10

177 36 12
                                    

Aklına gidecek bir yer gelmeyince başta saatlerce yürüdüyse de sonunda kendini annesinin oturduğu apartmanın karşı kaldırımında buldu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Aklına gidecek bir yer gelmeyince başta saatlerce yürüdüyse de sonunda kendini annesinin oturduğu apartmanın karşı kaldırımında buldu. Saat kaçtı bilmiyordu ama gecenin bir yarısı olduğuna emindi ve buna rağmen gözyaşları durmuyordu. Artık sesi kısılmıştı, neyse ki kimseyle konuşacağını sanmıyordu. Sesine ihtiyacı olmazdı. Yüzü kim bilir ne hâldeydi ama onu kimse görmeyecekti, yüzüne ihtiyacı olacağını da sanmıyordu. Bir sokak lambasının altında turuncunun kırmızıya çalan bir tonuna dönen saçlarını görmüştü ve bu renk yüzüne gidiyor muydu bunu da bilmiyordu ama gitmese de kimse nasılsa görmeyecekti.

Hakkını Özgür için, Derin için harcamasaydı annesini görebilirdi. Annesi de onu görebilirdi; kalbi kırık da olsa en azından ait olduğu bir yer olurdu. Ama Zambak hiçbir zaman bir yere ait olamamıştı. Bir kere olsun artık dönecek bir yeri olduğunu zannetmişti ama bu konuda da yanılmıştı. Şimdi ne yapacaktı?

Saatler sonra, sızdığını fark ederek uyandığı kaldırımda doğrulurken ağlamanın verdiği o berbat hisle ayağa kalktı. Annesini göreceğini hissetmiş gibi uyanmıştı, annesi apartmandan çıkıyordu. Hiç düşünmeden onunla birlikte sokağı adımlamaya başladı, en azından evde değilken annesiyle olabilirdi. Acaba periler insan olduktan sonra bambaşka biri hâline mi geliyordu? Peri oldukları günleri unutuyor olmalıydılar. Unutmasalardı, insanların çoğu periler hakkında bir şeyler biliyor olurdu ki bu çok kötü sonuçlar doğurabilirdi. Peki, kim olduklarını unutunca değişiyorlar mıydı?

Annesi aynı görünüyordu. İşe gidiyor olmalıydı. Deniz, annesi her zaman çalışmayı seven biri olmuştu. Yani ilham vermesi gerekirken de. En çok şarkıları seviyordu ama şiirler de iyi olduğu bir alandı.

Böylece, dakikalarca annesiyle yürüdü, onunla otobüse bindi, trafikte öylece oturdu. Sonunda annesi ayaklandığında heyecanla o da ayaklandı, ne iş yaptığını merak ediyordu.

Sıradan bir işi olduğunu fark ettiğinde, hatta ofisteki işinin ne olduğunu bile tam olarak anlayamadığında biraz hayal kırıklığına uğradı. Şiirlerle, şarkılarla alakası yoktu. Daha çok bir sürü evrakla ve bilgisayarla alakası vardı. Annesini hiç böyle bir işte çalışırken hayal etmemişti.

Yine de, annesinin işe getirdiği üç yaşındaki bir kız çocuğu gibi, yaramazlık yapmayıp uslu durması gerekirmiş gibi sessizce pencerenin önündeki geniş dolapların üzerinde oturup saatlerce dışarıyı, annesini, çalışan diğer insanları izledi. Zaten kolunu bile kıpırdatası yoktu, yalnızca annesinin yakınında olmak istiyordu. Hiçbir şeyi düşünmek de istemiyordu.

Annesi gibi insan olmak zorunda mı kalacaktı? Buradan kilometrelerce uzakta yepyeni biri olabilirdi. Anıları veya annesi olmadan... Belki de kendisi bile olmadan. Bunu düşünmek dahi istemiyordu. Şimdi kayıp bir ruh muydu? Kayıp bir ruh olduğunu da sanmıyordu. Nerede olduğunu biliyordu. Yalnızca ne yapacağını bilmiyordu, bu kaybolmak sayılır mıydı?

"Keşke bana yaşadıklarını anlatabilseydin anne. Keşke ne yapmam gerektiğini söyleyebilseydin. O zaman her şey çok kolay olurdu."

Annesi ayağa kalkınca Zambak saate baktı. Muhtemelen öğle arası olmuştu. Böylece onunla birlikte ofisten çıkıp annesinin adımlarını takip etti. Yakınlarda bir yerde minik bir restorana girince ise tam karşısına oturup gülümsedi. "En azından şimdilik senin yanındayım. Güzel, değil mi?"

Böyle GüzelsinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin