Fazla yavaş, fazla hızlı, sözleri çok kötü, melodisi berbat, bu şarkıyı nereden buldun, hiç senlik değil...
Özgür sonunda "Çok biliyorsan sen bul bir şarkı." diye patladı. Yatağının üzerinde bağdaş kurmuş bilgisayarından sırasıyla şarkılar açıyor, Zambak'ın beğenisine sunuyordu. Kız, onun en iyi adaylarını bile itinayla elemişti; olmaz, olmaz, olmaz. Tek söylediği buydu. Beğendiği şarkıların bile sahnede söylemek için yeteri kadar iyi olmadığını söyleyerek eliyordu. Sıkı bir eleştirmendi.
"Senin için uğraşıyoruz herhâlde." derken Özgür'e yan yan baktı. Elinde eski bir kitap tutuyordu, Özgür ona bugün hediye etmişti. Söylediğine göre kitabı görünce aklına gelen ilk şey Zambak olmuştu ve aklına ilk gelen şeyi yabana atmak istememişti. Bu hediye karşısında Zambak o kadar sevinmişti ki kitabı aldığından beri elinden bırakmamıştı. Okumadığı zamanlar da bile... Aldığı ilk hediyeydi.
Tabii annesinin kapısına bıraktığı zambaklar Derin'den bir hediye sayılabilirdi ama onlar doğrudan annesi içindi. Zambak için değil.
"Tamam, tamam. Demedim bir şey. Ama bu akşamlık yeter, çok sıkıldım."
"Sen bilirsin."
Kasım, kesinlikle ekimden on kat daha soğuk geçiyordu. Özgür, onun nasıl olup da hâlâ ilk gün gördüğü o yeşil elbiseyle durabildiğine şaşıyordu. Omzundan ince askılı, göğsüne yapışarak inen elbisenin gerdanı boylu boyunca açıktı, kumaşı da kalın gibi durmuyordu. Elbise kısa değildi tamam ama elbiseydi sonuçta. Nasıl sıcak tutabilirdi ki?
"Sen o elbiseyle üşümüyor musun?"
Zambak başını kaldırıp kitabı kucağına koydu. Belli ki Özgür muhabbet havasındaydı. Eh, zaten sınav dönemi olmadığı sürece Zambak'ı nadiren görmezden gelirdi. İyi bir arkadaştı, rahat biriydi. Sanki Zambak orada olmasa da olurdu ama madem oradaydı, bu fırsatı değerlendirmeli ve onunla arkadaşlık etmeliydi. Bu ihtiyaç duyulmama ve ait olmama hissi Zambak'ın canını hâlâ acıtıyordu ama aynı zamanda bir rahatlıktı da. Gittiğinde Özgür'ün canını yakmak istemiyordu. Herhangi birinin canının, kendi canının yandığı gibi yanmasını istemezdi, bunu hayal bile edemiyordu. İhtimali bile korkunçtu.
"İstediğim şeyleri hissedip istemediklerimi hissetmediğimi fark etmedin mi? Üşür müyüm? Üşümem tabii ki. Havayı tenimde hissetmek istemediğim sürece. O gün yağmurda ıslanmamıştım, hatırlasana."
"Şimdi bir saniye... Sen bana havayı hissetmediğini mi söylüyorsun? Rüzgârı hissedemiyor musun? Yoksa koku da mı alamıyorsun?"
"Hissedebilirim ama öyle bir çabaya girmiyorum diyorum. Koku elbette alabilirim çünkü istiyorum."
Öyle bir konuşuyordu ki Özgür; cümlenin sonundaki mankafa, salak, geri zekâlı gibi hakaretleri duyabiliyordu.
"Bunlar senin için çok normal olabilir ama hayatımda ilk kez bir periyle arkadaşlık ediyorum, özür dilerim. Ayrıca daha düne kadar çayı içmemiştin. Çay, Zambak. Çay."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Böyle Güzelsin
FantasyRüzgarı hissetmek istedim. Ve yağmuru. Daha önce yağmuru hiç hissetmemiştim.* *** Bir ilham perisinin öyküsü.