ‘a kaydı ve Atay gözlerini devirdi.
“Binaya girerken ve çıkarken sen yanımızda olacaksın ya korursun işte! Daha fazla kişiye ne gerek var sen varken!” dedi alaylı ses tonuyla.
“Olur patron. Birde yatırıp sikin amına koyayım…”
“Çüşşş çüşşş kızım. Şu ağzına bir ayar çek!” diye öne doğru tısladı.
“İş sözleşmemizde küfür edemez diye bir madde yoktu..”
“Okan hemen hallet bunu!”
“Neyi?” dedi Okan.
“Küfür edemez, sövemez, terbiyesiz bir biçimde konuşamaz diye sözleşmeye ekle hemen!”
“Sen eklersin de, ben bir yerime takar mıyım bence onu tartışalım..”
Okan sesli bir iç çekti..
“Geç kaldık zaten gidelim hadi!”
Arabadan inip asansöre bindik. Adam kendine ayrı asansör yaptırmış üzerine birde sadece kendi parmak izi ile çalışması gibi bir özellik ekletmiş.
Para bok olunca tabi..!
Kafamı sağa sola salladım. İç sesim bile terbiyesiz ya!
Kazanova göz kırptı.
“Neye kızdın yine kafanı sallıyorsun.?”
“Sen beni izlemeyi kesip işine mi baksan!”
Binanın en üst katına çıkan asansörün kapıları açılırken karşımızda yanımdakileri beklediğini düşündüğüm yakışıklı bir adam gördüm. Ve görmem ile bakışları üzerimde gezmeye başladı. Her bir bölgede sırıtmaya başlayan yüz ifadesiyle tekrar aynı noktalarda bakışlarını gezdirerek mavi gözlerini gözlerime dikti..
Yanımdaki iki adamı beklediğini düşünürken yanıma yaklaşıp elimi dudaklarına götürdü.
“Güzel kadının kokusunu mu alıyorsun derler benim için.. Sanırım aşırı haklılar!”
“Bu tür başka özellikleriniz de varsa dinlemek isterim.” Diyerek bir adım ona doğru adım attım.
“Tabi ama rahat bir yere geçelim isterseniz ayakta kaldık böyle…” Elimi tutup kibarca çekiştirmek üzereyken araya kolunu uzatan Okan ‘ın koluna çarparak durdum. Başımı çevirip yüzüne baktım. Göz göze geldiğimizde ‘hayırdır? ' içerikli bir bakış görsem de fazla aldırmadan gözlerimi devirdim.
“Ülkenin en eski alış veriş merkezindeki merdiven bile senin karıya kıza yürüdüğün kadar yürümemiştir oğlum! Lan bir dur bir nefes al...” dedi Okan.. Aşırı kıskanç!
“Böylesi güzel kadınlara bir nefes mesafede olmak bile acı verici oluyor dostum!” bakışları tekrar beni buldu.
“Burak ben hanımefendi. Bu şirketin en iyi avukatıyım. Ya siz?”
Bu kez Atay gözlerini devirdi.
“Ferah bende. Bu iki beyefendinin koruyucu meleğiyim!!” dedim göz kırparak..
“Nasıl bir sevap işledilerse artık..”
“Toplantı başladı mı Burak?” Atay sert sesiyle Burak ‘ın yüzünde memnuniyetsiz bir görüntü oluşturdu..
“Evet sanırım başlamak üzereydi..”
“İyi gidelim hadi.!”
“Benim burda bir odam birşeyim vardır umarım beyler..” dedim.
Üçü birden bana döndüğünde ilk olarak Burak konuştu.
“Toplantı salonunun solundaki dördüncü oda senin. Ama sıkılırsan eğer karşı koridorda sağdaki üçüncü odaya gelmeni tavsiye ederim.”
Gülümseyerek ona doğru bir adım attım.
“Peki senin odanın benimkinden farkı nedir tam olarak?” alt dudağımı yavaşça dişledim. Gözleri bir anlığına dudaklarıma kaydı sonrasında tekrar gözlerime sırıtarak baktı.
“Çok farklı hazlar ve zevkler veriyor insana. Tatmanı isterim mutlaka..”
Aniden geriye doğru iki adım attım.
“Belki daha sonra. Size kolay gelsin beyler. Ben odamdayım..”
Kendi odama geçerken Okan hemen arkamdaydı.
“Bir an adamın üzerine açık alanda olduğunu umursamadan atlayacaksın sandım. Şaşırttın beni!!”
“Yılışıklık seviyesini kontrol ettim Kazanova. Tahmin ettiğim gibi arşla yarışıyor..”
“Sorsan söylerdim, böyle kontrollere gerek var mı?”
“Senin yetişmen gereken bir toplantı yok mu? Neden burdasın..” deyip yüzüne bakarak sırıttım ve devam ettim.
“Sen beni kıskandın mı yoksa…”
“Ne kıskanacağım lan seni! İsterse şurda yatırıp siksin umrumda mı sence..?” dedi.
“Deneyelim!” diyerek Atay ile yanyana toplantı odasına yürüyen Burak ‘a doğru bir adım atmıştım ki kolumdan sertçe tutup geri çekti..
“Kudurdun mu kızım sen? Geç odana! Toplantı bitene kadar da burnunu dışarı çıkarma!”
“Kazanova bazen gerçekten mal olup olmadığını sorguluyorum. Ne demek dışarı çıkma! İşim gücüm var, çalışanlar ile tanışmalıyım. Sistemi öğrenmeliyim. Bütün alanı kontrol altında tutmalıyım..” Yanına yaklaştım ve gülümseyerek ellerimi göğsüne koydum.
“Üstelik benim bir odaya kapatılıp tek bir kişiye aidiyeti beklenecek son kişi olduğumu anlayacak zekada olduğunu düşünüyorum..”
“Okan! Yeterince geç kaldık!!” Atay ‘ın kükremesi ile ellerimi göğsünden çektim.
“Uslu dur Ferah!”
Bu da iyice sahiplendi he!!
Hızlı adımlarla toplantı salona ilerlediğinde odama girdim. Küçük ama işlevsel bir oda olmasına sevindim. Tüm kamera görüntüleri ekranımdaydı. Şirketin güvenlik şefi ile yaptığımız küçük değerlendirme toplantısında genel geçer bilgileri de öğrendikten sonra şirket avuçlarımın içindeydi artık! Yine de bu bir ilerleme sayılmazdı. Bilgi almam gereken işlerin yeri şirket değildi ve burda onlarla ilgili herhangi bir veriyi bulunduracak kadar aptal olmadıklarından eminim. Bana güvenecek kadarda aptal değillerdi elbette ama bu onları aptal etmeyeceğim anlamına gelmiyordu..
Sıkıcı geçen 3 saatte şirketin tüm üst düzeyleri toplantıda olduğu için bir alt levelde görev yapan ekiple tanışmıştım. Halen toplantıdan çıkmadıklarında patronun asistanı Jale denen kızla oturup kahve içtim hatta üzerine fal bile bakmıştık. Sevimli saf bir kızdı. Burda olması gereken kişi çakalın önde gideni olmalıyken hiç bir analiz yeteneği olmayan bir kızı buraya niye koymuş oldukları konusunda bir süre düşündüm. Sanırım düşündüğümden daha aptallar!
“Toplantılar hep böyle uzun mu sürer?”
“Yok şirket içi toplantılar bir saat bile sürmez. Bu ortakların da bulunduğu bir toplantı olduğu için biraz uzun sürdü sanıyorum..”
Birşeyleri ‘sanma ' özelliği olması umut verici tabi!
“Bu şirkette ortaklar şirket içinden sayılmıyor mu?”
“Hissedar olan ortaklardan bahsetmedim. Bunlar proje ortakları. İçerden değiller…”
“Ne projesi ki bu, dışardan ortak bulup her hafta 3 saatlik toplantı yapıyorlar böyle?”
“Bilmem. Projeleriyle ilgili bilgi verilmez.. Bende ilgilenmem zaten.”
“Sen hiç bir şeyi merak etmez misin?”
“Aslında çok meraklıyımdır ama iş konularında değil! Mesela şirkette kim kiminle görüşüyor, kim kimi aldatıyor hepsini bilirim..” Gözleri parladı bunu söylerken..
Gözlerimi devirdim.
“Daha sürecekse eğer yemek yiyip geleyim acıktım ben.”
“Bekle bekle çıkıyorlar..” demesiyle başımı toplantı salonundan tarafa çevirdim.
Ülkenin en önde gelen iş insanları bunlar! Aralarında bir kaçını çok iyi tanıyordum, diğer tanımadıklarımda muhtemelen alanında başarılı insanlar olmalıydı. 12 kişi dışarıya çıkıp birbirleriyle ve başkaları ile konuşmadan şirketten ayrıldılar.. Bizim Edi’yle Büdü hala içerdeydiler.
Yerimden kalkıp Jale ‘ye gülümsedim. Toplantı salonunun önüne geldim. Kapıyı tıklayıp gel demelerini beklemeden içeriye girdim.
Masanın başında Atay, yanında Okan oturuyordu. Burak ayakta, Atay ‘ın imzalarını atmasını bekliyordu. İçeri girdiğimde üçü de başını çevirip baktı. Sinirli gözlerle bir süre bana bakan Atay tıslayarak konuştu.
“Gel dememiştim!!”
Umursamaz bir tavırla omuz silktim.
“Deseydin!”
Burak ile Okan gülmelerini gizlemeye çalışsalar da başarısız olmuşlardı..
“Gel demeden içeri girmeyeceksin!”
“Üzgünüm ben özel sektörde ilk kez çalışıyorum. Memuriyette kapıya tıklar ve girersin. Kimsenin gel demesini beklemesin çünkü resmi kurumdur ve çalışanlar işiyle meşguldür. Ne o yoksa burda seks falan mı yapıyordunuz!!”
Atay ‘ın gözlerinden alevli oklar fırladı çevreye.. Sinirden seğiren çenesiyle konuşamadı.
“Birşey mi oldu Ferah?” diyerek ortamdaki gerilime müdahale etmek istedi Okan.
“Bir saat kıçınızı koruyabilecekseniz eğer yemek yiyip geleceğim. Sabah kahvaltı etmeden çıkmıştım acıktım.”
“Bunu mesaj yada çağrı ile de söyleyebilirsin..” dedi Atay sinirle. Hala alevli ok atıyordu..
“İnternet, mesaj ve konuşma paketim bitmiştir belki halen maaşımı yatırmayıp parayla çözülebilecek işler üzerinden talimat verecek kadar ruh hastası olmadığınızı umuyorum.” dedim sırıtarak..
O kadar derin bir nefes aldı ki Atay, odadaki tüm oksijeni içine bir anda çekti sandım. Toplantı kötü geçmiş belli!
“Biz birazdan çıkıp tesise geçeceğiz. Orası senin görev alanın dışında olduğu için gelmene gerek yok zaten. Saat 3 gibi tekrar şirkete gelirsin burdan birlikte çıkarız.” dedi Okan.
“Tesise kadar eşlik edebilirim sorun olma ihtimali varsa eğer?”
“Hayır hayır orası için ayrı güvenlik personeli refakat ediyor. Senlik bir işimiz yok şuan. Afiyet olsun..”
“Peki.”
“Yemeğe birlikte gidebiliriz Ferah. Benim de işim yok şuan..” dedi Burak.
“İşin var Burak!” dedi Okan.
“Ne işim varmış?” dedi kaşlarını çatarak..
“Sen iş iste ben bulurum!!” sırıttı Okan.
“İyi ben kaçtım görüşürüz.” Deyip çıktım.
Önce evimin yoluna koyuldum. İçeri girmeden önce taktığım ipi kontrol ettim ve içeri hiç girilmemiş olduğundan emin olduktan sonra içeriye adımımı attım. Bu kapı için aslında dedektörde kullanmayı düşünmüştüm fakat böyle konularda teknolojinin en büyük düşmanı yine teknoloji oluyordu. Bu tür elektronik cihazları tek bir sinyal ile devre dışı bırakmak çok kolaydı. Bu nedenle eski tür bir güvenlik önlemi daha makuldü.
Eve girip derin bir nefes aldım. Her insanın bir güvenlik bölgesi vardır. Kendini güvende hissettiği, tetikte olmadığı bir yer. Burası benim için bu evdi!!
Tabanın altına zemin kata yaptırdığım bölüme girip bilgisayarlarımı çalıştırdım. Bugünkü toplantıya dahil olan iş insanları hakkında detaylı araştırmalar yaptım. Bilgilerin tamamını toparlayıp veri işleme merkezine güvenli yoldan ilettikten sonra ufak tefek eşyalarımı küçük bir çantaya doldurdum.
Gelirken takip edildiğimi fark etmiştim. Bu eğer bizim patron tayfanın düşmanları ise sorun olmazdı fakat patron tayfası peşime birilerini taktı ise eve gelişimin bir açıklaması olmalıydı..
Evden ayrılıp bir restoranda yemeğimi yedim. Halen takip ediliyordum ama bunu fark etmemiş gibi davranmak benim için çocuk oyuncağıydı..
Yemek sonrası deniz manzarası eşliğinde kahvemi içerken Fırat abimi aradım.
“Sen beni arar mıydın minik?”
“İnan o kadar çok arıyorum ki!”
“Nasılsın bakalım?”
“İyiyim abi. İş buldum. Bir şirketin güvenlik müdürlüğünü yapıyorum.”
“Harika! Hangi şirket? Kirli işlerin içine dalmadın umarım!”
“Aman abi daha ne kadar batabilirim ki?”
“Hayır! Dikkat edeceksin. Ne kadar kötü olabilir ki dediğin yerde başlar felaketler!”
“Sende o felaketlerin tellalı olursun her zaman..”
“Ferah dikkatli ol abicim..”
“Olurum olurum merak etme. Sen nasılsın?”
“Aynı. İş güç devam bildiğin şeyler. Akşam İstanbul’dayım.”
“Sürprizleri en sona saklamayı icat eden adamı öldürmek istiyorum.. Çok sevindim. Benim için mi? İş mi?”
“İkisi de! Ama en çok sen!”
“Saati netleşince haber ver. Bende kalırsın.. Gerçi bende patronun yanındaki evde kalıyorum ama kendi evime geçerim sen geldiğinde orda kalırız. Yaa ne iyi olur abi çok özledim seni..”
“Bende çok özledim. Haber veririm sana. Kapatıyorum şimdi işlerim var. Öptüm çok.”
“Bende öptüm. Görüşürüz.”
Telefonu kapattıktan sonra yüzümdeki gülümsemeyi uzun süre silemedim.
Hesabı ödeyip kalktım ve arabama yerleştiğimde yine adamlar arkamdaydı. Saat 3 e geliyordu ve şirkete gitmem gerekiyordu ama güzergahı değiştirip gece kulübünde paketlenen adamların olduğu terk edilmiş, eski, köhne ve yeraltında bir su deposuna geldim.
Yerdeki paslanmış su borularına elleri arkadan kelepçelenmiş beş kişi vardı. Sanki daha kalabalıklardı bunlar.!
Burdaki korumaların en kıdemli olduğunu düşündüğüm adama sakin ses tonuyla sordum.
“Bunlar gece kulübündeki çatışmada aldığınız adamlar değil mi?”
“Hayır efendim!”
“Ya?”
“Akaryakıtta aldığımız adamlar bunlar..”
“Gece kulübünde aldıklarınız nerde?”
“Onlar diğer depodalar..”
Ses tonumdan yavaş yavaş kızdığım belli olmaya başlamıştı.
“Oğlum gece kulübünde alınanların konumunu atın dedim burayı atmışsınız. Ben mi Türkçe konuşmuyorum siz mi gerizekalısınız?”
Cevap gelmeyince derin bir nefes alıp devam ettim.
“Diğerleri nerdeyse sor öğren konumunu bana atsınlar..”
“Peki efendim.”
Adamların götünden düşman eksik olmuyor ki! Niye bu işler için mekan sıkıntısı yaşadıklarını şuan anladım.. Sığamıyorlar!
Beni görünce ayağa kalkan korumalardan birinin kalktığı sandalyeye oturdum.
Başımı biraz yana çevirip bağırarak konuştum.
“Herkes dışarı çıksın!!”
Korumalar hızlı adımlarla dışarı çıkarken hemen arkamdaki adama kalmasını ve telefonumun video kısmını açıp herşeyi kayda almasını söyledim. Herkes çıktıktan sonra sakin sakin konuşmaya başladım.
Bağlı olan adamların herhangi bir ezilme yada dayak görüntüsü yoktu.
“Burda gayet misafirperver ağırlamışsınız. Neden merak ettim?” dedim başımı arkamdaki adama biraz yan çevirerek.
“Efendim Atay bey hırpalamamızı istemedi..”
“Ne kadar naif bir patronumuz var öyle değil mi?”
“Efendim ondan olduğunu sanmıyorum..”
Bende! Dedim içimden.
“Yeniden ortaklık kurulabilecek bir iş insanı için çalışıyorlar. Ethem Ulaş! İlk sıradaki sağ kolu, diğerleri ise onun yardımcıları!! Eğer yeniden bir ortaklık gerçekleşir ise bu durum arada sıkıntı olabilir diye düşünmüştür.”
“O zaman çok düşünceli bir patronumuz var ve de bağışlayıcı!”
İlk sırada bağlı olan adama baktım müthiş bir özgüven ile bakıyordu. Alaylı sırıtışına aynı şekilde cevap verdim.
“Şimdi beyler şöyle yapıyoruz. Normalde bu işlerde insancıl değilimdir fakat bu işe başladığımdan bu yana ki..” Kolumdaki saate bakıp tekrar konuştum. “ Çok yeni daha 9 saat bile olmamış. Bunun hatırına insancıl bir uyarı yapıyorum. Çünkü ilkler unutulmaz ve ilkinde bodoslama daldım heriflere demek istemiyorum. Vicdan meselesi yani..”
Gömleğimin kollarını yavaşça katlamaya başlarken derin nefes aldım.
“Konuşursanız hemen biter. Canınızı yakmam. Hatta konuşma performansınıza göre canınızı bile bağışlayabilirim ama bu konuda söz vermeyeyim. Baya istekli olmanız lazım çünkü. Ama eğer direnirseniz burda sizinle bütün gece çok hoş olmayan anılar yaşayacağız.. Tercih sizin!”
Kollarımı katlama işini bitirip bakışlarımı adamlara çevirdiğimde kahkaha attılar.
“Evet! Demek iki tarafta sert seviyor. Harika! Başlayalım o zaman!”
Ayakkabımın altı ile ilk sırada bağlı olan adamın yüzüne sağlam bir tekme attığımda başını darbenin etkisiyle aynı sertlikte hemen arkasındaki duvara vurdu. Ne yalan diyeyim kemiğin duvara vurduğunda çıkardığı olarak tok ses beni mutlu etmişti. Tabi arkasından gelen acı dolu bağırışlarda!!
“İşte duymak istediğim sesler bunlar!” diyerek kahkaha attığımda karşımdaki tüm adamların gülüşü solmuştu..
Tekme attığım adamın burnundan sızan kanlar yere damlıyordu. Damlama hızına bakılırsa sanırım burnunu kırdım! Ve kafasının arkasında oluşan kırık nedeniyle de şuan şiddetli baş ağrısı çekiyor olmalı!
“Bir tekme daha ister misin bebeğim!”
Başını biraz kaldırıp önüme doğru kan tükürdü..
“Hımmm.. Ama tatlım benim temizlik takıntım var. Şimdi sana o tükürüğü yalatmak zorundayım..” deyip arka cebime koyduğum orta büyüklükte bıçağımı elime aldım ve metal kılıfından çıkardım.
Ani hareketle sandalyeden ayağa kalktım ve omzuna düz ve derin bir kesi attıktan sonra tırnaklarımı derinin altına geçirdiğimde tiz çığlıklar depoyu doldurmuştu..
Tırnaklarımı içeri ittiğim yerden parmaklarımı ileriye itip deriyi kaldırmayı başardığımda bu icraatı ne kadar başarılı yaptığım konusunda kendimi taktir ettim! Parmaklarımla tuttuğum derisini iyice gerginleştirip bıçakla iki kez aşağıya doğru kesmeye başladım. Deriyi soymak! Mükemmel haz!
Bir an arkamdaki korumaya baktığımda kanlı manzara karşısında başını kapı tarafına çevirmişti.. Evet korkunç bir manzara ama kime göre!
Deriyi daha 2 cm aşağıya kadar yüzebilmiştim ki adam acıdan bayıldı!
Bıkkın bir nefes verip adamdan bir adım geri çekildim.
“Ama böyle de olmuyor ki en heyecanlı yerde acıdan tansiyon düşüyor ve bayılıyorlar.. Bir dahakine yanımda adrenalin iğne getirmem gerek sanıyorum..” dedim üzgün biçimde..
Bakışlarımı diğer dört adama doğru çevirdiğimde gözlerde okumaya bayıldığım korku vardı!
“Evet beyler! Kimden devam edeyim? Gönüllü var mı?” dedim sırıtarak..
“Patron yeni tesisin inşası için ortaklığa ikna etmeye çalışıyordu Atay bey'i.. Bizi göz korkutmak için gönderdi. Araçla sıkıştırıp biraz tehdit edecek ve patron ile görüşmesini sağlayacaktık. Birde fesh edilen konsey sonrası oluşturulacak yeni konseye üye olmak istiyor..”
“Eski konseyi neden fesh etmişlerdi ki?”
“Yeterli denek bulunamadığı için bir süre proje askıya alındı. Sonrasında da bu proje için oluşturulan konsey fesh edildi. Tam nedeni konusunda bilgimiz yok!”
Kaşlarımı çattım.
“Denek?”
“Evet.. Tesiste yapılan projelerin uygulanabildiği denekler..”
“İnsanlar mı??”
“Evet efendim..”
“İnsanları senin patronun kaçırıyor yada insan kaçakçılarından satın alıyor ve tesise denek olarak getiriyor öyle mi?”
Adam şaşkınca yüzüme baktı..
“Evet efendim. Bunlar aslında sizin de bildiğiniz durumlar..”
Doğru ya! Bizim de bildiğimiz durumlar doğru!! Kitabı ortadan okumaya başlarsan başını kaçırırsın tabi!!
“Evet fakat bu bilgiler gizli bilgilerdi bitanesi.. Şuan seni bu şekilde bir polis sorgulasa böyle ötecek olman ne kadar tatlı olurdu biliyor musun?”
“Bildiğiniz şeyleri anlattım efendim.”
“Polise de bildikleri kadarını anlatmayı unutma bebeğim, eğer yaşarsan tabi! Ve şimdi bilmediğim kısma gel!”
Başını eğip önüne baktı.
“Diyorsun ki derim üzerime kalın geliyor. Beni biraz hafiflet!” dedim elimde kavradığım bıçak ile bir adım atmışken tekrar konuştum.
“Önümüz yaz zaten, üşümezsin merak etme!!”
“Efendim başka birşey bilmiyorum..”
“O zaman şöyle sorayım.. Trafikte araç sıkıştırmak ile istediğinizi yaptırabileceğinizi düşündüğünüz adamlar olmadığını çok iyi biliyorsunuz! Tam olarak olan neydi? Bu tehdit ile istediğinizi alamasaydınız ne yapacaktınız?”
Tekrar sustu!!
“Peki hayatım. O zaman devam edelim..” deyip bıçakla ilk kesiyi attığımda bağırdı.
“Söyleyeceğim söyleyeceğim….”
“Dinliyorum bebek!”
“Tesisi havaya uçuracağız..
İyi amına koyayım, uçursunlar bitsin bu çile demek istedim içimden.
“Nasıl uçuracaksınız? Orası merkez bankasından daha iyi korunuyor götoşlar!!”
“İçerde patlayıcı yerleştirmek için adamımız var!”
Sırıttım…
“Hadi zamanı ve bu adamın adını söyle tatlım.. Sonra seni rahat bırakayım..”
Yeniden sustuğunda tırnaklarımı derinin altına batırmaya başlamıştım.
“Ahmet Gökmen!!!” diye bağırdı ve devam etti.
“Tesisin güvenlik sorumlusu..”
Derin bir nefes verip sandalyeme geri oturdum.
“Bak o kadar zor değilmiş…” dedim gülümseyerek.
Bıçağı metal kılıfına geri takıp tekrar konuştum.
“Şimdi burdan gidiyorum. Verdiğin bilgilerin doğruluğunu öğreneceğim. Eğer yanlış birşey söylediysen tatlım, döndüğümde o omzundaki deriyi dirseğine kadar soyacağım. Ki burda belirtmek isterim, en çok kemiğe en yakın olan bölgeyi soyarken canın yanar. Böyle bıçağın deriyi yüzerken yer yer kemiğe geldiği anlarda çıkardığı ses var ya! Offf! Duymanı isterim mutlaka!!”
Ayağa kalkıp video çekimi yapması için telefonu verdiğim adamın yanına gittim. Adamın beti benzi atmıştı.. Elinden telefonu alıp videoyu sonlandırdım.
“Bu adamlar burda kalacaklar.. Ben bir emir verene kadar başlarından ayrılma!”
“Peki efendim..”
Üç adım atıp geri döndüm.
“Git bir elini yüzünü yıka lan! Korkudan bembeyaz olmuşsun…! Dedim gülerek..
Merdivenden yukarıya çıktım. İnerken uçak moduna aldığım telefonu normal moda getirdiğimde arka arkaya mesajlar geldi. Çoğu ulaşılamıyor olduğumda gelen aramaların bildirimiydi. Okan 20 kere falan aramış. Sanırım ben yokken korkudan şirketten çıkamadılar!!
Ellerimdeki ve üzerimdeki kana aldırmadan arabaya oturdum. Yolda Okan ‘ı aradım..
“Kazanova beni çok mu özledin, taciz boyutunda aramışsın..”
“Kızım 3 ‘te şirkette ol demedim mi ben sana!”
“Evin yolunu biliyorsunuz diye düşündüm canım.”
“Ferah!!”
“Ya tamam işlerim vardı.. Şimdi bitti şirkete geçiyorum.”
“Ferah böyle durumlardan Atay hoşlanmaz. Ve şimdiden küplere bindi!”
“Aman indiği var sanki!!”
“Ferah adam bu kez haklı!”
“Evde misiniz siz?”
“Evet!!” dedi sinirle.
“Tamam şirkette biraz işim var sonra gelirim konuşuruz.. ”
Birşeyler daha söylüyordu ama yüzüne kapattım..
Şirkete girip personel bilgilerinden ismi verilen adamın bilgilerine ulaşmaya çalıştım ama tesisle ilgili herşeyde olduğu gibi personel bilgileri de kilitliydi. Okan ‘ı aradım.
“Söyle..” diyerek açtı telefonu.
“Kazanova, tesisteki personel bilgilerine ulaşamıyorum. Güvenlik anahtarı istiyor.”
“Tesisle ilgili hiç bir bilgiye ulaşmayacağın konusunda daha ne kadar uyarmak zorundayım seni!”
“Keyfimden istiyorum değil mi! Bir personelin verisine ulaşmam gerek!”
“Kim?”
“Ahmet Gökmen.”
“7 yıllık personelimiz ve 3 yıldır oranın güvenlik şefi. Sıkıntı ne?”
“Ethem Ulaş ‘ın adamı olabilirmiş. Öyle bir bilgi aldım. Doğrulamam gerek!”
“Yok artık! Kim söyledi!”
“Ethem Ulaş ‘ın adamları!”
“Sallamışlar!”
“İyi o zaman yarın tesis havaya uçurulursa ne kadar salladıklarını görürüz!”
Muhtemelen uzanıyordu ve nefes alış verişinden doğrulduğunu anladım.
“Personel bilgilerine ulaşmam gerek!” diyerek tekrar ettim.
“Ferah ben araştırırım. Sana şifre veremem!”
“Sen bilirsin!” deyip tekrar yüzüne kapattım.
Kendi laptobumun içindeki programlarımın birine gömdüğüm truva atını personel verilerinin saklandığı dosyaya yerleştirdim ve 3 dk içinde dosyaya girişte kullanılan şifrenin ekran görüntüsü elimdeydi. Şimdilik diğer truva atlarımı kullanmayacaktım. Bütün verilere erişmem beni olayın daha başında güvensiz kılardı..
Aradığım personelin verilerine erişip virüsü dışarıya çıkardım ama sanırım virüslerimi de kendime benzettiğim için çıkarana kadar baya saldırgan davranmış ve güvenlik açığı alarmını çalıştırmak üzereyken son anda kapatabilmiştim.. Laptobumu kapatırken söylendim.
“Seni yaramaz böcek!!”
Elde ettiğim telefon numarasının sinyal verilerini ve görüşme kayıtlarını çıkardıktan sonra sıra eşleştirmeye gelmişti.. Ethem Ulaş ‘ın evinin ve iş yerinin konumları, depoda öten adamların telefon sinyallerinin konumları ile adı verilen personelin telefonunun sinyal konumlarını karşılaştırdığımda bingo!!
“Baya içli dışlıymışsınız haa!! Ahmetcim kendi patronun ile bu kadar görüşmemişsin bebeğim..” dedim gülerek..
Tüm verilerin çıktısını aldıktan sonra şirketten ayrıldım. Eve doğru arabayı sürerken hala arkamdaki adamlar takip ediyordu..
“Bugün ne kadar çok kişi ölmek için çırpınıyor böyle!!!” dedim müziği açarken.. Evin rotasına dönmeme rağmen hala arkamda olmaları sinirimi bozmuştu artık.
Arabayı kenara çekip durdum. Uzak sayılabilecek mesafede onlarda durdu. Baktım yaklaşacakları yok, hızlı bir geri vites ile tam önlerinde durdum.. Arabadan inip şoför tarafına yürüdüm. Cama tıkladığımda camı açtı şoför ..
“Hayırdır yiğido?” dedim.
“Şey Ferah hanım bizde eve geçiyorduk Atay bey çağırdı..”
“Sizce de baya dolambaçlı bir yoldan gitmiyor musunuz? Şirket, benim eski ev, restoran, depo, şirket… gibi saçma bir güzergah seçmişsiniz! Yakıt pahalı gençler, işiniz yoksa bu kadar dolaşmak israf!!” dedim sırıtarak.
“Yok efendim biz o kadar dolaşmadık. Siz karıştırdınız herhalde!”
“Karıştırmak benim işim dostum ama kafanızı!! Düşün önüme madem eve gidiyorsunuz önümden gidin! Yolu sapıtıyorsunuz yazık boşa masraf! Sizin yakıt harcamanız yüzünden daha maaş veremedi patron bana..!”
Camı kapatıp hareket ettiklerinde arkalarından takip ettim. Evin bahçesine girdik ve direk onlara dönüp evin önündeki bahçeyi işaret ettim. Duraksadılar..
“Atay bey çağırmış ya oğlum! Gidin yanına bakalım ne diyecek!” diye bağırdım.
Atay ve Okan bahçedeki masaya önlerine laptoplarını açmış şekilde oturuyorlardı.. Araçtan inen 4 koruma isteksiz adımlar ile masaya doğru ilerledi. Arkalarından ben de ilerledim.
Biraz yaklaşınca ikisinin de gözü bizi buldu. Atay ‘ın kaşları çatılmıştı. Okan gözlerini her yeri kan lekesi olmuş gömlek ve pantolonuma dikti.. Şaşkınlıktan soru bile soramadı.
“Atay bey! Arkadaşları yolda buldum. Siz çağırmışsınız?”
Atay gözleriyle ilk sıradaki adamı öldürdü. Sinirli bakışları gülümsememe neden oldu!
“Önemli bir konu değildi Ferah hanım. Gidebilirler!” diyerek tısladı.
Adamların hepsi çıkışa doğru yöneldiğinde ilk sıradaki adamın kolunu tutup geri sırtına kıvırdım ve diğer elimle belimdeki silahı çıkarıp başına dayadım..
Diğer adamlar şok içinde bakabildiler sadece.. Silahlarını ellerine almak yeni akıllarına gelmişti ve silahlarını çıkarmadan kendi silahımı onlara doğrulttum.
“Üzerimdeki kanı görüyorsunuz değil mi! Önünüze dönüp ilerleyin! Yoksa sizin de kanınızı gömleğime bulaştırmaktan çekinmem!”
Adamlar Atay ‘a baktı. Atay gözlerini benden ayırmadan başıyla ‘gidin ' işareti yaptığında adamlar silahlarını indirip yürüdüler.
“Ferah ne yapıyorsun sen!!” diye ellerini iki yana açıp bağıran kişi Okan oldu.
“Senin bu konuyla ilgin yok karışma!” dedim.
Önümde arkası bana dönük dizleri üzerine çökmüş olan adama doğru konuştum..
“Şirketten çıktığımdan bu yana beni takip etmeni sana kim söyledi?”
Adam tek kelime etmedi ama gözlerini Atay’dan ayırmadı.. Atay ‘ın ise gözler bendeydi ve delip geçecek gibi bakıyordu..
Ensesinden tutup kaldırdım ve tüm gücümle kafasını masanın kenarına iki kez vurdum.. Kesilen kafa derisinden ince şekilde kan masaya doğru fışkırdı..
“Ferah!!!!” diye bağırdı Okan..
Atay başını olduğu yerde dikleştirmekten başka tepki vermedi..
“Beni takip etmeni kim söyledi?!” diye bağırdım.
Adam başını öne eğdi ve sessizce “Atay bey!” diyebildi.. Yüzünden sızan kanlar ile zorlukla konuştu.
Okan aniden başını Atay ‘a çevirdi.. Atay halen sadece bana bakıyordu. Yasladığı sandalyeden masaya doğru eğildi..
“Adamın bir suçu yok, ben söyledim yaptı!” dedi halen dikleştirdiği başı aynı pozisyonu koruyordu.
Gözlerimi gözlerinden ayırmadan adamın başında olan silahımı ateşledim ve adam o an yere düştü..
Okan şaşkın ,Atay sinirli halde oturdukları sandalyeden kalktı..
“Ne yapıyorsun sen?” yumruğunu masaya vurarak konuştu Atay..
“Sen güvenlik müdürünü, alt kıdemindeki adama takip ettirecek kadar güvenlik müdürüne güvenmiyorsan eğer işten çıkaracaksın patron! Eğer bunu yapmıyorsan burda ki iki candan biri yanar. Şanslısın o sen olmadın!”
“Ben istediğim çalışanımı istediğim kişiye takip ettiririm.! Bana gelip hesap soramazsın!”
“Sorarım!”
“Soramazsın!”
“Lan benim paçamdan kan akıyor kan! Sizin ne siktir boktan iş çevirdiğinizi bilmediğim tesisiniz çöp olmasın diye kaç saattir uğraşıyorum ben pezevenk!!”
“Şu ağzını topla, kadın falan demem kırarım ağzını senin!”
Elimdeki çıktıların hepsini suratına fırlattım. Arka cebimden çıkardığım telefonumdaki videoyu kopyaladığım belleği de masaya sertçe vurdum.
“Ağzımı kırmayı götün yerse eğer birde bunları yer mi diye sor mutlaka kendisine!!”
Hızlı adımlarla eve doğru yürüdüm.. Okan yerdeki bilgisayar çıktılarını toplayıp incelemeye başlamıştı.. Evin kapısından girip sertçe kapattım.
Yukarı çıkıp üzerimdeki kanlı gömlek ve pantolonu çıkarıp duşa girdim. Oyalanmadan önce kan izlerinden kurtulup sonra kokusunu çıkarmak için duş jelini üzerime boca edip köpürttüm.. Yarım saat geçmeden giyinme odasında iç çamaşırlarımı ve altıma pantolonumu giyip valizimi toplamaya başlamıştım.
Kapı zili ile sinirli bir off çektim. Yatak odasındaki görüntülü diafondan Okan ‘ın geldiğini görünce otomatik olarak kapıyı açtım. Kapının açılma sesiyle aşağıya seslendim.
“Yukarı gel burdayım!!”
Adım sesleri merdivenlere geldiğinde giyinme odasına geçip eşyalarımı yatağın üzerindeki valize tıkmaya devam ettim.. Odanın kapısına gelip yatağın üzerindeki valize bakan Okan, elimdeki kıyafetler ile odaya girdiğimde gözlerini bana çevirdi.. Aniden arkasını döndü.
“Kızım yukarı gel dedin diye geldim söylesene müsait olmadığını!!” dediğinde anlamaz gözlerle baktım.
“Giyin üzerini öyle konuşalım!” dedi.
“Şuan tek sorunumuz üzerimde sütyen olması mı sence??”
“Diğerlerini de çözeceğiz, önce giyin sen!”
Eşyalarımı toplamaya devam ettim..
“Lan birazdan Atay ‘da gelecek! Giyin şu üzerini hadi!!”
“Umurumda değil! Sende defol git! Kimseyi dinlemek yada görmek istemiyorum..”
Kararlı olduğumu anladığında yüzünü bana döndü.
“Bir sakinleş önce Ferah! Sonra konuşalım.”
“Lan konuşmayacağız! Anlamıyor musun? Ben gidiyorum. Sizin ruh hastalıklarınız ile uğraşamam ben! Siktirin gidin ne bokunuz varsa benden uzakta yiyin!”
“Toplanmayı bırakır mısın artık!” bileğimde sıkıca tuttuğunda yüzüne sağlam bir yumruk geçirdim.
“Bunun bir mazereti, açıklaması, aması yok! Sen beni bunun için mi bu işe çağırdın?”
“Ferah olaylar benim dışımda gelişti. Bilsem müdahale ederdim.”
“Boş versene!” dediğimde tekrar kapı çaldı. Bu kez diafon ekranında Atay vardı. Okan bana baktı. Gözlerimi devirdim. Arkamı dönüp giyinme odasına gittiğimde Okan kapıyı açmıştı..
Üzerime rastgele bir tişört geçirdikten sonra ikinci valizi getirdim ve içine elimdeki pantolonları attım. Yatak odasının kapısında Atay’ı gördüm. Yüzüne bakmadan tekrar giyinme odasına geçtim.
“Ferah hanım biraz konuşabilir miyiz?” dedi Atay.
Giyinme odasında ‘foroh honom boroz konoşobolormoyoz..' diye sessizce taklidi yaptıktan sonra yatak odasına döndüğümde yüzüne baktım.
“Hayır!” dedim sertçe.
“Ama konuşmamız gerekiyor.”
“Hiç birşey yapmamız gerekmiyor..”
“Bakın ben öyle insanlara dil dökmeyi seven biri değilimdir..”
“Senin sorunun.!”
Okan ile kısa bir süre bakıştılar.. Tekrar gözleri bana döndü. Derin bir nefes aldı.
“Ferah özür dilerim!”
Odada aniden zaman durdu. Okan ve ben Atay ‘a bakakaldık.
Gururlu, mağrur, burnundan kıl aldırmayan, dik başlı Atay hemde ilk kez bana sadece ismimle hitap ederek özür diliyordu. Şuan gidip bir yerlerden kendisini atmak istediğinden emindim. Okan benden çok şaşırmıştı. Hayatı boyunca ne yapmış olursa olsun özür dilemeyen, hatasını kabul etmeyen biriydi Atay! Hatasızdı, hatasız olmalıydı! Özür dilemezdi ,onun damarlarında kutsal kan vardı, baş boyun eğmezdi! İnsan ırkının en mükemmeliydi. Herkes ona boyun etmeliydi!
Aynı benim gibi!!
Alaylı biçimde gülümsedim.
“Kabul edilmedi..!” dedim ve işime devam ettim.
Tekrar Okan ile göz göze geldi. Okan ‘dan yardım istiyordu gözleriyle..
“Ferah hemen kestirip atmasan mı? Bak o da üzgün! Bir yanlış anlaşılma var işte başından beri birbirinize ön yargılıyla yaklaştınız. Bir yerde patlayacaktı bu zaten ve ilk çalışma gününe kısmet oldu! Oturup konuşalım. Toplanmayı bırak artık!” dedi Okan.
“Ben kimseyi yanlış anlamadım. Yanlış anlayanlara otur anlat o dinlesin!”
“Ferah biraz düşünürsen bana hak vereceksin! Daha önce seni hiç görmedim. Pat diye içimize girdin. Bizim güvenlik müdürlerimiz hep içerdeki kıdemli personelden seçilir ve uzun süre tanıdığımız insanlarla çalışırız. Sen dışardan gelen biri olarak ilksin ve yaptığımız işleri de düşününce ilk zamanlar takip ettirmek kontrol altında tutmak istedim. Ama bu eksik açık aramak değil, dediğim gibi dışardan geldin. Seni tanımak anlamak içindi. Tekrar özür dilerim..” dedi Atay.
“He he..” dedim alaylı biçimde..
Sinirle tekrar Okan ‘a döndü.
“Ferah dur artık bak düzgün konuşalım..” dedi Okan.
“Arkadaşım sizde zeka eksikliği mi var? Ben burda kalmam. Ben hata affetmem! Ben sizin önünüzde eğilmem, her dediğinizi her yaptığınızı yalayıp yutmam, sineye çekmem!! Siz kendinize göre birini bulun. Ben gidiyorum. Ve ne derseniz ne yaparsanız yapın burda kalmam!”
“Maaşının 3 katını teklif ediyorum.” dedi Atay.
Okan şaşkınlık ile baktı Atay ‘a..
Gülümsedim.
“Sıçtığım bokun üzerine tüyümü de mutlaka dikerim diyorsun.!” dedim.
“Hayır! Yaptığın işi nasıl yaptığını gördüm. İyi çalıştığına ve daha fazlasını hak ettiğine karar verdim.”
“Bende tam aksine bu kadar iyi çalışacak personeli hak etmediğinize karar verdim. Ve de para için sizin her aptallığınıza katlanacağımı düşünmen beni hayal kırıklığına uğrattı..”
Ellerini iki yana açıp isyan eder gibi Okan ‘a baktı.
Valizlerin fermuarlarını kapatıp evin önündeki korumalardan birini aradım ve valizleri almalarını söyledim. Okan iki elini beline koymuş düşünüyordu.
Çantamı alıp içine telefonumu, şarj cihazımı koydum. Evin anahtarını cebimden çıkarıp ayaklarının dibine fırlattım. Tekrar göz göze geldiler.
Gelen korumalara valizleri işaret ettim. Alıp aşağıya indirdiler. İkisinin de yüzüne bakmadan aşağıya inip arabama doğru yürüdüm.. Arkamdan yavaş adımlarla geliyorlardı.
İlerlerken başımı hafif arkaya çevirip geriye baktım. İkisi de düşünceliydi..
Gülümsedim.
“Daha çok koşarsınız siz benim peşimden..” diyerek mırıldandım.
Aslında bu kadar büyük bir tepki vermeyi düşünmemiştim. Küçük bir uyarı yapıp bırakacaktım fakat tesiste yaptıkları işlerde insanları denek olarak kullandıklarını öğrendiğimde içimde müthiş bir kin baş gösterdi.
Onlardan herşeyin intikamını alacaktım! Herşeyin zamanı vardı!

ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEDA +18
Teen FictionEllerim arkadan sandalyeye kelepçe ile bağlanmıştı.. Az önce dövüştüğümüz için ikimiz de yara, bere ve kan içinde kalmıştık. Kaybeden bendim ve birazdan beynimi dağıtacak kurşunun tenimi delip geçeceğini bildiğim halde düşmanıma gülümseyerek bakıyor...